Yıkık şehri ve köprünün etrafını güvenle geçmeleri hayli vakitlerini almıştı. Jack, Amit ve Ferno daha yavaş ilerleyen araştırma aracı içinde arkadan takipteydiler. Jack'in gönderdiği noktasal haritayı takip eden Zelya en önde liderlik ediyordu.
Öndeki arazi aracını yakın mesafeden izleyen Eron'un yola çıktıklarından beri mesafeyi sürekli değiştirerek arada öne geçmesi ve düzeni bozması zaten beklenen bir durumdu. Jack kaşlarını çatıp, başını iki yana salladı. " Bu noktadan sonra bir buçuk saat daha yolumuz açık ve düz," dedi.
Zelya'nın aracında kapı yoktu. Acil durumlar için biçilmiş kaftan olan arazi aracı her ne kadar yıkıntıların ve kayaların üzerine pençelerini geçirerek tırmansa da, akşam çöktükten sonra ghoumlara karşı pek savunmasızdı. Bir an önce fabrikanın etrafında güvenli bir nokta bulup oraya konuşlanmaları ve sabah ilk iş terkedilmiş yer altı fabrikasını araştırmaya başlamaları gerekliydi. Eğer Hayalet'in orada olduğundan emin olurlarsa en yakın tim ile birleşip içeri girebilirlerdi. Zelya kafasında çoktan düzenli bir plan oluşturmuştu. Ancak Eron'un direksiyonu sola kırması ile işler karıştı.
Zelya yavaşlayarak ışıklarını yakıp söndürdü. Eron'un iç kısma doğru ilerlemeye devam ettiğini görünce, telsizden çıkışmaya başladı. " Ne halt ediyorsun Eron? Buradan sonra yolumuz düz, şehri terk etmemize çok az kaldı, neden içeri döndün?"
Biraz sonra Eron nefret etse de, Zelya'nın eline zorla sıkıştırdığı telsizden cevap verdi.
" Arkadaki sümüklü böceği beklerken bugün ki skorumu tamamlamam için son şans. Siz devam edin, ben yetişirim," dedi.
Telsiz üç yönlüydü. Arkadaki araçla gelen ekip de Eron'u duymuştu. Zelya'nın bir şey söylemesine fırsat vermeden sinirli bir erkek sesi yükseldi telsizin diğer ucundan. " Lanet olasıca kurallara uymak için fazla mı medeniyetsizsin, yoksa zeka düzeyin bir ghoumun ki kadar bile değil mi? " Bir süredir sabrını korumaya çalışan Ferno ön tarafa geçip, Jack'in önündeki telsizi kapmış ve demişti diyeceğini.
Eron aniden durdu. Motorunu çevirip hızla geriye döndü. Bunun iyi olmadığını herkes biliyordu. Zelya'da aracı geri vitese takıp, arkadakilere yetişti. Jack aracı durdurur durdurmaz Ferno aşağı indi. Kendisiyle yüzleşmek için üzerine gelen Eron'un saldırmasını umuyordu. Bir yumruğu karşılayabilirdi. Ancak Eron, Ferno'nun yakasından tuttuğu gibi onu sürüklemeye başladı. Herkes şaşkın bir şekilde peşleri sıra koştu. "Eron! Bıraksana adamı, ne yapıyorsun!?" diye çıkıştı Zelya. Ferno eliyle işaret edip, herkese durmasını söyledi. Kendisini öne doğru tartaklayarak iten Eron'a baktı ve yakasını düzeltti. " Durun, nereye gitmek istiyorsa oraya gidelim." Derken adamdan ayırmadı gözlerini.
Eron hafifçe kafasını yana yatırdı ve ilerideki yıkıntıyı işaret etti. " Bak, şurayı görüyor musun? Orada senin ghoum medeniyetin büyük ihtimalle yuva yapmış. Belki içeride şarap içip, vals yapıyorlardır. Bakmaya gitmek istemez misin? Hadi hep birlikte gidelim. Belki bu kafayı yemiş aile psikoloğu bize kendi pisliğinde yaşayan dostlarıyla iletişim kurmayı öğretir."
Ferno hafifçe çenesini kaldırıp, aklındakileri döküldü. " İstediğin kadar mesleğime ve düşmanı tanıma yöntemlerime hakaret et, istediğin kadar ghoum öldür Eron; ne yaparsan yap geçmişi değiştiremezsin. Kendi hataların yüzünden ölen kardeşini ghoum katlederek ve kendini soyutlayarak geri getirebileceğini sanıyorsan hayal kuruyorsun!" dedi hırsla. Sesi alçak ama sertti.
Ancak bu sözleri söyledikten sonra Ferno pişman hissetti. Yiyeceği yumruk yüzünden değil, kendi duyarsızlığından. Zelya geleni görmüştü ama müdahale edebilecek kadar yakın ya da hızlı değildi. Eron yumruğuna şimşek hızı ile yüklenip Ferno'yu geri savuracak kadar güzel bir tane geçirdi adamın yüzüne.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Şehrin Köpekleri
Science FictionBir yanda çökmüş, havasız, dumanlı şehirlerin yıkıntıları arasında hayata tutunmaya çalışan insanlık; diğer yanda Kubbe Şehir'de yaşayan aristokratlar ve katı kast sistemi içinde hayatta kaldığı için bile şanslı sayılan bir toplum. Her ikisi arasına...