Siyah pantolonumu ve siyah askılı badimi giyindikten sonra dolaptan siyah spor ayakkabılarımı çıkarttım. Dün Klaus'u arayıp, telefonlarımızın dinlenme olasılığı yüzünden buraya çağırmıştım. Bir saat sonra kafede buluşacağımıza dair sözleşmiştik ve bende şu anda ona hazırlanıyordum. Kısa bir duş aldığım için ıslak olan saçlarımı tarayıp kuruttum. Makyaj yapma gereksinimi hiçbir zaman hissetmediğim için deri ceketimi odamda bulunan koltuğun üzerinden alıp çıktım.
Koridorda Zayn'le karşılaşmak artık hobim haline gelmişti. Her seferinde burada karşılaşıyor, bir süre mal mal bakışıyor, daha sonra dönüp gidiyorduk. Gözlerimiz birleşince yine etkisi konuştu vücudumda. Bacaklarım beni taşıyamayacak haldeydi şu anda. Bakışlarını gözlerimden alıp vücudumda gezdirdi. Derin bir nefes almak için dudaklarımı araladım fakat sesiyle almaya niyetlendiğim nefese elveda dedim.
"Nereye böyle?" Mini giyinmemiştim ama onun baş düşmanı olduğu askılımı giyinmiştim. Birlikteyken çok mini olmamak şartıyla her şeyi giyinebiliyordum. Şu an birlikte olmadığımızı var sayarsak, kaşlarının çatılması ve çenesinin kasılması oldukça doğru bir hareketti.
"Hesap vermeyeceğim sana Zayn" Dedim ters bir şekilde. Çatılan kaşları alayla kalktığında yere oturup 'of tamam gitmiyorum gel buraya sarılacağım' demek istedim. Onu ancak bu yumuşatırdı. Yani ona sarılmak istememle hiçbir alakası yok bunun.
"Hesap vermeyeceksin öyle mi?" Her kelimesinin üzerine basarak söylemiş ve dibime kadar gelmişti. Nefeslerimiz birbirine karışırken, gözlerime baskıladığı duygudan nefret etmek istedim. Aşk ve nefret arasında ince bir çizgi olduğunu hep duymuştum fakat hayatımın aşkından hiçbir zaman nefret edememiştim. İçimde bir yerde beni yumuşatan bir sevgi, bir anı olmuştu her zaman.
"Evet, hesap vermeyeceğim" Desem de ses tonum biraz daha üstelese kaldırmaya çalıştığım bütün duvarlarımı indireceğimi belirtmişti. Dudaklarına yayılan gülümsemeye hayranlıkla bakarken dudakları kımıldadı ve benim âşık olduğum ses kulaklarıma doldu.
"Klaus'la buluşacağını, Josh'ın sana sulandığını, benden kaçmak için her gün bara gittiğini, gözlerime her baktığında dayanmakta ne kadar zorlandığını bildiğim halde bana hesap vermeyeceksin öyle mi?" Hayret içerisinde ona bakarken konuşmaya devam etti.
"He bu arada, Josh'ı dövdüm ve 1 hafta falan etrafında olmayacak. Sen 1 hafta içerisinde beni affetmezsen, bir kez daha döveceğim hatta daha iyileşmeden hastaneye gidip, koluna takılan serumu götüne takıp içine kusacağım" Cümlesi her ne kadar beni güldürse de sesi keskindi ve bunu yapabilirdi. Zayn'den her şeyi beklerdim. Benim gülmemle oda gülmüş ve ellerini belime dolayıp beni olabildiğince kendine çekmişti. Bu hareketiyle kaşlarım çatılsa da gözlerine bakınca yumuşamıştım ister istemez.
"Dediğin gibi, bu kadar yakın olup bir o kadar uzak olmak çok zor" Derken alnını alnıma yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Konuşurken dudaklarından çıkıp yüzüme vuran nefesiyle bende huzurla gözlerimi kapattım. Ellerim güç istercesine kollarına tutunmuştu benden habersiz.
"Varlığım sana iyi geliyor mu?" Diye sordu benim cevap vermemi beklemeden. Evet, iyi geliyordu. Beni bu pis dünyadan alıp çok başka gezegenlere götürüyordu ve giderken içimdeki bütün yıkıntıları geride bırakıyordu.
"Evet" Diye fısıldadım.
"O zaman izin ver yaralarını sarayım, gücüne güç katayım" Derin bir nefes aldıktan sonra konuştum.
"Bir süre sadece varlığının bana iyi gelmesiyle yetineceğim. Şimdi, lütfen bırak gideyim Zayn" Bunu istemesem ve o bırakmasa bir ömür böyle kalabilirdim. Tamam, belki çişim gelirdi ama tutardım ne olacak?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çete 2 || Küllerinden Doğuş
Fiksi PenggemarLondra'dan çok uzun bir zaman uzaklaşmış bir genç kız. Bir zamanlar şehir efsanesi olan bu genç kızı, en sevdiği şehirden ne uzaklaştırır? Aklınıza direk bu soru geldiyse eğer dostlarım, üzgünüm doğru soru bu değildi. Bir zamanlar şehir efsanesi ola...