Günler geçmişti. Su ve yiyecek stokları azalmıştı, soğutucunun bakımı yapılamadığı için de makine arada duraklayıp içeriyi cehennem sıcağına boğuyordu. Leera boynundan aşağı yuvarlanan ter damlalarını sildi. Daha serin olduğu için koltuğun arkasına; yere uzanmış şekilde tavanı izliyordu. Dilediği tek şey banyo yapmak ve soğuk bir bardak su içmekti.
Sıcaktan karıncalanmış kafa derisinin altında yürüyen böcekler vardı sanki. Saçlarını bile kökten kazımak istiyordu şu an. İsyan ederek ayağa kalktı. "Varlo!" dedi ama sonra koltuğun üzerine doğru erircesine kendini saldı. " Buharlaşıyoruz. Üstelik derimdeki kir tabakası giysimden daha kalın bir şekilde üzerime yapıştı. Nereye gidiyoruz? Amma yavaşız, yürüsem daha hızlı giderdim! " diye söylendi.
Araç belirtilen koordinatlarda kendi kendine ilerliyordu. Çölleşmiş arazide dümdüz gidiyorlardı ama önlerine hiçbir şey çıkmamıştı. Varlo elindeki pervane motorunun yuvasını ileri geri zorlayıp, dişlilerin arasını esnetmeye devam ederek " Yürüme fikrini dene o zaman, " dedi. Leera gözlerini çevirdi ve koltuğa tamamen uzandı. " Şu sıcakta üzerindeki o çulla nasıl dolanabiliyorsun, anlamıyorum!" diye mırıldandı.
Koni etrafta sallanıyor ve kafasını sağa sola sürtüyordu. Onun durumu hepsininkinden kötüydü. Ağır metal kolları tüm gücüyle onu yere doğru çekiyor, tüm enerjisini sömürüyordu. Dudağını büzdü ve Varlo'ya baktı. Kollarını öne doğru uzattı ve mızmız bir ses tonuyla " Kollar ağır, " dedi.
Varlo, Koni'nin kollarındaki hidrojen miktarının azaldığının farkındaydı. Sağ kolunda bir çeşit kontrolsüzlük oluşmuş gibiydi. Bilekten itibaren el, arada sırada meyil yapıp duruyordu. Direkt olarak Koni'nin sinirlerine bağlı olan kolların başına buyruk hareket etmesi, Koni'nin kaslarını da yoracak bir durumdu. Elindekini bıraktı, kızı alıp çalışma odasına götürdü. Leera can sıkıntısından onları takip etti.
Kızı koltuğa oturttu Varlo. Kısa elbisesinin boynundan başlayıp, kol ucuna kadar uzanan fermuarlardan sağ taraftakini açıp, sağ omuzdan geriye sıyırdı kumaşı. Leera ilk defa böyle bir şey görüyordu. Koni'nin dirseğinden aşağısını kaplayan robot kolların metalik eklem yerleri, birbirine paralel iki kafes ile tüm kolu ve omzu sarıyor, bu kafes boyun çevresinden dolanıp diğer omuza ulaşıyordu.
İki kolu birbirine bağlayan eklemler ise göğüs ve sırtı çevreleyen iskelete bağlıydı. Böylece iki kol birbiriyle eşit ağırlıkta üst bedene tutunuyor ve ağırlığı omuzlar, sırt ve orta gövdeye dağıtıyordu. Bu sayede basınç ile kollarını hareket ettirdiğinde kollarından değil, mekanikten alıyordu gücün çoğunu. Üstelik üst vücudunu kaplayan metal iskelet ve eklemler derisini acıtmasın diye, Koni'nin tüm vücudunu, siyah petekli nano fiber doku ile giydirmişti Varlo. Leera geriden izlemeye devam etti.
Adam, diğer omuz fermuarını da açtı ve iki kolu da çevirip yerinden çıkarttı. Kolların bakımını yaparken, Koni biraz rahatlasın diye kafesi de çıkarttı. Koni, kolları olmadan olduğu yerde oturuyordu. Dirseklerinden aşağısındaki boşlukta, tam kollarının bittiği yerdeki bağlantı boğumlarında pek çok karmaşık soket vardı.
Kız, arada sırada bacaklarını sallayıp, bu soketlerden içeriye merakla bakıyor, ileri geri sallanıyor ve yarım kollarıyla etraftaki nesnelere dokunmaya çalışıyordu. Leera yavaşça Koni'nin yanına geldi. Kafasındaki taytı hafifçe çekiştirip " Yeterince yükün yokmuş gibi bir de ne diye bunu kafana takıyorsun?" diye sordu.
Koni yarım kollarını iki yana açtı ve sırıtarak " Koni'nin saçları," dedi. Bunu daha önce de söylemişti. Sonra kolunun ucuyla kafasına vurdu hafifçe. "Varlo'nun hediyesi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Şehrin Köpekleri
Science FictionBir yanda çökmüş, havasız, dumanlı şehirlerin yıkıntıları arasında hayata tutunmaya çalışan insanlık; diğer yanda Kubbe Şehir'de yaşayan aristokratlar ve katı kast sistemi içinde hayatta kaldığı için bile şanslı sayılan bir toplum. Her ikisi arasına...