Ghoum yıkıntının üzerinden sıçrayıp adamın tepesine çöktüğü anda, gözünden girip kafasından çıkan okun etkisiyle geri yuvarlandı. Arbaletin ucuna otomatik sürülen ok geriye doğru esneyince ikinci atışını da yaptı kadın. Yaratıkların ikisini de indirince aşağı atlayıp, adamın önündeki yığınların üzerine hızlı ve sağlam bir iniş yaptı. Tam tepesine dikilip" Merhaba pislik herif," dedi.
Yere çakılı vaziyetteki adam, kafasını alaycı bir şekilde sağa sola salladı. " Kıçını kurtardığım için teşekkür etmene gerek yok, işime yarayacak olmasan orada durup zevkle seni parçalamalarını izlerdim," dedi kadın. Arbaletini sırtına atıp, adamın ayağını sıkıştıran parçayı var gücüyle kaldırırken söylenmeye devam etti.
" Ancak buralara kadar leşini görmek için iz sürmedim. Kaldır kıçını hadi."Bacağını kurtaran adam üstünü silkeleyip ayağa kalktı. " Ne zamandır beni izliyorsun, kadın? "
Koyu kahverengi gür saçlarını yana atıp gülümsedi kadın. " Kolsuz dostunla güreşe tutuştuğundan beri," dedi. "Aracını birkaç yüz metre geride buldum. Gerçekten izleyici takmayacağımı mı düşündün? Kendini öldürtmek istiyorsan sorun değil, sadece günün sonunda bebeklerimin garaja döndüğünden emin olmam gerek."
Adam parmağını sağa sola salladı. " Sen, kadın, sadece tamircisin. Bahsettiğin ise benim motorum. Neresine soktuğunu bilmiyorum ama lanet izleyicini senden önce ben bulursam eğer, onu se.." adam sözünü bitirmeden kadın gözlüklerini başının üzerine oturtup, kaldırdığı kaşlarının altından dik dik adama baktı. " Çeneni kapatacak mısın, yoksa kolumu gırtlağına mı sokmam gerek?" dedi.
Etraftan başka uğultular gelmeye başladığı anda tartışmayı kestiler. Önce yüzeye çıkmak daha akıllıca olurdu çünkü çok fazla gürültü yapıp, derinlerdeki ghoumların dikkatini çekmişlerdi. Yığıntıların en yüksek noktasına çıktıklarında önce adam kadının yukarı sıçramasına yardım etti. Sonra kadının uzattığı kola tutunup kendini yukarı itti. Boşluklardan geçip yola çıktılar. Adam biraz sendelese de bacağındaki sıyrık mühim sayılmazdı.Kadın, yeşil tulumunun cebinden çıkarttığı tokayla kıvırcık saçlarını tutturdu. " İleride bir yer buldum tesadüfen, sanırım araba mezarlığı. Yola çıkmadan önce birkaç parça bulabileceğimi umuyorum."
Adam başını iki yana salladı. " Hey hey, henüz günlük skoruma ulaşamadım, seninle çöplük karıştırmaya gelmiyorum. " Silahlarındaki boş şarjörleri fırlatıp attı. Göğsündeki kayıştan aldığı yenileriyle değiştirdi. Yeniden mor ışıkları parlayan silahları belindeki yerlerine oturttu. " Hava kararmadan önce bu kovanların boşalması gerek," dedi keyifle. Kadın dinlemiyordu bile. Düzlüğe çıkıp cadde boyu yürümeye devam ettiler. " Altar'ın ekip aracını çekerken katalizörünü yamulttum. Elimde benzeri bir şey yok, orada bulabileceğimden eminim, " dedi kadın. " Hey, işte orada" İlerideki motosikleti işaret etti. " Güneşin altında yanmış olmalı. Öylece ortaya bıraktığına inanamıyorum."
Adam olduğu yerde durakladı." Beni neden buldun, Zelya? " dedi ciddi bir ses tonuyla. Kadın etrafında yüz seksek derece dönüp, dişlerini gıcırdattı. " Pekala... Profesörle görüştüm. Hayalet'i bulmamızı istiyor... " Yüzünü güneşe döndü, esmer boynunu iyice gerdi ve derin bir nefes aldı. "... yine. Yani senin bulmanı, " dedi.
"Eron, avlanmanın sonu yok, faydası da yok. Bir gün bu ölüm çukurlarından birine öyle bir saplanacaksın ki seni kurtarmak için orada olmayacağım, kimse olmayacak. Eğer birkaç kafa havaya uçurmak istiyorsan bunu bir amaç için yap," dedikten sonra arkasını dönüp yürümeye devam etti. Adam hiçbir şey söylemeden peşine takıldı.
Motosikletin yanına vardıklarında Zelya, metro çukurundan sallanan teli gergince çekti ve bıraktı. Otomatikman toplanıp yuvacığına geri dönen telin kancasını içeri itip kapağı kapattı. " Benim canavar da şurada. Tayfa on sekizinci bölgede bizi bekliyor. Çoktan üç ekip daha oluşturduk, herkes haritasındaki bölgelere dağıldı. Şimdi, ne yapmayı planlıyorsun? "
Eron boynunu sağa sola çevirip kemiklerini kıtırdattı. Durakladıktan sonra cevapladı. " Eğer bulursam öldürebilir miyim? " Zelya gözlerini devirdi. " Hayır, Eron. Canlı lazım! "dedi bastırarak.
Eron'un canlı yakalama işinden nefret ettiğini bildiği için.Monica'nın aptal deneyleri için topladıkları onca ghoumu düşündü adam. Neyse ki artık bunu yapmıyordu. Görüşündeki vurulabilecek, insan olmayan her şeyin kafasını parçalamak, göğsünden dışarı çıkarttığı organlarını güneşte kurutmak istiyordu. Gerçekten de istediği tek şey buydu ve son bir buçuk yıldır yaptığı tek şey... Başka işlerin peşinde koşmak yoruyordu onu zihinsel olarak. O, hiçbir şey düşünmeden, zihnini kapatıp patlama sesleri ile kendini uyuşturmak istiyordu sadece.Yine de kafasını sallayıp, hedefini öldürmeyeceğine dair belirsizce ve tatsızca onay verdi. Zelya zoraki bir tebessüm eşliğinde, eliyle hafifçe adamın koluna vurduktan sonra kendi aracına yöneldi.
Büyük arka tekerlekli, burnu basık ve kapısız arazi aracının içine yerleştikten sonra motoru ateşleyip yoluna gitti.Eron kaşlarını çattı. Boynundan sallanan zincirin ucuna tutturulmuş ghoum dişini sımsıkı sardı. Bir süre duraksadıktan sonra araca atlayıp, motora tam güç verdi. Kapak boşluklarından parlayan mavi ışıklar yanınca gaza basıp Zelya'nın peşine takıldı.Bir süre sonra yıkık şehrin sınırlarından çıkıp kuru toprak ve dümdüz olmuş ev kalıntılarının olduğu bir alana geldiler.
Uzun kasalı nakliyat aracı park halindeydi. Ortası çökmüş köprünün ucunda duran iki adam aralarında konuşuyorlardı. " Bak, dostum. Eğer senin de tepene evini yıksalar sen de saldırgan olursun." Gözlüğünü burnuna iyice oturttu. " Anlamaya çalışmak, tanımak ve öğrenmek gerek. Düşmanını doğru analiz edersen kaybetmezsin." Diğeri kaşlarını çattı. " Ferno, ben patlayıcı yaparım, buuum! Aile terapisti olan sensin, ghoumlarla arkadaş olmak istiyorsan olabilirsin, hatta evlenip aile de kurabilirsin biriyle cidden ama o kadar cana yakın ve konuşkan bir tür olduklarını sanmıyorum, " dedi. Zaferle ellerini beline koyup başını salladı.
Gözlüklü olan oldukça zayıf ve uzun boyluydu. Açık sarı saçları, masum bakan açık kahverengi gözleri ve düz kaşlarıyla çocuksu görünüyordu. Diğeri ise kısa boyu, yanık teni, hızlı hareketleri ve susmayan çenesi ile tam bir baş belasıydı.
Tartışmalarını yarıda kesip aşağıdaki yeni gelenlere selam verdiler. Zelya'da eliyle onları selamladı ve park halindeki aracın yanına gidip kapısını tekmeledi. " Hey, Jack, içerde misin?" Aracın otomatik kapı sürgüsü gürültü ile açıldı. Kulaklıkları takılı, oldukça yakışıklı kumral bir genç adam başını uzattı. " Zelya, dönmüşsün..." Sonra diğer misafire kaydı gözü. "...ve Eron..." dedi hayıflanarak.
Adam, genci umursamamıştı. Gözüyle diğer iki adamı işaret etti. " Zelya, gerçekten sabrımı mı sınıyorsun? En son baktığımda elimde hiç kalmamıştı. "
Kadın önce iki adama seslendi. " Hey! Ferno, Amit! Buraya gelin!" Sonra kaşlarını kaldırıp Eron'a döndü. " Bizim bir ordumuz yok Eron, onlara bir şans ver. Yetenekli olduklarını biliyorsun. "
Adam bir şey söylemedi.Diğer ikisi konuşarak köprüden aşağı indiler ve onlara katıldılar. Ferno sadece başıyla selam verdikten sonra araca, Jack'in yanına geçti. Eron ile konuşmak istemiyordu. Kendisi, ghoumların hayat şekilleri ve hareketlerini inceleyip analiz eden bir doktordu. Kesinlikle tek derdi vahşet olan Eron ile en ufak bir ortak noktaları ya da hoş bir geçmişleri de yoktu.
Patlayıcı uzmanı, kulağını kaşıyarak yanlarına geldi. Elini beline koyup, kendisinden çok daha uzun olan Zelya ve Eron'a baktı. "Haahh, takım tamamlanmış gibi. Hey daha önce tanışmamıştık, ben Amit. Patlayıcı yaparım." derken elini Eron'a uzattı ama adamın tek yaptığı suratına sertçe bakmak oldu. Eron'dan tepki alamayan Amit ağzını büzüp "Peki o zaman..." dedi ve havada kalan elini yana doğru açıp açıklamaya başladı.
" Siz yokken Jack etrafta tarama yaptı. Ghoum aşığı doktorumuzun dediğine göre bu bölgedeki yuvalanma düzensizmiş. Sanırım işaretli bölgelere gitmemiz gerek. Jack'in tespitine göre birkaç mil ötede bir tesis var, Ferno oraya gitmenin iyi bir fikir olduğunu düşünüyor," dedi. Jack kapının ardından kafasını tekrar dışarı uzattı. " Daha önce de taramada bir hareketlenme görmüştüm ama çok derinlere indikleri için izleri okuyamıyorum. Sanırım daire çizerek ilerliyor. Bu tesis büyük bir fabrikaymış sanırım, birkaç kat derinlikte olmalı. O çevrede şahsen benim görmeye hiç can atmadığım pek çok şey olduğuna eminim." Zelya başını salladı. " Bir bakalım, sonra herkesi bir araya toplarız," dedi. Araçlarına atlayıp, yola koyuldular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Şehrin Köpekleri
Science FictionBir yanda çökmüş, havasız, dumanlı şehirlerin yıkıntıları arasında hayata tutunmaya çalışan insanlık; diğer yanda Kubbe Şehir'de yaşayan aristokratlar ve katı kast sistemi içinde hayatta kaldığı için bile şanslı sayılan bir toplum. Her ikisi arasına...