Sabahın ilk ışıklarına karşın gözlerimi kırpıştırarak boşluğa bakmayı sürdürdüğümde omzumu ve kolumu okşayan parmaklarının hareketi yeniden başladı. Uyuduğunu düşünerek onu rahatsız etmek istememiştim ancak görünen o ki, o da benim gibi geceden bu yana uykusuzdu sadece ara sıra kapattığı gözleriyle kendini dinlendirmişti o kadar. Düşünceli ruh halinden onu çekip çıkarmak istediğim için avucumu çıplak göğsünden karnına indirdiğimde dikkatini üzerime çevirerek gözlerimin içine bakmaya çalıştı. "Sen uyumuyor muydun?" Yorgun gözleri ve yüzünde beliren çizgilerle gözlerimin içindeki seyahatini sürdürürken başımı olumsuz anlamda salladım, dudakları beni öpmek için yakınıma sokulduğunda kollarımı çevresine dolamak istedim ve o buna izin verdi. Onu öpmek bir şekilde iyi hissettirse de tepkilerini unutturmuyordu. Bebek için sevinmediğini söylemek güçtü ancak bu konuda gerçekten emin değildi, bebek istediğini, en azından şu an istediğini sanmıyordum. Ancak iyi biliyordum ki bunun nedeni erken olduğunu düşünmesi veya onun gibi şeyler değildi. O da benim gibi, içine çekildiğimiz oyunu hissediyor olmalıydı.
Donuk gözleri gözlerimle buluştuğunda adını koyamadığım bir forma bürünmüşlerdi, az önceki kadar donuk değillerdi artık. Çok daha sıcak, çok daha içten ve samimi bakıyorlardı gözlerime. Parmaklarının tersi yanaklarımda kayarken koluna sarılarak ona yakın durdum. "Seni üzmek istemedim, Hera." Yanağımdaki parmaklarını yakalayıp dudaklarıma götürürken gözlerimi bir an olsun kırpmadım. "Endişelerini anlıyorum." Üzerlerine küçük öpücükler kondurduğum parmaklarını rahat bırakmayarak oynarken gözlerim elinin üzerindeki yıpranmış dövmede oyalandı. "Ve sana hak veriyorum Ajax ancak onu kabul etmek zorunda olduğumuzu da biliyorum."
"O benim çocuğum, küçüğüm. Sana onu istemediğimi veya kabul etmediğimi söylemedim." Parmaklarını kapattığım avucumdan çekerek beni kolunun altına aldığında gözlerim yeniden gözlerine çevrildi, yalan söylemediğini biliyordum. Onu anladığımı biliyordu ve bu yüzden hala bu kadar yakın duruyor ve her şeye rağmen direniyorduk. "Sadece onun için endişeleniyorum Hera, bütün düzeni sağlamadan, her şeyi yoluna koymadan ona sağlıklı bir yaşam veremem." Başımı yeniden göğsüne bırakmadan hemen önce onu onayladığımı belirten bir ifade takındım ancak onun da iyi bildiği gibi bunun için elimizden hiçbir şey gelmezdi. Gözlerimi kapatıp sıcak teninde dinlenmeye çekildiğim esnada dışarıdan gelen seslerle ikimiz de yerimizden sıçradık, çığlıklar her yeri sararken gözlerimiz aynı şeyi konuşuyordu. Yere fırlattığı gömleğini üzerine geçirirken üzerimdeki geceliği fırlatarak elbisemi aramaya koyuldum. Bazı şeyleri bekliyordum ancak bu kadar erken değildi.
Üzerimizi giyinip kendimizi dışarıya attığımızda köyün küçük çocukları koşarak evimizin önündeki avluda toplandılar, Ajax bir tanesinin tutuşuna maruz kalınca yere çökerek onu dinlemek için duraksadı. "Bütün köyü yakıyorlar, ellerinde silahlarla köye girdiler Efendi Ajax!" Korkuyla bakan ve ağlayan çocukları uzaklaştırmak bana düştüğü için onları yanımda topladım, bu esnada Ajax içeriye girerek ceketini ve tüfeğini almıştı. Eteğime yapışan çocuklardan son anda kurtularak kolunu yakaladığım ana kadar ağladığımdan haberim yoktu bile. "Gitme!" Aceleci gözleri ve ciddi hareketlerinin benim gözyaşlarımla durmayacağını biliyordum ancak denemekten başka çarem yoktu. Kolundaki elimi çekip elinin içine alarak hızlı bir şekilde konuştu.
"Gitmek zorundayım Hera, çocukları buradan götür!" Başımı iki yana sallayarak ceketine yapıştığımda benden bir an önce uzaklaşmaya çalışıyor gibi davranıyordu. "Ajax lütfen!" Dizlerimin üzerine çökerek bacaklarına kapandım, gitmesini istemiyordum içimde kötü bir his vardı ama beni dinleyeceğini ummuyordum da. Omzundaki tüfeği indirip sırtına astığında gözyaşlarımın şiddeti artmıştı, titreyen bedenimi kaldırıp omuzlarımı kavrayarak gözlerimin içine baktı. "Hepimiz için gitmek zorundayım Hera, işleri zorlaştırma." Dudaklarını alnıma dokundurup hızlıca geri çekildi ve Fısıltı'nın olduğu yöne doğru ilerlemek için gözlerini ahıra çevirdi. "Çocukları güvenli bir yere götür, küçüğüm." Ahırın kapısından içeriye giren ve kaybolan bedeni karşı taraftan çıktığında gözlerim atın üzerindeki adamı izliyordu. Titreyen bedenim ve eteklerime sarılıp ağlayan çocuklar için acıyan kalbimle arkasından onu izlerken içim korkuyla kaplandı. Söylemesini istemediğim o şeyi her an söyleyecek gibi hissediyordum. Gözleri bana başka bir şey hissettirmiyordu.
"Eğer geri dönemezsem, oğlumuza iyi bak, küçük Hera'm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mask | zm
أدب الهواةHerkes yüzündeki Maske'ye binlerce efsane uyduruyordu ancak kimse gerçeği bilmiyordu. Benim dışımda.