7

2.1K 159 16
                                    

Kalbim kuş gibi kafesinde çarpıp duruyordu. Sırtımı mutfak duvarına verip onun görmeyeceği bir köşeye çekilerek derin soluklarımı sürdürdüm, kalbim heyecanımın yatışmasına izin vermiyordu ancak başka şeyler yaparak dikkatimi dağıtmalıydım. Çünkü o yine hiçbir şey yapmadan öylece bekliyordu, beni sevmediğini biliyordum buna rağmen ona bunu söylemiştim belki de ben gerçek bir aptaldım. Asla benim olmayacak bir yabancıya onu sevdiğimi söyleyecek kadar aptal.

Elimdeki kaseyi sıcak çorbayla doldurup tepsiye bırakarak içeriye döndüm, utangaç bakışlarımı ondan saklamaya çalıştım ancak bunu yapmak zordu. Yüzünde kendime ait bir tepki görmek isterken ona bakmamak imkansız gibi bir şeydi ancak o, odaya girdiğimi bile fark edemeyecek kadar düşünceliydi. Onu sevdiğimi söylememin bunda bir etkisi olmuş olabilir miydi yoksa benden kurtulmayı mı düşünüyordu, bilemiyordum. Kalbim acıya acıya tepsiyi kenara bırakarak koluna dokundum, gözlerim gözlerinden başka her yere bakıyordu. "Maske," ona hitap etme şeklimi bile kendi belirlediği için bozulan sesimin arkasına saklanarak konuştum. "Çorba yaptım, kalkabilecek misin?" Doğrudan gözlerime bakması gerginliğimi arttırırken ben yatak çarşaflarına bakıyordum. Başını sallayarak ona yardım etmeme izin verdi, doğrulmasını sağlayarak sırtına yastıkları dizdiğimde istemeden ona yaklaşmıştım, sıcacık nefesi kulağımın kenarından yanağıma inerken gözlerimi kapatıp çok kısa bir an kokusunu içime çektim, sonsuza dek böyle kalabilirdim belki de.

Kendimi geriye çekip tepsiyi kucağıma alırken açık renkli çarşafların kandan dolayı renk değiştirdiklerini farkettim, bu halde kirli çarşaflarda yatması içimi rahatsızı ederken elimdeki kaşığa doldurduğum çorbayı dudaklarımdaki havayla üfleyerek soğumasını sağladım, bütün bunları yaparken gözlerime bakmayı sürdürmesi ağlama isteğimi arttırıyordu. Bugüne dek bana bakmayı reddederken şimdi değişen ne olmuştu? Neden bakışlarını gözlerimden çekmiyordu?

Dudaklarına değen kaşıkla ağzını açarak çorbayı içişini seyrettim, yüzündeki ifade acı çektiğini belli edercesine bozulurken ben ikinci kaşığı hazırlıyordum. Üfleyerek soğuttuğum kaşığı ağzına uzatırken beklemediğim bir anda kaşığı tutan bileğimi yakaladı ve sorarcasına gözlerime baktı. "Bilekliğin nerede, Hera?" Parmakları bileğimi ısıtırken sorusu içimi yakıyordu, bilekliğimi onun için sattığımı söyleyecek kadar onursuz değildim bu yüzden gülümsemeye çalışarak uygun bir açıklama düşündüm. "Çamaşırları yıkarken çıkarıp cebime koymuştum, düşürmüş olmalıyım." Bunun onu tatmin etmesini umarak gülümsememi büyüttüm, belki de bu şekilde onu ikna etmiş olacaktım. Üstünde durmayı bırakarak çorbasını içirmeme karışmadı, kasenin sonuna dek sabırla beklerken beni şaşırtmıştı. Belki de en başından ona iyi davransaydım her şey daha farklı olabilirdi diye düşünmeden edemiyordum.

Çorba kasesini mutfağa bırakıp yeni pansuman malzemeleriyle içeriye döndüğümde yatağın üzerinde oturmuş yarasını kontrol ediyordu. Yapıştırdığım sargı bezini kaldırarak sızdırmayı bırakan yarasını inceledi, iyi görünüyordu en azından önceki geceye göre iyiydi. Elimdeki makası, ilacı ve sargı bezini yatağın üzerine bırakarak yanına oturdum ve ellerini yarasının üzerinden uzaklaştırdım. Ben pansumanını yenilerken o gözlerime bakmayı sürdürüyordu, ondan uzak durmak istedikçe sırf göğsünde açılan yaradan ötürü sokulmak zorunda kalıyordum ve bu gerçekten istediğimin dışındaydı. Yarasıyla ilgilenirken saçlarıma sokulan burnunu uzak tutmak oldukça güçtü, nefesini her bıraktığında saç diplerimden başlayan ürperti tüm vücuduma yayılıyordu, kolundan güç almak isteyerek ona tutunduğumda daha önce hiç yapmadığı bir şey yaptı. Nefeslerimiz aramızdaki bir santimlik aralıktan birbirlerine karışırken sağlam kolunu belimin çevresine sarıp gözlerini dudaklarıma dikti. Gözlerim ilk defa bana bu kadar yakın duran gözlerine bakmak istercesine yüzünde gezinirken dudaklarımdaki bakışlarını gözlerimin üzerine yaydı. Hızla aldığım soluklar onun sıcak ve kesik soluklarına karışırken gözlerini kapatarak sıcacık dudaklarını dudaklarımın üstüne örttü. Anın verdiği o heyecanla idrak yeteneğimi kaybederek onun gibi gözlerimi kapadım ve dolgun dudaklarına elimden geldiğince karşılık vermeye çalıştım, bu benim şimdiye dek aldığım ilk öpücüktü. Bu bana ondan gelen ilk adımdı ve ruhuma işliyordu. Yaralı tarafını kullanarak parmaklarıyla çenemi kavradığında heyecanım büyüyerek kalbimin midemde atmasına neden oldu, yüzümü kaldırıp öpücüğünü derinleştirmesini midem bulanarak hissettim. Heyecanım bütün vücudumu esir almışken bir santim uzaklaşarak burnunun ucunu burnuma, ardından elmacık kemiklerime dokundurarak aramızdaki çekimi sürdürdü. Dudakları dudaklarımın kenarından elmacık kemiklerime kadar uzanırken bunun hayal olup olmadığını düşünüyordum, halbuki her şey gün kadar gerçekti.

the mask | zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin