Thirty one

61 15 3
                                        

Nefretim ve acılarımla kendime kalın bir duvar ördüm. İnsanlar beni anladıklarını sandılar ama anlamadılar. Ben saf acıyım, nefretin ve öfkenin en güçlü haliyim. Bir tek izin verdiğim kadar biliyorlar beni ama hala anlamadılar. Anlamasınlar. Aptal tesellilere ihtiyacım yok benim, artık yok. İnsanların mutsuz olmaya çalıştığı acıma tonu taşıyan sesleri mide bulandırıcı. Senin farkında olmamaları ama sana bir şey olduğu andan itibaren üzülmüş numarası yapmaları iğrenç ve bu, midemi bulandırıyor. Arkadaşlarıyla tiz sesli kahkaha aran insanlar iğrenç. Susun diyorum, yalvarıyorum, duyan yok, ben bile duymuyorum bazen. Konuştuğum an nefretimi onların üzerine kusacağımı biliyorum. O yüzden konuşmuyorum veya tam tersini uyguluyorum, konuşarak.

Beklentiler ızdırap vericidir. Bir şey beklersin ve karşındaki seni hayal kırıklığına uğratır. İşte hayaın bir diğer berbat yönü, daha doğrusu insanların. 

Aklıma Ash geliyor. Bazen onu ne kadar çok seversem seveyim ondan da nefret ediyorum. Nefretin saf hali her geçen gün bitiriyor beni, kendimi durduramıyorum. İnsanlara baktıkça yüzlerine vurmak istiyorum onlar hakkındaki düşüncelerimi.

Dengesizim ben. Bazen çok seviyorum, bazen ölesiye bir nefret içimi yakıyor. Kızgın bir demir gibi her geçen gün hem kavuruyor hem de yaşadığımı hissettiriyordu. Dengesizim işte. Bir gün insanlar için bir şeyler yapıyor gibiyim, mesela geçen gün huzur evine gittik Ash'le birlikte, Ash çok iyi bir dinleyiciydi. Ona bakarken kendimi çok huzurlu hissettim ve aramızda adlandıramadığım bir çekim oluştu. İnsanlar için bir şeyler yaparken bile bazı zamanlar içimi kin bürüyor.  Kendimden bile nefret ediyorum insanların suratlarına kandığım için.

Her neyse, şu an gerçekten midem bulanıyor. Bugün okulda sinir krizi geçiriyordum az daha. Ellerim titriyor, kafamı yolma isteğimi zor zapt edebiliyordum.

Ama geçti sanırım.

Geçer, değil mi?


October // IrwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin