İntikam planları yaparak geçirdiğim yolculuğun ardından kendimi eve attım. Odama çıkıp akşama kadar uyumak istiyordum fakat babamın çalışma odasından gelen sesler ikinci katın basamaklarında duraklamama sebep oldu. Babam bağırırdı, hep bağırırdı. Ya bana ya da maalesef kardeşim olan Özgeye. Ama bu sefer bağırdığı kişi Özge değildi. Ona adıyla hitap etmişti. Peki, Savaşın bu evde işi neydi? Beni alakadar etmezdi tabi ama...
"Yalan söylüyorsun Savaş Yüksel! Benim kızım öldü!" Ne kadar da rahat söyleyebiliyordu.
"Ben de öyle olduğunu düşünüyordum Şükrü bey. Kızınızın öldüğünü, hatta bizzat onu sizin öldürdüğünüzü!" İşte hareketsiz kalakalmamın sebebi buydu. Ne demekti şimdi bu? Öldürmek?
"Ne saçmalıyorsun sen?!"
"Düşündüklerimi söylüyorum Şükrü bey! Kardeşiniz gibi, karınız gibi, babam gibi ve tıpkı... sevdiğim kadın gibi... kızınızı da öldürmüş olabileceğiniz düşünmüştüm. Para için gözünüzü kırpmadan bunu da yapabileceğinizi. Ama küçük bir ayrıntıyı atlamış gibisiniz Şükrü bey. Babanız. Adam paranın gözünüzü nasıl kör ettiğinin farkındaymış ki tüm mirasını küçük torununa bırakmış ölmeden önce. Merak ediyorum da... Toprak şimdi şu kapıdan girse ne yapardınız?"
***
İstisna yeni bölümleriyle profilimde. ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen de beni bırakırsan...
Ficțiune adolescențiSınıfa girdiğimde hayatımda görüp görebileceğim en çirkef kızla karşılaştım. Elinde Changminin çantası 'burslular arka sıraya oturamaz' diye bağırıyordu. Onu durdurmaya çalışanlardan adının Eunjung olduğunu öğrendim. Bu ne yaa! Çalışmaya saygısı o...