Yaşayan tek bir insan tanesinin bile ağladığımı görmesini istemiyorum. Ağlamak, utanç duyulması gereken bir eylem. En azından benim için öyle.
Karamsarlığımdan memnunum, buna kim ne derse desin hiçbir şekilde kimsenin düşünceleri umrumda değil, insanlara bu fırsatı tanımak için çok geç. Çünkü onlar çok geç kaldı ve kimse bunun farkında değil.
Umudum varlığını yitireli epey bir zaman geçti. Kırıkların üzerine oturarak vücudumu kan gölüne çevirdiğimden beri böyle bir insanım. Her zaman umudun varlığını sanan insanlar bana ufak bir pencere açabilir, belki biraz olsun içimdeki şu karanlık yok olur ama sanmıyorum. Artık hiçbir şeyin önemi yok. İnsanların kalpleri önemli değil, sözlerim önemli değil, aşkım önemli değil, önemsediğim kişiler önemli değil.
Ama neden hala onun yanındayım? Neden mektuplarımı kelimelerimi asla ciddiye alacağını düşünmediğim birine yolluyorum?
Neden...
Bazen neden içeren soruların cevapları hiçbir zaman olmaz. Cevaplarını öğrenemeyeceğim sorular sormayı bırakmalıyım fakat cevaplarının bende saklı olduğunu biliyorum, bundan eminim.
Onun, yani Ashton'ın yanındayım çünkü sırtımı ona yaslamaya çalışıyorum. Şu zamana kadar sırtımı yasladıklarım yüzünden devrildim, bu konuda hala endişelerim var fakat ona olan sevgim gözüme bir perde iliştiriyor.
Mektuplarımı yollama sebebim de az çok belli. Hala bir şeylerin olmasını bekliyor olabilirim. Ama çok geç değil mi? Ki zaten başından beri sonu belli olan bir şeyin peşinden gitmiş de olabilirim. Duygularım köreldi, artık ağlamıyorum. Artık gözlerim sadece ıslanıyor. Bunları düşünürken bile gözlerimde bir damla duygu kırıntısı yok. Bundan pişman mıyım? Belki yanlış insanlarla karşılaştığım için böyle oldu. Hiçbir fikrim yok. Sadece boğazımdaki yumrunun geçmesini istiyorum.
Gerçek anlamda onu özledim. Duygularımın acizce olduğunun farkındayım ve şu anda bunları aşmama rağmen ona sarılınca ne olacağını merak etmiyor değilim. Belki aptal aptal güleriz, belki sadece susup, arkadaşlığın getirdiği tatlı sıcaklığın tadını çıkarırız. Bunların hepsi gerçekleşmeyecek şeyler, o yüzden bunları düşünmekten vazgeçmem lazım.
Bir zamanlar anne ve babama onun yaşadığı yere gitmeyi istediğimi söyledim. Aramız ailemle daha iyiydi, belki uzaktan da olsa onun yaşadığı yerlerden geçip gitmişliğim olabilir ama oralarda olmak daha farklı. Her neyse, geçiştirmek pek hoşlandığım bir şey olmasa da, bunları düşünmek sadece kafayı yememe yol açacak bu yüzden kafamdan atmak daha doğru bir seçenek.
Yanımda eski bir tükenmez kalem var, defter yine parmaklarımın arasında ve tozlu sayfaları burnumun kaşınmasına yol açıyor. Sadece hastanedeyken bir şeyler yazmış olsam da, deftere yazalı uzun zaman olmuş gibi hissediyorum. Bence bu normal değil. Şu an yazacak halim yok. Kelimeler kağıda düştüğü andan itibaren saçlarımı yolma isteğimle baş etmek zorunda kalacağım. Bu yüzden defteri bırakıyorum. Elim kalbimin olduğu yere giderken, gözlerim gelen keskin acıyla kapanıyor. Hafif uzamış olan saçlarım omzumu gıdıklarken, dudaklarımın arasından acı dolu bir inleme salınıyor.
Sus, diyorum kendime. Sessiz olmazsan Ashton gelecek ve seni bu halde görmesini istemezsin.
Dişlerim zangır zangır titriyor. Defteri, titreyen parmak uçlarımla tutmaya devam ediyorum. Acı yüzünden dişlerim ağrıyor. Acıyı içeriye gömmek için yutkunmaya çalışıyorum ama boğazıma takılıyor. Uzun zamandır kendime zarar vermediğimin farkında olan acıya muhtaç vücudum, kasılmama yol açıyor. Kafamı geriye yaslarken, defteri hala tutmaya devam ediyorum. Kalbimin üzerindeki elim saçlarımı çekmeye başlıyor. Kesik kesik nefesler almaya başlıyorum.
Her şey... her şey gözümün önünden geçiyor. Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum. Bu esnada bacaklarımı kendime çekiyorum. Kolum hafif yana doğru düşünce defter açılıyor ve sayfalar yataktan aşağı sarkmaya başlıyor. Daha fazla tutamayacağımı anladığımda, defteri bırakıyorum. Yanımda duran komodinde jilet olduğu aklıma geliyor. Şu anda herhangi bir kesici şeye muhtaç olduğumdan bulduğum her şeyi derime saplarmışım gibime geliyor.
Madde bağımlıları gibi, acıya bağımlı hale gelen vücudumun istediği şeyi yaparak komodini açıp, içerisindeki jileti alıyorum.
Jileti kavramaya çalışan parmaklarım hafif kesilince acı, ağzımdan zevk dolu bir inlemeye dönüşüyor. Jileti koluma getirip, yanlamasına çiziyorum. Kan tomurcukları yavaş yavaş kolumdan akmaya başlarken vücudum gevşiyor.
Gözlerim doluyor ama yaşlar o kadar az ki, ağlayamıyorum. Sadece ağzımdan kesik kesik hıçkırıklar çıkıyor.
Onun dışında, karanlık şu anda içinde olduğum bir boyuttan; varlığımın sebebine dönüşmeye başlarken sonumun yazıldığını hisseder bir hale geliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
October // Irwin
FanfictionTekrar bir araya gelmek için fazla kırığım varsa, Ya da o kırıklar aslında kaybolmuşsa? Onları bulabilir misin? Yeniden nefes almamı sağlayabilir misin? *** 29.12.2015