Gözlerime parça parça vuran sıcaklıkla uykum bölünürken yanağımı altımdaki sıcak göğsüne biraz daha yaslayıp bunu geciktirmeye çalıştım. Uyanmak istemiyordum, böylesine güzel bir sabah olmasına rağmen uyanmak istemiyorum. Uyanırsam, teninden ayrı kalacağımı biliyordum. Uyanırsam beni götürmek için acele edecek ve birlikte geçireceğimiz zaman dilimi azalacaktı.
Kollarıyla kucağında küçülen bedenimi sarıp sarmaladığında içimdeki huzursuz hislerin hepsi uçup gitti, ona karşılık verdiğimde ise dudaklarını saçlarımın içinde gezdirdi. "Hera." Dudakları adımı fısıldarken gözlerimi kırpıştırarak huzurlu uykumun sonunu getirmeye çabaladım. Onunla zaman geçirmek sadece uykuyu barındırmıyordu artık benim için. Kucağıma sıkışan elimi çıkarıp yanağına bırakırken burnunun ucuyla saçlarımı kokladı, yüzündeki gülümsemenin büyüyüşünü görmek kendi dudaklarımın gerilmesine neden oluyordu. "Ajax." İlk kez duyduğum ismini fısıldarken gözlerinin içindeki yıldızlar ansızın patladı, onu daha önce hiç bu kadar hevesle bakarken görmemiştim. "Adın bu, öyle değil mi?" Sessiz sorumu başını usulca sallayarak cevapladı, kurtardığım kollarım boynuna sarılırken karşılıklı olarak dişlerimizi birbirimize gösteriyorduk. Onun içindeki saf hisler ruhuma dokunurken gözlerimi kapatarak onu soludum. Göğsüme değen göğsüne aldırış etmeden dudaklarımı dudaklarıyla okşadı. Küçük ve kısa öpücüğü, benim içimde çiçekler açtırırken gözlerindeki yıldızlar ruhumu sarsıyordu. Varlığımda patlayan, adını koyamadığım şeyler kalbime baskı yaparken onu yeniden öpebilmek için dudaklarına uzandım ancak beklemediğimiz bir anda çalınan kapıyla ikimizde yerimizden sıçradık. Sırtımı yeniden koyun postuyla birleştirip ayağa kalkarak pantolonunu bacaklarından geçirdi ve parmağını dudağına bastırarak susmamı işaret etti. Ses çıkarmamaya özen göstererek tüfeğini omzuna alırken göz ucuyla onu izlemeyi sürdürüyordum. Yeniden çalan kapının sesine doğru yürürken yüreğim ağzımdaydı, amcamın bizi bulmuş olmasından korkuyordum. O bu işin peşini bırakmaz, kasaba şerifine bile bildirebilirdi. Ona bir şey olsun istemiyordum, Ajax'e bir şey olmasına dayanamazdım.
Sürgüsünü çektiği kapıyı temkinli hareketlerle aralarken üzerimdeki örtüyü tekmeleyerek uzaklaştırdım. Gözlerim etrafa saçılan kıyafetlerimde gezinirken onu tüfeği bırakırken gördüm, yüzündeki ifade hızla değişiyor, yerini büyük bir gülüşe bırakıyordu. Elbisemi başımdan geçirirken kapıyı kapatarak gözlerini gözlerime dikti, söyleyeceklerini duymak için sabırsızlandığımı hissediyordum. Gözlerim hala bir cevap vermesi için yüzünde gezinirken tek bir şey söyledi.
"Bütün köy, gelinini bekliyor Hera." Yanıma adımlayarak ellerimi yakaladığında yüzümde onun yüzündeki kadar büyük bir gülümseme vardı. Sıkıca tuttuğu parmaklarımı bırakmadan heyecanla solumaya devam etti. "Az önce haber geldi, bütün hazırlıklar tamamlanmış." Bedenimi kollarının arasına alıp sararken heyecan ve tedirginlik ile sordum. "Ajax, söyler misin beni bu kadar değerli yapan nedir?" Bakışlarındaki anlam değişmeden gözlerime dokundu, gözlerimin arasında seyahat eden gözlerine öylesine uzun bakmıştım ki utanarak onları yere indirdiğimde çenemi kaldırarak yeniden gözlerimin derinlerine baktı. "Benim kadınım olman, Hera, bütün neden bu sevgili nişanlım." Dakikalarca göz göze birbirimize bakmayı sürdürdükçe kalbim daha hızlı çarpıyordu, baygınlaşan bakışlarımı gözlerinden çekmeden konuşmaya çalıştım. "Ben.." Parmaklarım kollarına dokunurken heyecandan titriyordum. "Ajax ben-"
"Hazırlan Hera, senin için her şeyin daha iyi olmasını sağlamak için buradayım." Gülümsemesi bir an olsun sönmeden dudaklarıyla alnıma dokunurken gözlerimi kapattım, kalbim sıkışıyordu sanki. Bu kadar heyecana dayanmıyordum. Kollarım bedenine sarılmaya devam ederken beni kendinden uzaklaşarak giyinmeye başladı, ben zaten çoktan hazırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mask | zm
FanfictionHerkes yüzündeki Maske'ye binlerce efsane uyduruyordu ancak kimse gerçeği bilmiyordu. Benim dışımda.