Bölüm 6- Kuzeye Yolculuk

137 27 5
                                    

Kadın şaşkındı. Aptal gibi durmadan sırıtan yarı mekanik kızı süzdü önce, sonra gözü siyahlar içindeki uzun boylu adama takıldı. Ne şahane bir ikili tarafından kurtarıldığını düşündü. Bacağı gerçekten çok acıyordu ve hem susuz kalmıştı, hem de çok yorgundu. Berbat durumdaydı. Yine de ağzından çıkan ilk iki kelime 'teşekkür ederim' yerine 'siz kimsiniz?' oldu. 

Varlo cebinden buruşuk bir sargı bezi çıkardı ve kadına uzattı. " Şununla bacağını sar. Hava neredeyse tamamen karardı, sorularına gemide devam edersin," dedi. Kadının buna itirazı yoktu. Kendini işaret edip " Koni, Koni" diyen hatalı ürünü görmezden gelip yanından geçti ve saklı gemiye doğru yol aldılar.

Bir saatlik diken üstünde bir yürüyüşün sonunda düzlüğe ulaştılar. Yıkılmış köprünün alt boşluğundan geçip, birbirine paralel çökmüş iki duvarın arkasına geçtiler. Yıkıntıların arkasında gizlenen aracın tam önüne geldiler. 

Kadın küçük, açık yeşil gözlerini iyice kısıp, kaşlarını çattı. " Şaka yapıyor olmalısın!" Aracın merdivenlerinden tırmanıp önce güverteye atladılar, sonra metal kapıdan geçip güvenli alana geldiler.

Aracın giriş kısmı küçük bir odaydı, onun hemen arkasında ise kontrol odası vardı. Dar bir koridor ile aşağı inen merdivenlerden geçince tam ortasında yuvarlak bir alan ve bir kaç farklı odaya açılan kapılar dizisi bulunmaktaydı. Tayfa için ayrılmış ufak odalar, mutfak, malzeme odası, depo ve kapısından içeri girdikleri küçük klinik. Ev büyüklüğünde sayılabilecek donanımlı bir askeri araçtı bu; hem karada hem denizde kullanabildiğiniz türden. Daha çok, araştırma ve nakliyat için uzun yolculuklara uyumlu tasarlanmış metal bir inci.

Kadın sandalyeye oturdu. " Gerçekten, kimsiniz siz? Bu aracın sadece ikinize ait olması mümkün değil, Kubbe'den misiniz?" diye sordu. Varlo eldivenlerini elinden çıkarmadan buhara tuttu ve üzerine steril eldivenler giydi. Kadının yaralı bacağını enfeksiyondan koruyacak gerekli tedaviyi sessizlik içinde tamamladı. O sırada biraz su ile kendine gelen kadın tüm süre boyunca tekrar soru sormadı.

Orta kamaradaki koyu gri koltuğun üzerine attı kendini Koni. Bir yandan yemeğini yiyor, diğer yandan temizliği bitmiş kollarını bir fırça ile cilalıyordu. Arada sırada da yaralı kadına göz ucuyla bakarak sanki gizli bir şey yapıyormuşçasına kıkırdıyordu. İlk defa bu kadar güzel ve zarif bir kadın görmüştü. 

Üstü başı paralanmış ve cildi kir ile kaplanmış olsa da kadının çok bakımlı olduğu belliydi. Son derece zayıf, orta uzunluktaki bedeni alışkın olmadığı şekilde hırpalanmıştı. Zarif ama belirgin yüz hatları içindeki ufak gözleri, ince dik kaşları ve ince dik burnunun altındaki belirgin dudakları uyum içindeydi. Sonbaharda kurumuş çınar yaprağını andıran turuncu ve dalgalı saçlarını kafasının üstünde toplamıştı. Pembeye çalan beyaz boynundaki ter ve kiri elinin teriyle sildi ve kendisine bakıp bakıp gözünü kaçıran kıza huzursuzca baktı.

Gerginliği kırmak için Varlo konuşma başlattı.. " Ben Varlo, bu Koni. Bu gemi uzun zamandır bana ait. Kubbe ile bir ilgimiz yok. " 

Kadın çiğnediği lokmayı yuttu. Üzerindeki yeni ve temiz üniformayı işaret edip " İyi bir hayatınız olmalı. Temiz giysiler, yemek, hatta tıbbi gereçlerle dolu burası. Silahınız olduğunu da varsayıyorum, " dedi. Varlo geriye yaslandı. " Hepsini bir araya getirmek kolay olmadı. Biz ticaret ve temizlik yapıyoruz. Sürekli gezerken etrafta birkaç işe yarar şey bulmak kaçınılmaz. " 

Kadın kafasını salladı. Bir yandan yemeğini tıkınıp, diğer yandan rastgele kollarını fırçalayan hafif uçuk kıza baktı. " Kollarını ghoum mu parçaladı?" diye sordu. Varlo boynunu şöyle bir kaşıdı. " Sağ kolu onu bulduğumda parçalanmıştı, sol koluna gelince... çöken zeminden aşağı yuvarlandı. Kolu yarıya kadar duvarın altında kaldı. " derken olanları düşünüp kafasını sağa sola salladı. Tamamen Koni'nin haylazlığı yüzünden yaşanan gereksiz bir kayıp..

Kadın, garipsemiş bir şekilde metal kollara baktı. Birbirinden farklı görünseler de oldukça iyiydi bu mekanik kollar. Ama asıl sorun kolları değil, kızın beyninde bir yerde yaşadığı dünyaydı. Kafasına geçirdiği tayt benzeri kumaş parçasının ne olduğunu sormak dahi istemiyordu. Elindeki fırçayı göz hizasına getirip yavaşça ileri geri hareket ettiren genç kızın sırıtık suratına bakmaya tahammül edememişti. " Sanırım eksik olan tek şey kolları değil" diye mırıldandı kadın.

İçeride dahi maskesini çıkarmayan adam, büyük bir ciddiyetle oturuyor, büyük ihtimalle maskesinin ardından gözünü dikmiş ona bakıyordu. " Seni nereye bırakmamız gerek?" diye sordu. Kadın elindeki boş kutuyu masanın köşesine koydu. " Ben Leera, üç hafta önce Kubbe'den kovuldum, " dedi. 

Varlo hiç tepki vermemişti. Kadın konuşmaya devam etti. " Yaşamak için elimizden geleni yaparız. Senatörün metresiydim ve duymamam gereken şeyler duydum. Beni sürgüne göndermek elbette yaşlı farenin en iyi planı oldu. Ahlaksızlık ve hırsızlıkla suçlanıp sürüldüm. Bağlantılarım var. Dışarı çıkınca şu süslü araç ile kuzeydeki Kubbe'ye kaçacaktım. Aracım bozuldu, iki pislik tarafından saldırıya uğradım, ben kaçarken ghoumlar peşimize takıldı. Beni tatlı olarak saklamış olmalarına minnettarım, " dedi gözlerini devirerek. Bunların tamamını tek nefeste, son derece gururlu şekilde dökülmüştü ağzından.

 Varlo ellerini birleştirdi. Kafasını hafifçe yana yatırdı. " Yani hiçbir yer? " Kadın çenesini yana kaydırıp, dilini ağzı içinde dolandırdı. Tam bir fiyaskoydu onun için. Kendini kabul ettirmeye çalışmaktan başka şansı yoktu. 

" Bak, beni tekrar ölüme yollamak için kurtarmadınız sonuçta. Aracım yok. Eğer beni kuzeydeki Kubbe Şehir'e kadar bırakırsanız size yardım ederim. Beni Kubbe'ye sokacak ufak bir iki numaram var. Üstelik sendeki yetenekle...." 

 Varlo, kadının sözünü kesti. " Bilmen gereken iki şey var; birer gezgin olduğumuz ve kuzeye gittiğimiz. Kubbe'ye en yakın koloniye kadar seni götürürüz ama sonra tek başınasın." Kesin cevabından sonra kalkıp, koridordan yukarı tırmanıp, kontrol odasına çıktı.

Leera sinirlenmişti ama sorun değildi. Dudaklarını içeriden ısırıp, sakin kalmaya çalıştı. Belki de doğruyu söylemek iyi bir plan değildi. Birden olduğu yerde sıçrayıp, koridorun öbür ucuna koşan Koni'ye baktı. Koni aniden durdu. Ellerini arkada birleştirip, kendi etrafında döndü. Gülümsedi ve " Varlo yardım eder," dedi. Arkasını dönüp gözden kayboldu.

Hayalindeki gibi olmasa da, en azından kuzeye ulaşma şansı vardı artık. Eliyle yüzünü sıvazlayıp, derince bir nefes aldı. Kaçık bir kız ve yüzünü göstermeyen bir adamla yolculuk etme fikri hoşuna gitmese de bu ikisinin yanı güvenliydi. Köstebeğine bir ulaşsaydı, her şey yoluna girecekti. İç çekti. Oturduğu yere kafasını devirip, eliyle alnını ovuşturmaya başladı.

Yol boyunca hiç sesini çıkarmamıştı ama karşılaştıklarında kızın metal kolları ve adamın üzeri kan içinde olduğunu düşündü. Birbirleriyle güreşe tutuşan ghoumların seslerinin aniden kesilme nedeni bu ikisiydi. Belli ki ghoumları haklayacak silah ve tecrübe vardı bu iri adamda. Bir süre onlarla kalmak elindeki en iyi plandı. Kimseyle arkadaş olmaya niyeti yoktu. Duruma göre davranmalı ve şimdilik uyum sağlamalıydı. Kararlı bir şekilde yerinden kalkıp, önceden kendisine gösterilen minik odasına çekildi.

Koca aracın siyah metalik kılıfı gecenin içinde kendini kamufle ediyordu. Kör bir noktaya park etmiş durumdaydılar, üstelik hiçbir şeyin tırnaklarıyla kazıyarak aracın içine girebilme şansı yoktu. Pencerelerin çelik sürgüleri kapatılmıştı, dışarısı görünmüyordu ama Leera duyabiliyordu. 

Köprünün üzerinden geçiyorlar, hırlayarak etrafta aranıyorlardı. Birkaç tanesi aracın etrafında dolandıktan sonra sürüye katılıp uzaklaştılar. Kadın güvende olduğunu bilmesine rağmen, ancak sesler kesildiğinde deli gibi atan kalbini sakinleştirip sonunda uykuya dalabildi.

Ölü Şehrin KöpekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin