Joseph hafifçe elini gevşetince kolumu çektim.Yüzünde hiçbir ifade yoktu, bomboş bir ifade ve bomboş gözlerle bakıyordu bana.Bir süre öylece durduktan sonra
"Sen nereden öğrendin?"diye mırıldandı
"Önemi var mı?"dedim, gözyaşlarıma zor hâkim oluyordum "Hayatım boyunca canım bu kadar yanmamıştı."
Yanından uzaklaşıp atlardan birini hazırlamaya başladım, Joseph peşimden gelmişti. Sessizce beni izledi. Sadece endişeyle bakıyordu, ne bir açıklama yaptı ne de bir şey söyledi. Atı hazırlayıp bindiğimde
"Nereye gidiyorsun?"diye sordu.Her ne kadar sesine yansıtmamaya çalışsa da endişesi sesine yansımıştı
"Şatoma..."dedim. "Nedimelerime hazırlanıp gelmelerini söylersen sevinirim."
Atı dörtnala sürüp şatoma doğru giderken gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu ama hıçkırmak ya da bağırmak gelmiyordu içimden.Gözlerim sulanmış da ondan gözyaşlarım akıyormuş gibiydi.Hislerim gitmişti sanki, bir Tell'e güvenmemem gerektiğini bir kes daha anlamıştım.
Şatoma vardığımda derin bir nefes alıp attan indim. Mösyö Pier beni fark eder etmez yanıma gelmişti
"Hoş geldiniz Barones."dedi reverans yapıp "Yolculuğunuz nasıl geçti?"
"İyiydi, teşekkürler.Bu atı bugün dinlendirdikten sonra yarın Tell Çiftliği'ne götürün lütfen."
"Elbette hanımefendi."
Mösyö Pier atla ilgilenirken ben de çalışma odama çıktım.Kitap okursam kafam dağılır diye düşünüyordum.Kitaplıktan elime geçen ilk kitabı okumaya başladım. Kafa dağıtıcı şekilde basit bir aşk romanıydı bu, romantizm ara ara bünyeme fazla gelse de hiç olmazsa Joseph ve Vera'yı düşünmüyordum ya da Joseph ve Elizabeth'i... Kitap okumaktan sıkılınca hava almak için bahçeye çıktım,kalbimin kırklığı, canımın yanması devam ediyordu ama şu noktada Tell ailesine olan öfkem sayesinde onları pek hissetmiyordum.Üzüldüğüm tek kişi Amabella'ydı. Belki Tell ailesiyle işim bitene kadar Markiz olup kendi ailesini kurarsa yaşanacaklardan fazla etkilenmezdi. Bir süre dolaştıktan sonra bahçedeki söğütlerin birinin gölgesine oturdum. Hafif bir rüzgar vardı, ağaçların hışırtısıyla birlikte uzaktan at nalı sesleri geliyordu. At sesi daha da yaklaşınca ayağa kalktım, gelen her kimse buraya geliyor olmalıydı çünkü bu civarda buradan başka yerleşim yeri yoktu. Kısa süre sonra şatonun önünde at durdu. Binicisi Joseph'di, atını bağladıktan sonra bahçenin kapısını açıp içeri girdi.
"Ne istiyorsun?"dedim sert bir ifadeyle
"Carmen beni dinler misin? Şu an yargısız infaz yapıyorsun."dedi yanıma gelirken
"Dinlenilecek bir şey yok Joseph, Vera güzel bir kadın.Neden nişanı attın şaşırdım doğrusu?"
"Onunla nişanlanmamım nedeni sana benzemesiydi."dedi yanıma vardığında "Ama onu tanıdıkça kişilik olarak alakanız olmadığını fark ettim."Bir süre sessiz kaldıktan sonra yanağımı okşayıp "Seni bulmuşken başkasına nasıl bakarım."dedi "Carmen senden başka kimse için böyle hissetmemiştim."
"Bana nişanlandığını anlatabilirdin."dedim yanağımdaki elini tutup "Beni esas üzen bunu saklaman oldu."
"İnan bana seni üzmek istemediğim için söylemedim .Hem anlatmamım da bir lüzumu yoktu, senden önce yaşadığım her ilişkiye sünger çektim, yok onlar benim için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişten Gelen
Historical Fiction15 yıldır İspanya'da olan Barones Carmen Escoder. Zamanında annesine yapılanların intikamını almak için memleketi Fransa'ya döner ama hepasa katmadığı bir şey vardır: aşık olmak.