Bölüm 31- Sırrımın Maskesi

54 13 34
                                    

Omer, ağır ağır ilerleyen koca aracın tepesine oturmuş, kuru yolları ve boş arazileri izliyordu. Yaşamak için bir amaç bulduğu, emek verdiği, sevdiği ve kendini adadığı her şey yerle bir olmuştu tanıdığı herkesle birlikte.

Eliyle yüzünü sıvazladı ve gözleri tekrar dolmasın diye ovuşturdu. Ne tarafa dönerse dönsün, taş ve topraktan başka bir şey yoktu. Gür saçlarını okşayıp geçen tatlı esinti bile yüzüne değen bir zımpara gibiydi. Biraz sonra, ileride bir kavşak göründü. Buradan dönerlerse ana yol onları ölü şehirlerden birine götürecekti.

Bir süredir Varlo güneye doğrultmuştu rotayı. Leera'nın geldiği Kubbe olan Ronya'ya dönme kararı almışlardı. Henüz aklını toparlayamadığı için onlarla adam akıllı konuşmamıştı. Neden geri döndüklerini tam olarak bilemiyordu. Farkına bile varmadan, bu ekibin bir parçası olmuş ve onlarla sürüklenmeye başlamıştı; başka çaresi de yoktu.

Leera, ince merdivenlerden tırmanıp Omer'in yanına ulaştı. Bir elini beline koydu, diğerini de yüzüne siper edip gölge yaptı kendine. " Sanırım şehrin içine gireceğiz. Varlo o yönde bir yerleşke olduğunu hatırladı. Şanslıysak biraz su bulabiliriz," dedi. Omer hafifçe kafasını sallayıp, ona onay verdi.

Leera usulca adamın yanına oturdu. Bir süre onunla etrafı izledikten sonra en yumuşak edasını takınarak " Şey... Daha iyi hissetmeni sağlayacak konumda biri de değilim. Zaten insanlara moral vermek konusunda da çok yetenekli sayılmam. Çünkü daha önce bunu yapmak zorunda kalmadım hiç. Daha önce üzülmesine tahammül edemediğim bir ailem ya da dostum da olmadı. Bu yüzden seni anlayamam. Ancak hayatında, kaybıyla seni yıkabilecek birilerinin olması, hiçlik ve yalnızlıktan iyidir diye düşünmeye başladım son zamanlarda," dedi.

Sonra tedirgince güldü. " Saçmaladım sanırım. Kusura bakma. Yani onları kaybetmen iyi bir şeydi falan demek istemedim, sadece... Artık biz varız, arkanı kollarız." Omer kadının ne demek istediğini pekala anlamıştı. Kadının telaşlı konuşmasını yarıda keserek anlatmaya başladı sakince.

"Bir karım vardı ve henüz dört yaşına bile basmamış bir kızım. Ufak bir yer altı sığınağında hayatımızı bir şekilde sürdürebilen düşük nüfuslu bir koloniydik. Kurallar çok basitti; suyu kontrol et, ekinlere bak, gün batmadan önce kapıları kapat..."

Omer'in gözleri ufka bakıyordu ama gördüğü kesinlikle başka bir şeydi. Göz bebekleri büyüyüp küçülüyordu konuşurken. Devam etti. "Son zamanlarda temel ihtiyaçlarımızı karşılayamayacak duruma geldik. Toprak ölüydü, yağmur yağmıyordu, kimsenin tahammülü kalmamıştı. En sonunda birbirimize düştük ve bu duruma daha fazla dayanamayan Paun kapıları açıp kendini dışarı attı. Elimde büyümüştü. Eğer on üç yaşındaki bir oğlan çocuğu kollarını açıp gecenin ortasında bağırarak koşmaya başlamışsa, umut sadece bir hayaldir. Her şey avuçlarından kayarken, ne denli güçsüz olduğunu fark ediyor insan. En kötüsü de izlemekten başka bir şey yapamamak. Her şey çok yavaş gibiydi. Paun'un üzerine atlayan ghoumları gördüm. Sonra kapıları kapatmak için var gücüyle koşan komşularımı ve onların tepesine zıplayan yaratıkları..."

Leera sadece Omer'e bakıyordu. Çok sakin görünse de her nefes alışında parçalanacak gibi kabaran göğsünü izliyordu. Omer sıkıca göz kapaklarını açıp kapadı. " Karım, kızımı sıkıca kucakladı ve diğer kadınlarla birlikte arka çıkışa koştu. Onlar çıkana dek biz içeri girenleri oyalamaya çalıştık. Arka çıkışın tamamen iğrenç ghoumlarca çevrildiğini bilseydim, onları yanımdan ayırmazdım. O gün, yirmi dört yaşımda çok önemli bir şey öğrendim ben; koruman gerekeni arkana alma, düşman her zaman oradan saldırır."

Omer, kadının yüzüne baktı. " O yüzden Leera Hanım, arkamı kollamana gerek yok. Yanımda durman yeterli, " dedi. Kadın kurumuş dudaklarını dişleri arasında hafifçe ıslattı. Söyleyecek söz bulmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Sadece kafasını salladı ve " Ben... Çok üzüldüm.." diyebildi.

Ölü Şehrin KöpekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin