Sıcacık evimizin odasında, şöminenin karşısındaki yatağımıza oturmuş beklerken sakin kalmaya çalışıyordum. İşin komik yanı, bunun bizim ilk seferimiz olmayışıydı ancak nedense ilk gecesini yaşayacak bir kız kadar korkak ve ürkektim, tir tir titrememe engel olamıyordum. Elimdeki adaçayı yapraklarını Gothel Ana'nın tavsiyesi üzerine sabah kahvaltısında yapmak için mutfağa götüreceğim esnada açılan dış kapının sesiyle olduğum yerde donakaldım, dışarıdan yükselen erkek seslerine bakılırsa birileri zor bela kaçmış olmalıydı. Kapının kilit sesini duyunca yutkunmamı zorlaştıran kütle hızla aşağıya çekildi, parmaklarımın arasındaki kurumuş adaçayı yapraklarını sıkmamak için kendime hakim olmaya çalışıyordum. Yaklaşan adım sesleri evin içindeki düzeni bilecek kadar kendinden emindi, bu yüzden beni bulması fazla zamanını almamıştı, şimdi kapıya verdiği sırtı ve gördüğüm en güzel gülümsemeyle doğrudan yüzüme bakıyordu.
"Hera," adımı fısıldayarak kollarını iki yana açtı ve bulunduğum tarafa doğru adımladı, onu öylece bekliyordum. Yanıma yaklaşıp beni kollarıyla sarana dek, ne yapacağımı bilemez bir halde put gibi kalmıştım. Kolları bedenimi işgal ederek her yanıma ulaştığında yumuşak dudakları kulağıma fısıldadı. "Benim küçük Hera'm.." Pes ederek kollarımı boynuna sardığımda aldığım titrek nefesler onun kesik soluklarına karışıyordu. Benim gibi heyecanlı olduğunu düşünerek gözlerine bakarken burnunun ucunu yanağıma, ardından kulağıma sürttü. Gıdıklandığım için kıkırdayarak yakınına sığındığımda kendini birazcık geri çekerek gözlerimin içine baktı. Yutkunurken boğazındaki yumrunun hareketine odaklanmıştım, alnını alnıma yaslayana kadar da öyle kaldım.
"Heyecanlı mısın?" Sorusuna önce başımı iki yana sallayarak hemen ardından da aşağı yukarı sallayarak cevap verdim. Aynı anda hem hayır hem de evet demiş olmam onu güldürmüştü, kızaran yanaklarımı saklamaksa yeniden bana düşüyordu. Parmaklarıyla çenemi kaldırarak göz temasımızı sağladığında alt dudağımı ısırıyordum. "Bu bizim ilk seferimiz değil, Hera." Gözbebekleri büyürken anlamlandıramadığım hislerin dolandığı gözlerine bakıyordum, dudakları benim dudaklarıma dokunmak için yakınıma düşerken ellerimi göğsüne koyarak ondan destek aldım. "Bunu biliyorum." Gözlerimi kaldırıp yeniden gözlerine baktığımda sadece dudaklarıma odaklandığını gördüm. "Bizim ilk seferimiz değil ancak, senin karın olarak geçireceğim ilk gece, Ajax." Yüzündeki gülümseme büyüyerek yeni bir gülüşü doğururken dudakları beklemekten usanmış bir tavırla dudaklarıma dokundu, içim titreyerek kabul ettim dudaklarını. O beni öptükçe kalbimdeki küçük çiçeklerden minik bir çiçek tarhı doğuyordu sanki. Öylesine çok çiçek açıyordu ki, bunu engellemek imkansızdı artık. Dudaklarını dudaklarımdan ayıran tek şey, bedenimi yumuşak yatağın üzerine itmek olunca ona uzandığım yerden bakmayı sürdürdüm, üzerindeki uzun siyah ceketini soyarak birkaç adım arkasındaki sandalyenin üstüne koydu. Gömlek düğmelerine uzandığı esnada doğrularak usulca sordum.
"Benim yeni soyadım nedir, Efendi Ajax?" Elleriyle yakaladığı belimi aşağıya doğru çekerek kendine yaklaştırırken yeni adımı göğsüme fısıldadı. "Senin yeni adın, Hera, Bayan Ajax Wilson Petrovic." Ansızın duyduğum o isimle doğrulduğumda bu tepkiyi bekliyormuş gibi rahat hareketlere bürünmüştü, gözlerinin içlerine bakıp ondan bir cevap beklerken kendini yan tarafa devirerek kollarını başının altına sabitledi ve doğrudan gözlerimin içine baktı. "Ajax?" Öğrenmek isteğiyle diretince gözlerini kapatarak yutkundu ve konuşmak için dudaklarını ıslattı. "Bunu böyle öğrenmeni istemezdim ancak geç bile kaldım." Gözlerini gözlerimden ayırmadan başını dizlerime yaslayarak elimi tuttu ve dudaklarına kondurdu. "Derrick'in babası, Robert Petrovic benim de amcam, Hera." Başını yattığı yerden kaldırarak yatağın üzerine bağdaş kurdu ve gözlerime bakmaya devam etti. "Senin baban da benim amcamdı, küçük Hera'm."
Kafa karışıklığı ile başımı iki yana sallayıp gözlerimi kapattım, başıma şiddetli bir ağrı girmişti sanki. "Yani şimdi biz-" cümlemi tamamlamama izin vermeden gözlerimin içine bakarak konuştu. "Biz kuzeniz küçük Hera'm, sen benim üvey amcam Balian'ın kızısın." Bakışlarım tahtadan yapılma zeminin üzerinde dolanırken söyleyecek bir şeyler aradım ancak üzerimdeki şoku atmak oldukça zordu. Ajax bütün bunları biliyordu, beni yanına almasının nedenini şimdi anlıyordum. "Yanında olmamın bununla ne kadar ilgisi var?" İstemsizce dudaklarımdan dökülen bu cümlenin sonrasında benim için ne kadar da önemli olduğunu düşündüm, Ajax sırf kuzeni olduğum için beni yanında tutuyorsa, bu kalbimi kırardı. Duymak istediğim şeyin aksini söyleyecek diye ödüm kopuyordu, beklenti içindeki bakışlarım gözlerine dokunurken gözlerini bir an olsun ayırmadan, kararlılıkla tuttuğu elimi dudaklarına götürdü. "Yalan söyleyemem, seni almak için bizzat geldim ancak.." Elime bir öpücük daha kondurarak yakaladığı kolumu kendine çekerken boştaki eli belimi kavradı, heyecanla sıkışan nefesim onun ılık ve kendinden emin nefeslerine karışıyordu. "Hesaplarımda sana aşık olmak yoktu, benim küçük Hera'm." Kavradığı belime geriye doğru kıvırarak beni yatağa düşürdüğünde ellerim istemsizce kollarını kavramıştı.
"Senin üzerine yemin ederim ki, seni gerçekten çok seviyorum Hera."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mask | zm
FanfictionHerkes yüzündeki Maske'ye binlerce efsane uyduruyordu ancak kimse gerçeği bilmiyordu. Benim dışımda.