Bölüm 7- Lab 46

145 27 11
                                    

Üzerinde dev rakamlarla kırk altı yazan cam kapı tıslayarak iki yana açıldı. Laboratuvarda hemen hemen her şey beyazdı. Sıra sıra dizilmiş dolaplar ve içlerinde numaralandırılıp ayrılmış tüpler, ilaçlar, serum yığınları ve kutular vardı. Her şey çok yeni ve ileri teknoloji eseriydi. Masasında çalışan iki kişiyi rahatsız etmeden orta masaların arasından yürüyerek iç kapıya ulaştı. Kartını okutup, doku ve ses taramasından geçerek şifreyi onayladı adam. Çift katlı metal kapı buhar eşliğinde açıldı. Kısa koridordan geçip ortaya geldi. Elindeki ekrana bakınan kadın kafasını kaldırdı. " Hoş geldiniz, Profesör. " 

Adam kafasıyla onayladı onu. " Merhaba Monica, nasıl gidiyor? " Kadın, elindeki şeffaf ekranı masanın üzerine bırakıp ortadaki deneğinin yanına yürüdü. " Gördüğünüz gibi Profesör, tepkileri yavaşladı. Nefesi düzenli, gözleri açık. 'Yedinci nesil olmasına rağmen uysallaştırmayı başardık' diyebilmeyi çok isterdim ama bilinci yerinde değil. Beyin fonksiyonlarında bir değişim yok. Eğer etrafı tekrar algılamaya başlarsa vereceği tepkiye göre son değerlendirmeyi yapacağım," dedi.

 Profesör, kafasıyla onayladı.Boynundan, belinden, el ve ayak bileklerinden yattığı yere metal kelepçelerle sabitlenmiş, pek çok yerinden derisine sokulmuş iğne ve kablolarla öylece yatan ghouma baktı. Deneğin başının üzerinde sürekli dönerek beyin dalgalarını okuyan yarı dairesel aleti geriye alarak, yaratığın suratına doğru eğildi. Uzun ve çökmüş yüzünden dışarı fırlamış siyah kürelerin tamamı göz bebeğiydi. Aşağı doğru eğilmiş küçük kulakları kel kafasına yapışık gibi duruyordu. 

Düz burnu, büyük ağzını kontrol etti ve ince dudaklarının altından yeni çıkmaya başlamış keskin dişlere baktı. Dişleri, el ve ayaklarındaki pençeleri sökerek çıkartmış olmalarına rağmen yerine yenisi çıkmaya başlamıştı. Denekte tepki yoktu. Neredeyse iki metre boyundaki yetişkin bir alfa erkekti bu. Aşırı zayıf ve tüysüzdü. Uzun kemiklerine yapışmış, üzerinde sarı ve kahverengi lekeleri olan buruşuk gri derisi, uzun parmakları, dar kalçası ve çıkık eklem yerleri ile berbat görünüyordu. İnce boynunun iki yanında, derinin altında ara sıra hareket eden iki yuvarlak şişlik vardı. Üreme organının üzerine doğru sarkmış iki katlı göbek derisinin etrafında kırmızı lekeler ve şişikler oluşmaya başlamıştı. 

"Bunlar nedir, Monica?" diye sordu. Kadın, elindeki metal çubukla deriyi itiştirdi. " Bugün başladı, sebze lapası verdim mideye, metabolizması tepki veriyor. "Sağdaki dev ekranda maskeli bir yüz belirdi aniden. Üzeri kanla kaplıydı. " Hey, Monica!..Ah, Profesör Misha, döndünüz mü? Buraya gelebilir misiniz? " Adam kafasını salladı. Deneğin tepesinde duran aleti tekrar yüzüne doğru çekip çalışmasına izin verdi. Sessizce odadan çıkıp, dış laboratuvarı da geçtikten sonra asansöre bindi. İki kat aşağı inip, şifreli kapılardan geçti. Üzerine tulum giyip, maskesini taktı. Steril buharla yıkandıktan sonra içeri girdi. 

Metalik yuvarlak odanın içinde uzun cam silindirler vardı. Sarı sıvıların içinde bekleyen vücut parçaları, organlar ve küçük ghoumlar uyuyordu. İlerideki katmanlı zeminin her yanında kan ve organ parçaları saçılmıştı. Masanın üzerindeki ghoum cesedi tam ortasından çiçek gibi açılmış, göğsünde ne varsa dışarı deşilmişti. 

Tulumlu iki adam tartışıyorlardı. " Hayır, sana on bir cc vermeni söyledim." Diğeri kafasını salladı. " On bir cc verdim zaten! Vücudundaki sodyum oranı 162 mEq/lt sana söyledim Bric, bir değişiklik yok."

Profesör kollarını birbirine kenetledi. " Neler oluyor?" Adamlardan uzun olanı, yakasındaki karaciğer parçasına parmağıyla vurup üzerinden attı. " 93-07'ye günlük netrin-fp16 ve 14 verdik ama önce asidoz seviyesi hızla arttı, sonra şiddetli bir hepatomegali başladı. Müdahale için karnını çizince patladı. Monica'nın formülü tekrar incelemesi gerek."

Profesör çenesini sıvazladı. " Gen kodu her nesilde değişiyor. Önceki nesle ihtiyacımız var. En azından ikinci, belki üçüncü. " Derince aldığı nefesini salıverdi. "Başladığımız yere dönüyoruz. Monica çok sinirlenecek. " Etrafı şöyle bir inceledikten sonra laboratuvarın öbür köşesinden gelen adamı gördü. Bir iki sıçrayışta merdivenlerden çıkıp yanlarına gelen adam kollarını iki yana açıp etrafı işaret etti. " Bu ne böyle, organ partisi mi verdiniz burada? " Bric, arkadaşını dürttü. "Kirito'nun suçu. O kadar ani kesme demiştim. " Kısa boylu olan, diğerini geri dürttü karşılık olarak. "Şişmeye başladığını bile fark etmedin. " 

Yeni gelen adam kafasını sağa sola salladı. " Hoş geldiniz, Profesör. Uyku halindeki diğer deneklerin durumu stabil. Biz çıkalım da bu ikisi etrafı temizlesin. " Yapma ama Dominic." diye söylenip birbirleriyle didişmeye devam etseler de iş başa düşmüştü.Dominic ve profesör üst kata çıkmak üzere tulumlarını çıkarttılar. Profesör, başlığını çıkartan adamın gözüne şöyle bir baktı. 

"Gözün nasıl Dominic? Biliyorsun yerine yeni..." sözünü bitirmesine fırsat vermeden cevapladı Dominic. "Sorun değil, diğer gözüm hala çalışıyor. Yaptıklarıma karşılık cezamı kabul ettim ben. Bu konuda anlaştığımızı sanıyordum," dedi ve kapıdan geçip önden yürümeye başladı.

İkili, Monica'nın yanına geldiklerinde kadının düşünceli bir şekilde koltuğunda oturduğunu gördüler. Arkadan topladığı koyu kahverengi kısa saçları dağılıp önüne düşmüş, ela gözleri yorgunluktan ışığını kaybetmişti. Dominic, ikizini böyle gördükçe üzülüyordu. Son bir buçuk yıldır böyleydi genç kadın. Gerçek sebebini biliyordu genç adam ve her saniyesi acı vericiydi onun için. 

Kardeşi ve profesörü görünce toparlanmaya çalıştı kadın. " Az önce gördüm, tam bir felaket. Sürekli değişen reaksiyonlara yetişemiyorum. Formülü ikinci defa damıtmaya verdim. Sanırım üzerinde daha fazla çalışmam gerek" 

Profesör, kadının omzuna koydu elini. " Bence ihtiyacın olan tek şey biraz dinlenmek, Monica," dedi ve destek bekleyen gözlerle Dominic'in yüzüne baktı. Genç adam bir şey söylemedi. Aslında çok şey söylemek istiyordu ama kafasından geçenler hakkında bir daha konuşmamak için Monica'ya söz vermişti.

Profesör konuyu değiştirmek için, masanın üzerinde duran şeffaf mavi ekranı eline aldı. " Deney 91-16 ile devam edelim. Son verilere göre netrin ile kan dokusu nötrleşmeye başlamış. Beşinci nesil..." Kadın aniden ellerini masaya hızla indirdi. " Kahretsin, zaten ya DNAları parçalanıyor ya da nötrleşiyor. Bize lazım olan şey elimizde yok Profesör. Siz de biliyorsunuz! " Kafasını, kolları arasına gömdü. 

Profesöre çok saygı duyardı. Henüz kırklı yaşlarda, çok bilgili ve saygın bir adamdı. Hüzünlü bakan mavi gözleri ve zayıf, kısa bir vücudu vardı. Bir şekilde hem yumuşak konuşması, hem de pozitif çehresiyle herkesi rahatlatabilecek bir özelliğe sahipti. Monica ani çıkışı yüzünden biraz utanmıştı onun karşısında. 

Profesör elini kadının kafasına koydu. " Biliyorum... Ne yazık ki. Bize lazım olan şey ilk kan. Ama elimizde olmayan bir şey için kendimizi yıpratamayız. Bugünlük yeter." Dominic, profesörle göz göze gelince kafasını sallayarak onayladı. Kız kardeşinin yanına gelip, hiçbir şey söylemeden ona sarıldı. Kadının minyon bedenini çocukça sağa sola sallayarak " şaşırtmacaaa!!" dedi muzipçe. 

Çocukken yaptıkları bir şeydi. Genç kadının istemsizce tebessüm etmesini sağlamıştı.Profesör odadan çıkıp, birkaç koridordan geçerek dış bölmedeki diğer çalışanların yanına geldi. Ekran karşısında oturup, paralel koordinatlar üzerinde çalışan ve ara sıra kulaklığındaki kişilere direktifler veren orta yaşlardaki, hafif etine dolgun, turuncu saçlı kadına seslendi. "Arbel, bana Zelya ve Jack' i bul. " Kadın gözlüğünü orta parmağı ile yukarı itip, dokunmatik klavyesinde birkaç defa gezindikten sonra profesöre döndü. " Jack burada, Zelya A08 bölgesinde, sanırım devrilen bir ekip aracını çıkarmaya çalışıyor," dedi. 

Profesör ekrana yanaştı, kadının suratına büyük bir ciddiyetle bakıp kaşlarını düşürdü. " Ekip oluşturun, Hayalet' in peşine düşüyoruz. Tabi ki bunu Monica fark etmemeli. Ama önce Eron' u bulmamız gerek. Beni Zelya ile görüştür. "Kadın kafasını sağa sola sallayıp isyanını ifade etti. " İşte yine başlıyoruz..."

Ölü Şehrin KöpekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin