"Bir ekmeği son lokmasına kadar yemeyi birde ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman..."
Ölüm... Çok basit bir kelime gibi geliyor insanların diline öyle değil mi? Ne zorluğu varki zaten bu kelimenin. Dört harften oluşan bir kelime. Fakat kelimenin zorluğu veya kolaylığı değil benim meselem. Benim asıl meselem o kelimenin anlamı, arkasından getirdiği yıkımlar. Beni korkutan şey ölüm kelimesinin anlamı. Hiçbir insan bu kelime ve anlamı ile baş edemez aynı zamanda insana yaşattıkları ile hiçbir insan baş edemez. Tıpkı benim ailem gibi...
Yaşadığım nefes aldığım süre boyunca hiçbir gün ölüm kelimesinin anlamı eylem olarak karşıma çıkmadı. Şuan yaşadığım duygu ise bu kelimenin üstümde oluşturduğu baskı. Ben çok korkuyorum bu kelimeden. Sevdiğim kişinin isminin önünde olmasından çok korkuyorum. Babam öldü... Bu kelime nasıl söylenir ki? Yaşadığım anı nasıl dile getireceğim peki ben. Çözemediğim bilmediğim durumların önüne birde bilinmeyen sorular eklendi.
Duygularım ve düşüncelerim bedenimi bırakıp gitti. Ama tek bir durum ile bırakıp gittiler. Duygularım acı ve korkuyu düşüncelerim ise ya babam bizi bırakıp giderse? Bu durumda bir insan ne yapacak peki? Yada ne yapabilir? Cevap hiçbir şey...
Annem abim ben hastanenin bir köşesine sinmiş ameliyatta olan babamın çıkmasını bekliyorduk. Mina teyzemlerde duyar duymaz bize destek amaçlı gelmişti. Çevremizde bulunan korumaları saymıyorum bile. Babam vurulurken yanımızda olmayan koruma kılıklı inek varlıklar şimdi neden yanımızda peki?
Hayatın ve nefes almanın sevgi ile olduğunu düşünen ben şimdi anlıyorum ne olursak olalım ve nerede olursak olalım acı hayatımızın her yerinde bizimle... Tıpkı sinsi bir hastalık gibi. Belki biz görmüyoruz hissetmiyoruz ama acı kendini saklamayı iyi biliyor...
Kafayı yemek üzereyim artık kimse bize birşey söylemiyor biz iki saattir buradayız oysa. Babam ise... O soğuk ameliyat odasında yatıyor. Düşüncelerimin içinde boğuluyorum. Zamandan giden her saniye benim üzerime atılan toprak parçası gibi. Gittikçe dibinde boğuluyorum artık. Ayağa kalkıp koridorda dolaşacakken karşımda gördüğüm kişiler ile dona kaldım...
Kendimi yalnız hissederken bunları görmem benim için susuz kalmış bir insanın çölde su bulması gibi. Deminden beri birinin gelip saçlarımı ovup içimi ısıtacak birkaç cümle söylemesini bekledim ama kimse yapmadı. Şimdi gördüğüm kişilerin yüzü bile bu teselinin yerine gitti.
Şuan karşımda Vural, Buket, Toprak ve geleceğini bırak duyduğunda umursayacağını düşündüğüm kişi burada Efken. Gözlerim bana oyun mu oynuyor acaba? Uyuduğumu düşünmüyorum uyanıkken de rüya görmediğimize göre onlar burada bu sahne gerçek. Tıpkı babamın vurulduğu sahne gibi. Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladığında dördü birden yanıma geldi Buket hızla sarıldı bana.
"Şşh tamam sakin ol. Ağlama senin baban çok güçlü bunu unutma o bunları atlatacak. " dedi. Onun kollarında ağlamak dahada şiddetli bir hal aldı.
"Bırakın ağlasın. Ağlamak rahatlatır. " dedi Toprak. Her zaman mantıklı düşünürdü o. Ne kadar da birbirimizi iyi tanıyor olmasakta onun burada olması bile bana verdiği değeri gösterir.
"Ağlayınca çok çirkin oldu lan bu. Zombi Masal..." Bunu ise Vural söyledi herkes ona uyaran bir bakış attı. Duyduğum bağırış sesleri ile kafamı Buket'in kucağından çıkardım ve ameliyat kapısına doğru koşan ailemin diğer üyelerine baktım. Anneannemler, babaannemler hepsi buraya doğru geliyordu. Yüzlerindeki korkudan anladım herşeyden haberleri olduğunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP YANGINI (Tamamlandı)
Novela JuvenilEvimiz ormanlık alanda ve evler birbirine uzak. Hayatımda hiçbir zaman hissetmediğim korkuyu hissediyorum. Arkamda bulunan kişinin bir erkek olduğuna eminim. Kim bilir bu ormanlık alanda bana neler yapar. O kadar aciz bir durumdayım ki kendime bile...