Senaryo

244 18 9
                                    

Lydia'nın Ağzından

Yaşam. Bu zamana kadar hayatımın sadece bileğimdeki küçük bir damara bağlı olduğunu zannederdim. Eğer o damar kesilirse sonsuz bir uykuya yatarım ve bir daha uyanmam diye düşünürdüm. Ölmeyi merak ettim hep aklımda. Sonsuz huzur. Her şeyden, herkesten kopmuş bir şekilde uyumak. Ölünce meleğe dönüşürdü insanlar. Ben bununla büyümüştüm. Bunu duyarak büyümüştüm. Bir meleğe dönüşecektim bende. Öldüm. Ama huzurlu bir uykuyla ya da küçüklüğümden beri hayalini ettiğim senaryoyla karşılamadı ölüm beni. Herkesi her şeyi gördüm. Mutsuzluk ve yalnızlık hissiyle doldum. Sonra tekrar geri döndüm dünyaya. Yaşayacağım her dakikanın değerini bileceğime söz verdim. Ölümden dönmek. O kadar olağanüstü bir kelimeydi ki. Normalin dışında. Oysa neyimiz normaldi ki bizim? Şimdi ruhumuz çıktı bedenimizden. Bedenimiz dünyada kim bilir ne kötülükler yapıyor ne oyunlar kuruyordu. Bizimse yaptığımız tek şey; burada çaresizce oturmak ve ölülerle yaşamaya çalışmaktı. Dünyadan çok daha farklıydı burası. Farklı olması gayet doğaldı aslında. Burada ölüler vardı. Ölüler. Yaşamayı unutmuş, dünya hayatını unutmuş ve acımasız ruhlarla dolmuş bir alandaydık biz. Ruh. Ruh kelimesi hep ürkütmüştü beni. Çocukluğumun kabusuydu ruhlar. Ve şu an bende bir ruhtum. Kabusumu yaşıyordum bir nevi. Bulunduğum ortamda kabus gibiydi. Geri dönüşü olmayan şeyler. Şimdi de bedenim değil ama ruhum ölmüştü. Öbür taraf. Tüm hayatımızın dönüm noktası. Ya da tüm hayatımızın son bulduğu yer. Kelimelerle anlatılamayacak durumdayız. Aslında tekil konuşmalıyım. Artık 'biz' diye bir şey yok çünkü. Ben ve arkadaşlarım... Ve sevgilim... Buraya geldiğimizden beri dağıldık. Birbirimize kötü sözler söyledik. Aslında bu bizim suçumuz değil. Buradaki ortamda duygularımız köreldi ve hislerimiz hissizleşti. En baştan başlamalıyım belki de. Şu an olduğum, bulunduğum yer anlamsız. Şimdi en baştan başlamam gerek. Her şeyi baştan anlatmam gerek. En başından.
--------------------------
"Buradan nasıl çıkabileceğimize dair bir fikri olan var mı?" diye sordu Allison sessizliği bozarak. Hepimiz birbirimize çaresizce baktık. Hiçbirimizin bir fikri yoktu. Kimsenin burada oturup beklemekten başka bir alternatifi yoktu. "Çocuklar, sizi üzmek istemem ama buradan geri dönmenin imkanı yok." dedi babam huzursuzca. "Nasıl ama? Ben geri dönmüştüm." diyerek lafa atladım. "Lydia, sen hiç ciddi anlamda ölmedin ki..." dedi babam üzüntüyle. "Hayır, öldüm. Alicia, benim boynumu kırdı. Ben öldüm ve imkansız dendiği halde tekrar geri döndüm." dedim bir umut bulmaya çalışarak. "Hayır, Lydia. Hepsi bir senaryoydu. Sen ölmedin. Eğer ölseydin ben senin yanında olurdum." dedi tam gözlerimin içine bakarak. "Hayır, öldüm. Tam seninle konuşacağım sırada öldüm. Öldüğüme eminim. Kendi bedenimi gördüm, Lindsey'le konuştum. Ve Katie beni geri döndürdü. Evet, bunların hepsi oldu." dedim kafamı iki yana sallarken. "Üzgünüm, Lydia. Ama bunların hepsi Alicia'nın senaryosuydu. Bakın, Alicia büyük oyunlar oynar. Ayrıca Lydia, sen ölülerle konuşamazsın." dedi babam üzüntüyle. "Hayır, imkansız. Ben ölülerle konuştum. Lindsey'le konuştum. Ben öldüm ve sonra Katie kendini fena ederek beni geri getirdi. Öyle değil mi?" dedim arkadaşlarıma dönerek. Onlardan onay bekliyordum. "Böyle olmayacak. Sanırım en baştan başlamalıyım." dedi babam ve anlatmaya başladı.
--------------------
"Lindsey ya da Katie diye biri yok. Bakın, bunu size nasıl açıklarım bilmiyorum. Ama Alicia hayatınıza girdiğinden beri yaşıyor zannettiğiniz şeyi yaşamıyorsunuz. Şu ana kadar duyduğunuz her şey yalan. Lindsey ve Katie tamamen sizin hayal ürününüz. Lydia, seni kimsenin görmemesi de Alicia'nın bir oyunu. Çocuklar, Alicia sandığınızdan çok daha güçlü. Yeni insanlar yaratabilir, sizi görünmez yapabilir. Aynı sana yaptığı gibi Lydia. Ve anılarınızla oynayabilir. Şu an bu akıl almaz geliyor. Bunu anlayabiliyorum. Ama gerçek bu. Alicia'yla tanıştığınızdan beri hepiniz bir tiyatronun içindeydiniz."
------------------------
Duyduklarım bende şok etkisi yaratmıştı. Bu işin mantığı yoktu. O kadar çok şey yaşamıştık ki... Bunlar hayal ürünü olamazdı. "Şimdi ne olacak?" dedim Stiles'ın elini tutarken. "Bilmiyorum. Ama buradan çıkmanın bir yolu olmalı." dedi sesindeki çaresizlik belli olurken. "Artık bu konuda pek umutlu değilim." dedim hüzünle. Çenemden tuttu ve suratımı surat hizasına getirdi. "Şu an elimizde kalan tek şey umudumuz. Onu da kaybedemeyiz." diyerek dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. "Sizi gerçekten tebrik ediyorum. Biz burada nelerle uğraşıyoruz, siz neler yapıyorsunuz?" Sesi duymamla kafamı o tarafa çevirdim. Allison sinirle bize bakıyordu. "Buradan çıkmanın bir yolunu arıyoruz ama siz aşk yaşıyorsunuz. Gerçekten çok komik." dedi sahte bir şekilde gülerek. "Allison, yanlış anlıyorsun." dedim ayağa kalkarken. Stiles'ta arkamdan ayağa kalkmıştı. "Neyi yanlış anlıyorum, ha? Neyi yanlış anlıyorum?" diye bağırdı. Ona doğru yaklaştım. "Allison, sakin ol." dedim elimi omzuna koyarak. Birden elimi ittirdi ve "Dokunma bana!" diye bağırdı. Stiles beni hafif kendine doğru çekerken Allison çıldırmış gibi bağırmaya başladı. "Az önce ne oldu, biliyor musun? Scott'ın gözümün önünde çırpınışlarını izledim ve hiçbir şey yapamadım. Burası, bu alan bizi bitiriyor. Görmüyor musunuz? Bunlar daha iyi günlerimiz. Kendi köşemizdeyiz. Ama yakında burada yaşayan başka ölülerde ortaya çıkacak. O zaman ne olacak? Yavaş yavaş bizi bitirmeye başlıyorlar ve Scott'la başladılar. Ama sizin umrunuzda bile değil. Siz var ya... Bencilin önde gidenisiniz. Cidden sizi tanıyamamışım." Allison'un lafları suratıma tokat gibi çarparken kendime Allison'un sinirlenince kendini kaybettiğini ve ne dediğini bilmediğini hatırlatmaya çalıştım. Ama cidden ağır laflar söyleyip kalbimi kırmıştı. "Scott iyi mi? Ne oldu?" diye sordu Stiles telaşla. Allison gözlerini Stiles'a döndürdü ve "Sanane. Sanki çokta umrunda!" diye bağırdı. Stiles'ın sinirlenmeye başladığını elimi sıkmasından anlıyordum. Allison cidden haddini aşıyordu. "Allison bence git. Sonra konuşalım. Bize sadece Scott'ın nerede olduğunu söyle." dedi Stiles sesini sakin tutmaya özen göstererek. "Scott, senin umrunda bile değil. Senin tek derdin Lydia. Senin kimse umrunda değil." dedi Allison bağırarak. "Yeter artık, Allison!" diyerek sesimi yükselttim bende. "Ne yeteri, ha? Ne yeteri? Hayatımız mahvoldu. Görmüyor musunuz?" dedi daha da bağırarak. Allison böyle bir kız değildi. Fakat sanki şimdi kendini kaybetmiş gibiydi. Ve bizim kim olduğumuzu bilmiyor gibi bağırıp çağırıyordu. "Aynı seninki gibi bizimde hayatımız mahvoldu, Allison." dedim sakin kalmaya özen göstererek. "Hayır. Stiles'ın mahvolmadı. O gayet mutlu. Artık annesi var. Onun tek derdi buydu zaten. Her şeyi planladı." dedi Allison parmağıyla Stiles'ı göstererek. "Allison, cidden haddini aşıyorsun." dedi Stiles sinirlenmeye başladığını belli ederek. "Git şimdi annenle vakit geçir, tamam mı? Keşke o gün uçurumdan seni kurtarmasaydık da oracıkta ölseydin, Stiles." dedi Allison bize doğru yaklaşarak. Söyledikleriyle gözlerim açılırken Stiles'ın tepkisi beni korkutuyordu. "Sen nasıl bir insansın? Nereden girdin hayatımıza? Hayatımda tanıdığım en adi kızsın sen, Allison" dedi Stiles kızgınlıkla. "Siz ikiniz tamda birbirinize göresiniz." dedi Allison arkaya doğru giderek. "Defol git buradan!" diye bağırdı Stiles ve Allison arkasında kasırgalar bırakarak gitti.
------------------------
Allison'un lafları çok ağrıma gitmişti. Sinirlendiğinde cidden çok ileri gidebiliyordu ama bu sefer aşırıya kaçtığı bir gerçekti. "Duygularını yok etmelisin, Lydia." Derinlerde duyduğum sesle etrafa bakındım ama kimse yoktu. "Duygularını öldür, Lydia." Ses daha çok gücünü arttırarak yankılanmaya başladı. "Duygularını unut, Lydia." Ses dayanılmaz bir hal alınca ellerimle kulaklarımı kapadım ve gözlerimi sıkıca yumdum. Ses birden durduğunda gözlerimi yavaşça araladım. Karşımda birini görmemle hemen ayağa kalktım. "Cassandra." dedim şok içinde. "Cehennemine hoşgeldin, kızım." dedi gülümseyerek ve ekledi. "En başından beri ait olduğun yere hoşgeldin."

İmkansız \ StydiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin