❄ 31. Bölüm ❄

2.2K 148 11
                                    

PART 2

Luke'a bir bakış atıp önden merdivenleri ben indim. Arkamdan da Luke geliyordu. Görmüş olduğum manzara karşısında şoka uğrarken gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

" Lydiamon. Bir misafirin var." dedi ve beni gösterdi. Lydiamon... Aynı Morinas'a benziyordu. Hatta tıpatıp aynısıydı. Aralarında ki tek fark Lydiamon'un saçları daha kısaydı ve çok daha bakımlıydı.

" Tanrım. Bu ne güzellik. Görmeyeli ne kadar da değişmişsin "

" Görmeyeli? "

Suratı iki de bir değişiyordu. Sanki söylemesi gerekenleri söylüyor, sonra söylemesi gerekenden başka bir şey söylüyor ve ardından da ben söylememeliydim diye düşünüyor gibi bir hali vardı.

" L. Bize biraz izin verir misin lütfen." dedi Lydiamon ve Luke'a baktı. Luke önce bana bakıp, sonra da Lydiamon'a gönüp " Tabii " dedi ve geldiğimiz yerden gitti.

Evet. Sanırım herşeyi öğrenme vakti gelmişti...

" Senin gelmeni açıkcası beklemiyordum. Yani, sonuçta buraya gelenler bir daha geri dönemiyor. Biliyorsun değil mi? " ah Lanet olsun. Elbette biliyorum.

" Geri döneceğim. Morinas bana söz verdi. Ben geri döneceğim. "

Bunu dediğim an göz bebekleri renk değiştirdi. O muhteşem mavi gözler, yavaştan yeşile çalmaya başladı. Ne oluyordu?

" Sen az önce, Morinas mı dedin? "

Ona tuhaf tuhaf bakmak yerine, ne olduğunu öğrenmek için merakla baktım. Kafamı evet anlamında salladığımda heyecanla " onu gördün mü ha? Hiç konuştunuz mu? İyi mi? Ne olur bir şey söyle! " diye sesini hafiften yükseltince bu sefer sinirlenmeye başladım. Ne oluyor yaa. Bu neyin endişesi. Kimsin kızım sen de Morinas'ı soruyorsun. Ya. Şimdi küfredeceğim Siktir git diye ama edemiyorum işte.

" İyi iyi. Çok iyi hemde. Biz asıl konumuza dönsek "

" asıl konu?"

" Bak. Buraya keyfimden gelmedim tamam mı? Bana neler olduğunu öğrenmek için geldim. Herkes bana sen sonsun diye bir şeyler saçmalayıp duruyor. Morinas bana senin herşeyi anlatacağını söyledi. Kendisi söyleyemezmiş çünkü yasakmış. Sende benim teyzem olduğuna göre söylemek zorundasın. Tabii eğer gerçekten teyzemsen. "

" Bence bunu şuan konuşmak hiç doğru olmaz. Önce seni bir teste sokalım olur mu? Ondan sonra sana her şeyi anlatayım. Tabii eğer bana güveniyorsan. "

Gözlerinin içine bakım. Yeşillik gitmiş, yerini yine buz mavisine bırakmıştı.

" Ben kimseye güvenmem. Ailemden birine bile. Ama tamam. Sırf neler olduğunu öğrenmek için kabul ediyorum. "

Bu söylediğimden sonra bir şeyler mırıldandı. Daha sonra istemeden aklından geçenleri duydum. Annesinin kızı.

Annemin kızı? Acaba neredeydi annem. Ona karşı içimde hiç bir duygu olmasa bile merak ediyordum. Annemi sevmiyordum. Beni bırakıp da giden birini nasıl sevebilirdim. Annemi özleniyordum. Beni özlemeyen birini asla özlemezdim. Annem için endişelenemiyordum. Beni arkasında bırakıp giden bir kadın nasıl endişelenemiyorsa, bende endişelenemiyordum. Sevgi, hasret ve daha bir çok duygu benden çok uzaktı. Beni bu hale getiren bir kadını istemiyordum. Yoktu da zaten. Ki bu saatten sonra da fark etmez.

" öyleyse L sana yardım edecek. L! " diye bağırdı. Luke bilmediğim bir girişten içeri girince ona ister istemez gülümsedim. O ise bana çok soğuk bakıyordu.

" Lessa'yı odasına götür lütfen. Yapacak bir çok şeyi olacak. Dinlenmesini istiyorum " dedi Lydiamon ve bana gülümsedi. Ona gülümsemeden Luke'un yanına gittim. Birlikte ilk girdiğimiz yerden çıkıp binanın arkasını dolaştık. Onunla konuşmak istiyordum ama yapamıyordum. Beni hatırlamıyordu ki. Lanet olsun!

Binanın arkasında bir giriş vardı. Önümde duran kocaman çelik kapıya üç kez vurdu ve yukarıya doğru açıldı kocaman kapı. Aşağıya inen merdivenlere baktım. Yine aşağıya iniyorduk. Nasıl bir yaşam tarzıdır bu yaa.

Merdivenlerden yavaş yavaş iniyorduk. Biz indikçe duvarda asılı olan meşaleler yanıyordu. Sanırım bunu Luke yapıyordu ama sesimi çıkartmadım. Zemine ayak bastığımda soğuk olduğu hissettim. Gerçekten soğuktu. Sağda ve solda bir çok oda vardı.

Düz koridorda yürümeye başladık. Koridorun sonuna geldiğimizde sağ döndük. Ama önümüzde kocaman bir duvar vardı. Yine aynı şekilde duvara üç kez vurdu. Duvar ufacık parçalara ayrıldı ve yok oldu. İçeriye doğru kafamı uzattım. Güzel oda. Tamamen mavi. Aynı ruhumu sembolize ediyordu. Bu... Hayatımda gördüğüm en güzel odaydı.

İçeri girdim. Luke bana bakıp " uyu. Yarın seninle daha çok uğraşacağım. " dediğinde sıkkın bir ifadeyle
" gerçekten kim olduğumu bilmiyor musun? " diye sordum.

Gülümsedi.

" Ne kadar kötü ve acımasız olduğunu biliyorum Luna. Bu yeter mi?"

Ben ona şaşkınca bakarken o iyice sırıtpı odadan çıktı. Duvar tekrar eski halini alırken sevinçten ölecektim. Beni hatırlıyordu. Neden bilmiyorum ama hatırlamıyor gibi yapıyordu. Tanrım! İkinci adımı bilecek kadar yakın olan bir melek, beni nasıl unutabilirdi ki!

Sudan olan yatağa koşup atladım. İçine düşerken tek hissettiğim suyun bana iyi gelmesiydi. İki dakika sonra tekrar yukarı çıkacak ve uyuyacaktım suyun üstünde. Önce buluttan bir yatak, sonra da sudan bir yatak. Umarım ateşten bir yatak üzerinde de uyumak zorunda kalmazdım. Ama özlediğim tek şey vardı. Kendi yatağım. Ay ışığı gibi parlayan yatağım. Yarısı su olan yatağım. Bana hayat veren yatağım. Ben bunları düşünürken çoktan suyun üstüne çıkmıştım bile.

Tanrım! Tek istediğim bir an önce buradan kurtulmak ve sevdiklerime kavuşmak. Ama daha da önemlisi....

DOĞUŞ ( ASKIDA ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin