Unutamıyordum. Yaşadığım o kısacık anı zihnimden söküp atamıyordum, onu yerde kanlar içinde gördüğümde yaşadığım kalp çarpıntılarını, gözlerimin acımı yansıtmak istercesine sergilediği tavırları silemiyordum. Bacaklarımın arasından her an süzülen o şeyin, ölen bebeğimiz olduğunu atamıyordum. Gözlerim karanlık odayı aydınlatan birkaç mumun verdiği loş ışıkta, sadece beş adım ötemde yatan adamın çektiği acılara şahit olurken yattığım yerde kıpırdamadan durmak imkansız geliyordu bana. Üzerimdeki örtüyü kanamama rağmen aralayıp bacaklarımla sürünürken gözyaşlarım yanaklarımdan akmaya devam ediyordum. Fiziksel anlamdaki acılarım ruhsal acılarımdan daha çok değilse bile canımı yakmaya yetiyordu. Kendimi boş verebilirdim ama Ajax'ı veremezdim.
Tahta zeminin üzerinde kendimi sürükleyerek yattığı yatağa ulaşmaya çalışırken karnıma giren sancılar yüzünden o beş adımı on dakikada atabilmiştim. Bedenimi büken kramplar olmasaydı daha güçlü durabilirdim ancak elimden bu kadarı geliyordu. Sonunda onun yakınına ulaştığımda bütün sıkıntılarımı unuttum, ellerim terden sırılsıklam olan alnını okşarken kan ile yıkanan saçlarına takıldı gözlerim. Yapış yapış olmuşlardı ve kanın o ağır kokusu üzerlerine sinmişti. Mum ışığının o cılız renginde gördüğüm yüzüne bakarken içine çöken yanakları ve renk değiştiren teni kalbime batıyordu. Gothel Ana'nın dediği doğruysa eğer, sol bacağı ve göğüs kafesindeki kemiklerin birkaçı kırılmıştı. Yanaklarında kırık yoktu ancak çok hırpalanmışlardı. Yüzü neredeyse tanınamayacak kadar çok yara almıştı; moraran yanakları ve burun çevresi yeni bir kırık ihtimaline karşın beni korkuturken içimden tüm kalbimle dua ediyor ve böyle olmamasını umuyordum. Kalbim onun hayatı için endişeyle çarpıyordu. Şimdi düşününce, önceki aldığı kurşun yarası bile bunca izin yanında hiç kalıyordu. Vücudunun her yerinde hasar vardı ve korkulanın gerçeklemesinden endişe duyuyordum. Ajax, bunca acıyı kaldırabilir miydi? Yoksa pes edip gözlerini sonsuza dek kapatır mıydı? Emin olamıyordum. Tek bildiğim ona ihtiyacım olduğuydu, ona bir şey olursa ben de arkasından giderdim.
Sabaha yakın bir dilimdeydik, ay yavaş yavaş gökyüzünü terk ederken oturduğum köşeden kalkarak acılardan ötürü inleyen Ajax'ın yanında aldım soluğu. Elimin altındaki su dolu kaba bıraktığım bezi sıkarak boncuk boncuk ter biriken alnında gezdirdim, her dokunuşumda yanan canı yüzündeki ifadeye yansıyordu. Ağlamamak için dudaklarımı ısırarak engel olmaya çalışırken bedenim titriyordu, onun çektiği acıları bizzat kendim çekmek istiyor, sırf bunun için dua ediyordum. Belki ben kaldırabilirim ancak Ajax bunun altından kalkamıyor gibi hissediyordum, uyandığı zaman olacakları düşündüğümdeyse sinirlerim daha çok bozuluyordu. Gothel Ana'nın anlattığı o çocuğa dönüşmesini istemiyordum, benden uzaklaşmasını, kaçıp gitmesini istemiyordum. Aylarca dağlara kapanmasını, bilinmedik yerlerde günlerini çürütmesini de istemiyordum. Yanımda kalsın istiyordum, birlikte yaralarımızı saralım istiyordum, her şeyi birlikte toparlayalım istiyordum.
Onu yanımda istiyordum.
Gothel Ana ile birlikte hazırladığımız otlu karışımın posasını göğsünden başlayıp karnına kadar sürerken yanlış bir hareket yapacağım diye ödüm kopuyordu. Ağrısını azaltmak isterken canını daha fazla yakmak istemiyordum. Vücudunda oluşan ödemler ve morartıların dışında kırık kemikleri ağrıyordu, ellerim öylesine çok titriyordu ki, ona zarar vermekten korkarak sürüyordum elimdeki ilacı. Moraran sol omzu, daha öncesinde açılan kurşun yarasına kadar ilerlerken yüreğim ağzımdaydı, birkaç saat içinde bütün teni darmaduman olmuştu ve morluklar yayılmaya devam ediyordu. Başka bir şey daha çıkmasın diyordum içimden, başka bir kırık, başka bir yara daha çıkmasın.
Yeterince yara almıştık zaten. Fiziksel yaraların dışında aldığımız ruhsal darbeler bizi yıkmak için yeterliydi. Artık bir çocuğumuz yoktu, bütün köy umudu olarak gördüğü adamın öleceğine inanıyordu, elimizde hiçbir şey yoktu ve olanları da ansızın kaybetmiştik. Ancak böyle devam edemezdi. Bu bizim sonumuz değildi, olmamalıydı da.
Her şeye en baştan başlamalıydık. En zayıf noktadan başlayarak zirveye ulaşana kadar..
Bu birkaç sıkıcı bölümden sonra gelecek güzel bölümler için sizlerden güzel ve uzun yorumlar ile oylar bekliyorum, sizlerin sayesinde yazma şevkimin arttığını unutmayın. Sevgilerle!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mask | zm
FanfictionHerkes yüzündeki Maske'ye binlerce efsane uyduruyordu ancak kimse gerçeği bilmiyordu. Benim dışımda.