38

913 108 8
                                    

Yorgun hissediyordum. Yorgun ve yıpranmış. Kendi oluşturduğum karanlıktan gözlerimi ayırarak baktım gözlerine, omzuna yasladığım göz çukurlarım fazla düşünmekten ağrıyorlardı. İç çekerek oturduğumuz kayalıkların aşağısına bakarken buldum kendimi sonra, bacaklarımın altından akıp giden şelalenin düşüncelerimi da alıp götürmesini dileyerek. "Ne düşünüyorsun Hera?" Gözlerime bakan gözlerinin içinde kaybolurken bir kez daha nefes verdim, bu seferki sıkıntıdan değil aşktandı belki de. Onun gözlerinde kendi yansımamı görmek ruhumu dinginleştiriyordu. "Dün gece olanları." dedim beklemeden, bunun onun kalbini kıracağını biliyordum çünkü akşam yapılan o toplantıda bir hayli kötü anlar geçirmiştik. Bütün köy, olanlardan beni sorumlu tutuyordu, bu köye geldiğim günden bu yana sıkıntılar bitmiyordu ve onlar da haklı olarak gitmemi istiyorlardı. Ajax bile bazen söyleyecek şeyler bulma konusunda yetersiz kalırken benim diyecek hiçbir şeyim olmamıştı. Sadece oturduğum köşeden sessizce olan biteni izlemiş, Ajax'ın masanın altından tuttuğum elini sıkmıştım o kadar. "Bunun üzerine düşünmeni gerektirecek hiçbir şey yok." Usulca konuşarak gözlerini yeniden şelaleye çevirdi. "Onların ne söylediklerini duymak zorunda değiliz." Kararlı bakışlarını karşıya dikerek derin bir nefes aldı, parmaklarımın arasındaki parmaklarını sıkmayı bırakarak kolumu beline doladığımda bir süre öylece oturmayı seçti ancak buna kayıtsız kalamayacağını biliyordum. Boşta bıraktığım kolunu çevreme sararak başımın üstüne koca bir öpücük kondurduğunda, aklımı kurcalayan kara bulutları dağıtmak ile meşguldüm. Sonunda kuruyan dudaklarım ile sığlaşan zihnimin verdiği ortak bir kararla ona yöneldim ancak bunu kabul edeceğini sanmıyordum. "Ajax-"

"Gidelim buradan." Henüz adını söylemiştim, cümlemin devamında düşüncelerimi uygun bir dille nasıl söylerim diye düşünüyordum ki o benden önce davrandı. Ona gitmeyi teklif edecektim ancak düşünmemiz gereken daha önemli şeyler vardı. Gözlerimle kara çamların örttüğü gizli sığınaklarımızı işaret ederek mırıldandım. "Düşünmemiz gereken daha önemli şeyler yok mu sence?" Gözlerimin içine küçük küçük başlayan kızgınlığıyla bakıyordu, bana sinirlendiğini biliyordum çünkü onu reddediyormuşum gibi davrandığını düşünmesine sebep oluyordum ancak gerçek bu değildi. Biz sadece kendimizi düşünerek gidersek arkamızda kalacak olan yüzlerce insan ne yapacaktı? İki kişi mi daha ön planda olmalıydı beş yüz kişi mi? "Gitmek istiyorum Hera, gidelim istiyorum. Sen ve ben. Başkalarının ne düşündüğü ne kadar umurumda? Seni seviyorum ve yakınımda tutmak istiyorum." Bakışlarım öfkeyle soluyan nefesini takip ederken sinirden titreyen dudaklarını öpmek istedim, yüzü her geçen saniye daha çok kızarırken gözleriyle başka yerlere bakıyormuş gibi yapıyordu. Bu gerginliği kaldıramadığını anlıyordum, üzerine çok fazla yük bindiğinin de farkındaydım ve dolan gözleri bunu her şeyden daha çok ortaya koyuyordu zaten. Ancak yine de, onun içerilerde bir yerlerdeki güçlü yanının uyanacağını da biliyordum. Bu yüzden, parmaklarıma kendime çevirdiğim yüzünü sabitleyerek çenesini kavradığımda benden uzak durmak istese bile onu öptüm. Uzaklaştırmaya çalıştığı dudakları dudaklarımın baskısına karşı direnmeyi bıraktığında elim yanaklarını kavramıştı. Teninin yumuşak tarafının ağzımda olmasını seviyordum, onun dudaklarını dişlemeyi, onun sıcaklığını hissetmeyi seviyordum. Onun yılgınlıkları olmayı, çaresizliklerle boğuşurken bile eninde sonunda kollarımda nefes almasını seviyordum. Ben, onu seviyordum.

"Pekala," gözlerim hala kapalı olan gözlerine dokunmak için yakınında durmayı sürdürdüğünde onun yaptığı gibi dudaklarımı burnu ile elmacık kemiğinin arasındaki o küçük boşlukta gezdirdim. "Gidelim, sen nereye istersen oraya gidelim ancak yarın sabah." Dudaklarım çenesine dokunup geri çekildiğinde o burnumu öpmeye çalışıyordu. "Kimse yokken, herkes uyurken gidelim, anlaştık mı?" Kolları belimi sarıp kendine çekerken ellerimi ensesinde birleştirerek bana sarılışını hissetmeye çalıştım. Birileri gidecekti elbet ancak bu Ajax olmayacaktı. Her şeyi dağıttığım gibi toparlayacaktım.

Geri dönebilmek koşuluyla tabi.

The king >, The king >, The king >..

the mask | zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin