Omer artık kendi bedenini zor taşıdığı için, Koni zorlayarak da olsa Leera'yı sırtına almış ve yolun devamını böyle gelmişlerdi. İlk başta Leera debelense de, Koni büyük bir keyifle onu sırtlayıp da koşmaya başlayınca, tek çarenin rahat durup kabul etmek olduğunu anlamış ve Koni'nin arkadan birbirine kenetlediği metal elleri üzerine oturuvermişti.
Aç olduğu için Koni oldukça mutsuzdu ama yine de çok canlı görünüyordu. Omer, onun yaşı ve boyutlarındaki bir kızın nasıl bu kadar dayanıklı hale geldiğini anlayamamıştı ama Koni'ye çok gülüyordu.
"Eee, yorulmadın mı hala, Küçük Hanım? " diye sordu. Koni dişlerini göstererek sırıttı ve başını salladı. "Koni asker, asker yorulmaz." Leera, sıcak yüzünden kusacak gibi hissediyordu. Çok aç ve susuz kalmışlardı. Bu küçük çatlağın nasıl böylesine hareketli olduğunu bilmiyordu ama, kendisi baygınlık geçirirken onun sapa sağlam olması hem sinirini bozuyor, hem de pek işine geliyordu.
Sıcak yüzünden üzerindeki tulumun üst kısmını soyunup, kollarını belinde bağlamıştı Omer. Tulumun sarkan kollarından birini yukarı doğru çekiştirip, yanağındaki teri sildikten sonra ileriye doğru şöyle bir baktı. Görüşü dalgalı olsa da, yıkık köprüye gelmişlerdi nihayet. Asıl sorun nasıl karşıya geçecekleriydi.
Köprünün önüne kadar sessizlik içinde yavaşça yürüdüler. Omer " Geldik ama buradan sonra nasıl geçeriz bilmiyorum. Çok daha ileride bir geçiş yolu var ama epey dolanmamız gerekecek. Bunu başaracak takatimiz kalmadığı da açık, " dedi.
Koni, sırtındaki Leera'yı hafifçe hoplatıp " Koni atlar, Leera tutun," dediği anda kadın kendini hızla geri attı ve Koni'nin kollarından kurtardı. " Kafayı mı yedin sen? Ah..gerçi bendeki de soru! Her neyse, asla kabul etmem bunu. Mantıklı bir yöntem bulmalıyız."
Koni, yıkıntının en uç noktasına gelip, oradan aşağı uzattı kafasını. Oldukça yüksek görünüyordu. Yere çakılıp kalmış ghoum cesetlerini gördü. Sonra merak içinde gözlerini kırpıştırıp etrafa bakındı. Köprünün öbür tarafındaki yığınların arasında kablolar görüyordu. Kafasını salladı keskince ve " Koni gördü, bekle," dedi.
Geriye doğru açılıp, hızla koşmaya başladı ve karşıya atladı. Öne doğru uzanan demir çıkıntılardan son anda tutunabildi ve kendini yukarı doğru çekip, köprünün üzerine attı. Omer ve Leera öylece onu izleyip, ne yapacağını anlamaya çalışıyorlardı.
Yıkıntıları kaldırıp kaldırıp ileriye doğru fırlattı ve molozların arasındaki tüm kabloları topladı. Kısalı uzunlu teller ve kabloları birbirine bağladı ve sağlam olması için, etraflarına ince metal tellerden spiraller yaparak iyice birbirine kenetledi. Elde ettiği uzunca kablonun ucuna bir ağırlık bağladı ve köprünün öbür tarafına fırlattı.
Omer ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Kablonun ağırlık bağlı ucunu tuttu ve kendine doğru biraz daha çekti. Eliyle tamam işareti yaptı Koni'ye. Koni de kablonun kendinden tarafa olan ucunu sıkıca köprünün koluna bağladı ve elinin etrafında bir tur attırıp, tutmaya devam etti. Diğer eliyle Omer'e tamam işareti yaptı sırıtarak.
Omer, kablonun ucunu sıkıca tuttu, koluna birkaç defa doladı ve sağlamlığını kontrol ettikten sonra diğer elini Leera'ya uzattı. Kadın tedirginlikle geri çekildi." Hey, hey! Aklıma gelen şeyi yapmaya çalışmıyorsundur umarım! " dedi. "Bu çok riskli ve tamamen saçmalık!"
Omer gülümsedi. "Zor ayakta duruyorsun. Bana güvenmiyor musun? Merak etme. Bu kablolar içten çelik ağ ile güçlendirilmiş, bina yapımında kullanılan esnek materyaller. Kolay kolay kopmaz. Üstelik Koni onları birbirine çok sağlam bağlamış." Derken elini kadına doğru uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Şehrin Köpekleri
Science FictionBir yanda çökmüş, havasız, dumanlı şehirlerin yıkıntıları arasında hayata tutunmaya çalışan insanlık; diğer yanda Kubbe Şehir'de yaşayan aristokratlar ve katı kast sistemi içinde hayatta kaldığı için bile şanslı sayılan bir toplum. Her ikisi arasına...