2

4.1K 206 24
                                    

Gecenin bir vakti üşüdüğümü anımsıyordum, hayal meyal örtünün altına bedenimi çekişi geldi gözlerimin önüne. Bana gösterdiği şefkat genellikle karanlıkta, benim dahi onu görmediğim anlarda gerçekleşiyordu. Üzerimi örttükten sonra vücudumun daha hızlı ısınmasını sağlamak için bana sarılmasını hissettmiştim, bununla da kalmayıp dudaklarımdan dökülen saçma sapan kelimelere aldırmadan, teselli edercesine saçlarımı karıştırdığını da. Beni herkesten, her şeyden koparıp buraya getirirken beni sevdiğini düşünüyordum, her gün bana sahip olması ise düşüncelerimi değiştiren yegane şeydi fakat ben ne zaman uykuya dalsam, nadir de olsa ilgisini hissettiriyordu. Bu sadece kafamın daha çok karışmasına neden oluyordu, aklım almayacak kadar dolu hissediyordum kendimi. Beni seviyor muydu yoksa sevmiyor muydu? Cevap veremiyordum.

O gecenin sabahına uyandığımda gözlerim küçücük kulübenin içinde onu aradı, ateş henüz yanmıştı ve belki de o şu an banyo yapmak için Fısıltı'nın ahırının yanını kullanıyordu. Çıplak tenimin verdiği rahatsızlık ve soğukla yatağın kalın örtüsünü vücuduma dolarken kulübenin ahşap kapısı açıldı ve elindeki devasa kazan ile şöminenin önüne yürüdü. Muhtemelen yine mutfak olarak kullandığı arka odayı benim için küçük bir banyoya dönüştürmüştü. Tahmin ettiğim gibi kazanla mutfakta kaybolurken gözlerimi ovuşturarak ışığa alışmaya çalıştım, saat kaçtı acaba?

"Su sıcakken banyo yap." İçeriden gelen sesiyle olduğum yerde irkildim, şimdi kapının önünde duruyor ve yere bakıyordu. Her zaman olduğu gibi yani. "Aradığın her şeyi içeride bulabilirsin." Ellerini üzerindeki kot pantolonuna silerek şöminenin önündeki mindere kurulduğunda üzerime sardığım örtüyle birlikte sessizce yanından geçtim ve mutfağa yöneldim, beni hiçbir zaman umursamıyor oluşu artık sinirlerimi bozuyordu. Beni atının üzerine aldığında ona itiraz etmedim, kollarıyla sararken de. Yaşadığı yere getirdiğinde ve ilk birkaç ay sırf kaçmayayım diye ellerimi bağladığında da itiraz etmedim. Maskesinin altındaki izleri ilk gören ben olduğumda bile ondan kaçmayı düşünmedim, şimdi bütün bunları bana neden yapıyordu?

Düşüncelerim zihnimin içinde yarattıkları savaştan galip gelene kadar banyo olarak kullandığım koca leğenin içinde öylece oturduğumu fark etmiş, saçlarımı yıkamak için yanıma kadar gelmişti. Bedenimi her zaman çıplak görüyordu fakat banyo bunun dışında kalıyordu, yine de bunu umursadığını sanmıyordum. Elleri saçlarımda adeta bir sihir yaratırken ben ona görünmemeye çalışarak vücudumu keselemeyi sürdürdüm, bana aylardan sonra kurduğu ilk cümle dudaklarından ansızın dökülürken bile işimi bırakmamıştım. "Eğer istersen, seni bugün gezdirebilirim." Bir an öylece durup ödül mü yoksa ceza mı verdiğini düşündüm ama zihnim ilki olduğu yönünde hislerimle hemfikirdi. Dün gece aldığı zevk miydi yoksa onu buna iten? Bilemiyordum, cevapları bende değildi ve sorsam da bana asla vermeyecekti. Olay çıkarmamak için usulca başımı salladığımda saçlarımı son kez durulamış ve giyinebileceğim bir şeyler getirmek için kulübenin dışına çıkmıştı. Havlu olarak kullandığımız eski bir örtüyü üzerime sarıp üşümemek için şöminenin önüne kurulurken ellerinin arasındaki poşetle geri döndü, şaşkınlık içinde onu izlemeyi sürdürüyordum. Poşeti nazik bir şekilde yatağın üzerine bırakıp bir adım geri çekildi, üzerinde ince, şeritli bir kazaktan başka hiçbir şey yoktu. "Senin için." Bu cümleyi kurarken yaşadığı zorluğu fark ettim, sanki daha önce birisi için herhangi bir şey yapmamış hissi uyandırmıştı içimde. "İhtiyacın olan her şeyi aldım."

Ne tepki vermem gerektiğini düşünürken yalnızca başımı sallamakla yetindiğimi fark ettim, ona karşı verebilecek bir cevabım veya adamak istediğim hislerimin olup olmadığını bile bilmiyordum, sadece beni birazcık görmesini istiyordum o kadar. Burada, onunla olduğumu kabul etmesini istiyordum, onunla olmamı isteyen ve beni sırf bu yüzden kaçıran kendisiydi. Elbette ona izin verdiğim için, onun kadar ben de suçluydum. Öte yandan, ona vermek istediklerim her aklıma geldiğinde kendimi durduramıyordum da. Onu gördüğüm ilk günden itibaren zihnimin içindeki yerini kalbimdeki yeri almıştı, tüm benliğimle onun olmak istemiştim, ona ruhumu teslim etmek istemiştim fakat onun değerli gördüğü tek şey benim bedenim olmuştu, cismim onun istediği belki de tek şeydi ama içimde yatan görünmez tarafımı önemsemesini ne de çok isterdim. Ona vermek istediğim asıl benliğimi bir köşeye atıyor olması, beni bir şekilde yaralıyordu.

Usulca kıyafetlerimi giyerek kahvaltı çantasını hazırlamasını izledim, beni dışarıya çıkarma konusunda kararlı görünüyordu ve işe kahvaltıyı dışarıda yapmakla başlamıştı. Sırf benim için aldığını söylediği ikinci el görünen kalın keten pantolonu ve kendi kazaklarını üst üste geçirerek kendimi sıcak tutmaya çalıştım, aylardır erkek kıyafetleri giymekten kadınsı bütün yanlarım yok olmuş gibiydi belki de bu yüzden istediğim şekilde yaklaşmıyordu bana. Çirkin değildim, kasabadaki bütün erkekler peşimdeyken bunu söylemek güçtü fakat önemli olan, onun gözünde ne olduğumdu ve sanırım, kasabanın tüm erkeklerinden farklı düşünüyordu.

Kapının arkasındaki eski paltolardan birini alıp omuzlarımdan geçirirken bir diğerini kendi omuzlarına attı, havanın gerçekten soğuk olduğunu bilsem bile endişe ediyordum, bu paltolar bizi ısıtacak mıydı emin değildim yine de olabildiğinde kumaşa sarılarak onun arkasından ahıra doğru yürüdüm. Fısıltı'yı bağladığı yerden çözerek kapının önüne kadar getirdi, atın üzerine çıkmadan önce sırtına astığı eğerin büyük ceplerine kahvaltı için hazırladığı çantaları koydu. Başka bir yere odaklanmak istesem de yapamadım, ondan başka bir şeyi izlemek bana oldukça zor geliyordu.

Ansızın atın üzerine çıkışını gördüm, binmeye öyle çok alışmıştı ki bu ona çocuk oyuncağı geliyordu, tabi benim aksime. Yanıma yaklaşarak aylar önce yaptığı gibi bana elini uzatışını izledim, beni kaçırıp götürmesine de böyle izin vermiştim işte. Elimi tutmuş ve beni atının üzerine alarak herkesten ve her şeyden soyutlamıştı. Ona yeniden elimi uzattım, beni tek bir hamleyle Fısıltı'nın üzerine çektiğinde ensemde hissettiğim sıcak nefesiyle ısındığımı hissettim. Atın iplerini eline alarak yavaşça ilerlemeye başladığında kalbim ağzımda atıyordu, bana sadece uykunun dışında bu kadar yakın olması ruhumu okşamıştı, hislerime engel olmakta güçlük çekiyordum. Benimle tek kelime konuşmayabilirdi, gözlerime bakmayabilirdi ama uzak durmasına dayanamazdım. Bütün gün, dört duvarın içinde köşe kapmaca oynamamız bile anlamsızdı. Hislerimi göremiyor olması imkansızdı ama o bunu bir şekilde başarıyordu.

"Yakında," dedi, sıcak nefesinin buharı soğuk havada sigara dumanından daha yumuşak bir bulut oluşturarak kaybolurken onu izledim. "Yakında buradan da gitmemiz gerekecek." İç cebinden çıkardığı maskesinin iplerini bağlamam için talimat verirken bedenimi ona çevirmek zorunda kaldım, sıcaklığımın onu rahatsız edip etmediğini bilmiyordum. Fısıltı'nın eğerlerine yeniden asılmadan önce sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen bakışmalarımızdan bir tanesini daha yaşadık. Kalbim kafesini terk etmek üzereydi. "Kasabaya son kez bak, Hera." Gözleriyle ilerideki titrek baca dumanlarını işaret ederken maskesi verdiği solukla yerinden oynadı. "Bir daha buraya dönmene izin vermeyeceğim çünkü."

the mask | zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin