Fourty two

47 16 8
                                    

Geçen bölümü internet bulduğum gibi alelacele yazmıştım. Bunun daha iyi olacağını tahmin ediyorum.
***
Uyandığımda hastane odasındayım. Yan tarafımda sandalyede uyuyan bir Ashton var. Ne olduğunu bilmiyorum fakat şaşırmamı sağlayan tek şey içeriye giren anne ve babam. Zihnim fazla bulanık. Beraberinde içeri gelen doktorla ne konuştuklarını tam olarak anlayamıyorum. Sadece birinin beni yağmurda bayılırken görmüş ve buraya getirmiş olduğunu biliyordum. Birden bire vücudum titriyor. Bunun şu anki hastalığımla mı yoksa başka bir nedenden ötürü olduğunu kestiremiyorum. Bir yanımda kırık bir kalp var çünkü annemler geldiğine göre artık yalanım ortaya çıktı. Artık Ashton'ın evinde kalamam.
Başım ağrıyor. Gözlerimi kapıyorum, bir el başımı okşuyor. Bu el büyük ihtimalle annemin eli. Bana bir şeyler söylüyor fakat bu söylediklerinin hepsi zihnimin karanlık koridorlarında gezen uğultulardan ibaret. Bilincim tekrar kapanıyor. Bunun uzun olmasını diliyorum.
***
Karanlık bir suliet. Bir mezar ve kanın metalik kokusu.
Şu an böyle bir yerdeyim. Etraf korku kokuyor. İnsanların korkusu havaya karışıp, toz bulutu oluşturuyor. Kalbim, ağzımda atarken, ölüm kokmaya başlayan bu yerde neden olduğumu kendime soruyorum.
Acı kolumda varlığını gösterirken çığlık atmaya başlıyorum.

Kalbim küt küt atarken uyanıyorum. Sağ yanıma döndüğümde kolumdaki acının hemşire yüzünden olduğunu öğreniyorum ve bu istemsizce rahatlamama yol açıyor. Sanki hala burnumda o metalik koku var. Bu yüzden midem bulanıyor. Gözlerimi tekrar kapatıyorum. Bir damla kayarak yastığımın üzerini ıslatıyor. Ağzımdan tek bir kelime dökülüyor. "Ashton..."
Pürüzlü sesimle söylememe rağmen bir el parmaklarını parmaklarıma geçiriyor. Parmaklarından bunun Ashton olduğunu anladığımda dudaklarımda naif bir tebessüm beliriyor.
Gözlerim bir şeyin farkındalığıyla açılıyor. Ashton'la gözgöze geliyorum. "Defterim..." sesim tekrar pürüzlü çıkınca kaşlarımı çatıp, yutkunuyorum. "Defterim, nerede?"
Ashton ilk önce ne dediğimi anlamıyor. Diğer eliyle baş ucumdaki şifonyerin ilk çekmecesini açıp defteri alıyor. "Defteri çok iyi korumuşsun. Normalde olsa bu yağmura dayanmazdı." deyince içimdeki ağırlık biraz olsun azalıyor.
"Eve hiç kargo geldi mi?" diye soruyorum.
Ashton, "Hayır." diyor.
Gözlerimi hüsranla kapatıyorum.
***
İğrenç olmuş olabilir. :/

October // IrwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin