Güneşli havada, yaklaşan baharın küçük belirtileri eşliğinde seyahat ederken tedirginlikle soludum, köy ile ilgili bazı endişelerim vardı. Ajax'in doğup büyüdüğü yerlerde itibar gördüğü kesindi ancak oradaki insanların beni öylece kabul edeceklerini sanmıyordum. Onların arasında vakit geçirmemiştim ve bu hayatıma bambaşka bir deneyim katacaktı. Dahası kimse bizim gerçek hikayemizi bilmiyordu.
Bilmeyeceklerdi de.
Üzerime geçirdiği kadın pelerininin başlığını geriye doğru çekerek altından geçtiğimiz çınar ağacının yapraklarına dokunurken elime bulaşan karın verdiği soğuklukla gülümsedim, havanın önemi yoktu benim için. Ben bütün mevsimleri severdim. Gözlerim etraftaki erimeye yüz tutan kar kütlelerini izlemeyi sürdürürken atını durdurarak bir su kaynağına yanaştırdı. Atın üzerinden inmiş, her ihtimale karşı çamur olmasını istemediği ayakkabılarını çıkarıp uzun çizmelerini giymişti. Başındaki şapkayı çıkarıp bana uzatırken alnına dökülen saç parçalarını düzeltmeye çalışıyordum. Düşünceliydi, konuşmak istiyor gibi görünmüyordu ancak heyecanlıydı da. Gözlerinin içine baktıkça parıldayan yıldızlarımı görebiliyordum. Elindeki eldivenleri çıkararak Fısıltı'nın eğerindeki ceplerden birine tıkıştırdı ve şapkasına tekrar uzandı. Başına geçirdiği şapkasını düzeltmeden hemen önce belimi yakalayarak beni yere indirdiğinde ona hızlı ve kaçamak bir öpücük kondurmak için yanağına yaklaştım. Dakikalar önce maskesini çıkarmıştı.
Yanağından geri çekilen sıcak dudaklarım onun soğuğu ile tüm ısısını kaybetmişti, bedenindeki soğukluk tüylerimi diken diken ederken dudaklarındaki tebessüm ortalığı ateşe vermişti. Yüzüme doğru eğdiği başına yaklaşırken ellerimi göğsüne dayayarak ona sığındım. Konuşmadan önce havaya verdiği nefesinin buharını izlerken dikkatim dağılmıştı. "Bilmen gereken şeyler var." Yanağıma düşen bir tutam buklemi parmaklarına dolayıp geriye savururken gözlerime bakmıyordu. "Köyün en yaşlı kadınına hepimiz anne deriz ve sen de ona Gothel Ana olarak sesleneceksin, anlaştık mı?" Gülümseyerek yanağıma bıraktığı avucuna yaslandım. "Pekala, bunu neden bilmem gerekiyor?" Yüzüme yaklaşan dudaklarıyla gözlerime biraz daha eğilirken fısıldadı. "Bilmen gerekiyor çünkü beni düğün gecemize kadar yanına yaklaştırmayacak. Bundan emin olabilirsin." Dudakları alt dudağımın ucuna ufacık bir kutsama bırakırken merakıma yenik düşerek sordum. "Birbirimize aitiz, Ajax. Sence bunu bilmiyorlar mı?"
Derin bir nefes aldı, sanki bazı şeyleri açıklamak zor olduğunda düşünmeye çalışırken yaptığımız o hareket gibi bir şeydi bu. "Bak, Hera. Bazen bazı şeyleri olduğu gibi söylemek faydadan çok zarar getirir. Beni anlıyor musun?" Bir eli bel çukuruma yerleşip bedenlerimizi yapıştırırken diğer elinin tersiyle yanağımı okşuyordu. Göğsüne dayadığım ellerimi çekmeden gözlerine bakmayı sürdürürken anlamış gibi başımı salladım. "Peki bu işkence ne zamana kadar sürecek?" Söylediğim şeye utanarak alt dudağımı dişledim, Gothel Ana veya köy halkının bana işkence yapmayacağına bir şekilde emindim. "Yani demek istediğim, sana bir daha ne zaman sarılabileceğim?" Nadir duyduğum kahkahası kulaklarımı gıdıklarken yüzündeki gülümseme büyüdü, büyüdü, büyüdü ve onu inanılmaz güzel gösterene kadar durmadı. "Bu gece, sevgili nişanlım. Bu gece, kadınım olduktan hemen sonra." Benden birkaç adım uzaklaşarak taşların arasından çıkan kar suyunu avuçlarına alarak obur bir yudum içerken Fısıltı'nın yaklaştığını hissettim, başını omzumdan aşağıya bırakırken kolumla kavradığım yüzünü okşamaya koyuldum. Kahve renginin açık tonu olan güzel tüylerini alnından burnuna kadar inen iki beyaz çizgi takip ediyordu. O sadık bir attı ve artık beni tanıdığını varsayıyordum.
Odağını kaybederek Ajax'e doğru bir adım attığında burnuna koyduğu elini alnına kadar çıkardı, Fısıltı'nın ne zamandır onunla olduğunu merak ediyordum, bu oldukça eski bir hikaye olmalıydı ki aralarındaki bağ bu kadar güçlüydü. "Söz verdiğim gibi," atıyla konuşarak dudaklarını burnuna dokundurdu. "Evimize geri dönüyoruz oğlum."
Atının üzerine çıkıp elini uzattığında parmaklarım elini kavramak için kalktı, yüzü daha önce hiç görmediğim kadar çok açıktaydı ve bunun nedenini ona sorduğumda bana, 'Artık kimseden saklayacak bir şeyi olmadığını' söylemişti. Bunun altında yatan imayı biliyordum. Bu yüzden parmağımdaki yüzüğün üzerine öpücüğünü kondururken onu durdurmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mask | zm
FanfictionHerkes yüzündeki Maske'ye binlerce efsane uyduruyordu ancak kimse gerçeği bilmiyordu. Benim dışımda.