Bölüm 26- Bize Ne Olacak?

58 13 21
                                    

Kroft, elindeki sandalyeyi bir köşeye hızla fırlattı. Profesör Brinny korkudan olduğu yere çöküp, ağlamaya başlamıştı. Doktor Zimner koşarak kadının yanına geldi. Onu sakinleştirmek için elinden geleni yapsa da, kendisi de şoka girmişti ve yüksek sesle nefes alışını engelleyemiyordu. Matthias ve Kroft birbirlerine baktılar. Olanları kavramaya çalışıyorlardı. Kroft, hemen masanın üzerine duran ekranı aldı ve son incelemeleri taramaya başladı.

Z33 uygulamasından sonra bugün itibari ile on denekte de proprioseptif kaybından başlayarak hızla tüm bedensel faaliyetlerin bittiği ve en sonunda nabzın tamamen durduğu saptanmış ve onaylanmıştı. Deneklerin hepsi resmen ölmüştü. Anlamaya çalışıyordu.

Ölen denekler tekrar nabız ivmesini kazanabileceği süreci aşmıştı, dolayısıyla tetikleyici hiçbir etkeni tekrar elde edememeleri gerekliydi. Z33'ün bilmedikleri farklı etkileri olabilirdi. Belki de geçici ölüm sürecine giren ghoumlar, vücutlarındaki dengeyi sağlayıp da ilaca karşı hızlı bir bağışıklık geliştirip, sistemleri normale dönünce uyanmışlardı.

Anlamıyordu. " Matthias.." dedi " Bu durum çok dengesiz sonuçlar doğurabilir. Kelebek çok dikkatle incelenmeli. Belki de ilacı uygulamak için acele ettik..." Profesör Matthias yumruğunu masaya indirdi ve gözlüğünü çıkartıp, masanın üzerine doğru hırsla fırlattı. "Lanet olsun!"

Herkes sessizleşmişti. Dışarıdaki pislik temizlenip de her şey eski haline döndüğünde bir sonuca ulaşacaklardı. Umarım tüm denekleri öldürmezler. Keşke birini yakalayabilsek diye geçirdi içinden Profesör Matthias. Şu durumda en çok merak ettiği şey içeride yatan deneğinden başkası değildi. Onu görmek istiyordu; durumunu kontrol etmek ve onaylamak.

Kaşlarını çatıp, zihnini işine odakladı ve hemen yan bölmedeki Kelebek'in bulunduğu kısma gitmek üzere cam kapıyı açtı. Kapıyı açmasıyla birlikte, tüm odayı saran gaz ani bir basınçla Matthias'ın üzerine hücum etti. Adam, çektiği derin nefes ile yere yığılıp kaldı. Kimse ne olduğunu anlamadan, tüm gaz odayı doldurdu ve içerideki herkes öksürüğe boğuldu. Kroft gelip de Matthias'ın düşmüş bedenini kapının önünden çekene dek yedisi de zehirden nasibini aldı.

Matthias deli gibi çırpınıyor ve kafasındaki ağırlığın etkisiyle kontrolünü kaybediyordu yavaş yavaş. Gözlerine inen kan yüzünden her şey kırmızı ve bulanık görünüyordu. Sanki dünyanın döndüğünü görür gibiydi. Havada süzülen atom parçalarını bile görüyordu. Çok fazla uğultu vardı. Deli gibi sağa sola çarparak, kendini içeriye attı.

Kroft da kapının önüne yığılmıştı acı içinde. Tüm dikkatini toparlayıp, silindir dolabın önüne kadar kendini sürükleyen Matthias'ı görünce ne yapmaya çalıştığını anladı. Adam, acı içinde inliyor olmasına rağmen pes edecek gibi durmuyordu. Birkaç başarısız denemeden sonra dolabın cam kapağını açmayı başardı ve ince tüplere sarıldı. Sağa sola çarparak, aleminyum tepsiyi üzerindeki şırıngalarla birlikte kavradı ve yere yığıldı.

Kroft hızla nefes alıp verirken, kafasını ayık tutmaya ve Matthias'a sesini duyurmaya çalışıyordu. " Ne yapıyorsun? Henüz ne olacağını bilmiyoruz! " Ama adam kararlıydı. Titreyen ellerine rağmen büyük bir hırsla, ince tüpün içindeki sarı sıvıyı çekti ve kendine saplamadan önce, önündeki tepsiyi Kroft'a doğru kaydırdı.

" Dört tane daha var. Birini mutlaka Brinny'e ver, diğerini de Zimner'a," dedi ve iğneyi koluna batırdı. Yuvarlak şırınganın uçları basınç ile ete tutundu ve minik iğne damara girdi. Ufak bir tıslama sesi ile tüm sıvıyı damardan içeri zerk etti.

Kroft ne yapacağını bilmiyordu. Beyni kesiliyor, damarları şişiyor gibiydi. Gözlerinin etrafındaki kılcal damarlar bile belirginleşmiş, kan basıncı artmış ve kendi ateşinde kavrulmaya başlamıştı. Her halükarda kurtulamayacağını anlayınca dişlerini sıktı ve tepsiye abandı. Titreyen parmaklarıyla hızlıca bir şırınga ve tüp kaptı, düşünmeden kendine sapladı.

Diğer üç tüpü de şırıngalara çekti ve kasılmış sağ eline sıkıştırdı. Debelenerek ayağa kalkmayı başardı ve masanın üzerine yığılarak, kendini ileri itti. İki tanesini, yan yana kendlerini yere bırakmış olan Zimner ve Brinny'e attı. Diğerini ise kendi asistan doktoru Roberg'in kucağına fırlattı. Kendisine ilaç verilmeyen diğer iki doktor ne olduğunu anlayamadan, deli gibi çırpınıp debelenmeye devam ettiler.

Matthias gözleri önünde yıkılan ve kanayan dünyaya rağmen kurtulmak ve yaşamak için ayağa kalkması gerektiğini biliyordu. Hayatta kalma güdüsü ve hırsı inanılmaz yüksek olan bu adam, zekasının yenilmesine asla izin vermezdi. Yıllarca önemsenmemiş ve projenin en gereksiz aşamalarına atanmış olmasına rağmen, şimdi örgütün her şeyi onun elindeydi ve geri kalan ne varsa da alacaktı. Burada bitmeyecekti. Salyaları çenesinden akarken hırsla bağırdı ve yumruklarını yere vurup ayağa kalktı. Kroft'a doğru gitti. Adamın yakasından tutup, üzerine yığıldığı masadan çekti onu.

" Kalkın! Askerler buraya girdiğinde işimizi bitirecekler. Çizgiyi geçtik artık. Bu tesisin de işi bitti. Çıkıyoruz!" diye kükredi. Kroft da zihnini açık tutmak için elinden geleni yapıyordu. 'Ya şimdi ya hiç' anının verdiği psikolojik dürtü ile koştu ve güvenlik kapısını kaldıracak olan düğmeye bastı. Duruma karşı çok dayanıklı duramayan Brinny ve Zimner'ı yarı sürükleyerek odadan çıktılar. Roberg de yalpalayarak peşleri sıra savruldu.

Cam ızgaranın ardındaki ghoum birden sakinleşmişti. Uzun parmaklarıyla, camın boşluklarından tutunmuş, pür dikkat Matthias ve kapının önünde kıvranan Kroft'u gözlemlemişti tüm bunlar olurken. Ancak kimse yaratığı fark etmemişti. Yaratık, gözden kaybolup giden beyaz önlüklülerin ardından öylece bakıp durdu.

Beş kişi, koridorda sağa sola yalpalayarak büyük bir acı içinde ilerliyorlardı. Her yerde kan içinde yığılmış cesetler ya da kıvranarak sağa sola saldıran adamlar vardı. En nihayetinde ilk dönüşenler tarafından zehirlenen bu kişiler, ilk nesil birer ghouma dönüşeceklerdi. Ne yazık ki herkese yetecek kadar Z33 yoktu.

Askerlerden saklanarak, bloklar arası geçiş yapan ve sadece kıdemli personelin kullanabileceği iç asansöre geldiler. Bu şekilde kendilerini dışarı atıp, kurşuna dizilmekten kaçtılar.

İki yıl sonra dışarıya ilk çıkışlarıydı. Ancak ne gökyüzü dramatik bir güzelliğe sahipti, ne de enfes bir hava vardı. Oksijen burunlarından geçerken tüm kılcal damarları çatlatırcasına yanıyor, gözleri dışarıdaki ışık yüzünden karıncalanıyordu. Havada ağır bir pus vardı. Koşarak ormana girdiler.

Sonuç olarak, tesisin dışını koruyan askeri birliğin katmanlı güvenlik aşamalarından geçerek içeri girmesi hayli uzun sürmüş, bekledikleri saldırı dışarıdan değil içeriden gelince elleri kolları bağlanmış ve tüm tesis kısa süre içinde cehennem çukuruna dönmüştü.

Günün sonunda tesiste yer yer patlamalar meydana gelince orta cephe içe göçmüştü. Az sayıdaki askerler, içerideki ghoumları ve dönüşmeye başlayanları temizleyememişler ve bunun zaman kaybı olduğunu düşünüp, tesisin giriş çıkışlarını patlatmışlardı. Tesis yer yer çökmüştü; nihayetinde tamamen kaderine terk edildi. Araştırma ekibi ve tesisi koruyan askeri birlik, ekipmanları ve ölülerini geride bırakarak sadece hava araçlarına atlayıp bölgeyi terk ettiler.

Her şeyin sonu olabilecek kapasiteye sahip bu tesis, beklenmedik bir şekilde her şeyin başlangıcına ikinci defa körük olan bir yıkıntı haline gelmişti.

Ölü Şehrin KöpekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin