(Medyada Hera'nın gelinliği var ve küçük bir uyarı, araya koyacağım medyaları dinlemek istemeyen olursa dikkate almasın! Ben sadece hayalime göre düzenliyorum ;) )
Kalbim göğüs kafesime öylesine sert darbelerle vuruyordu ki, kemiklerimin acısı heyecanıma karışıyordu. Gothel Ana bana gördüğüm o güzel kadının, Ophelia Gerber'in evlenirken giydiği gelinliği vermişti. Göğüs dekoltesi olan ve her bir parçası el emeğiyle işlenen dantellerle süslü gelinliğime imrenerek bakıyordum, kim bilir Bayan Ophelia yıllar önce bunu giydiğinde nasıl olmuştu..
Oturduğum sandalyenin üzerinde, yüzümü görebilmem için tutulan aynadan gelinliğimi süzmeye çalışırken Bayan Ophelia elinde tuttuğu, duvağı andıran bir başlıkla çıkageldi. Hayranlıkla elinde tuttuğu başlığa bakarken Gothel Ana yanında getirdiği birkaç genç kızla nemli saçlarımı özenle toparlamaya yardım etti. Uzun buklelerim omuzlarımdan düşüp göğüslerime yayılırken Bayan Ophelia başlığımı takarak düzenlene kadar başımın üzerinde kaydırdı. Aynadaki görüntüm hayallerimin de ötesindeydi, bu ben değildim, ben bu kadar güzel bir kız değildim ancak gelinliğin içindeki kız farklı düşünüyordu. Kendimi güzel bulmazdım ancak bugün her şey farklıydı, bugün benim için özel günümdü.
"Gothel Ana! Efendi Ajax sizi kilisede bekliyor!" Onun adını duyar duymaz yerimden sıçradığımda odadaki herkes bana gülmüştü, bu bir şekilde kötü hissettiriyordu çünkü ona olan düşkünlüğümü, heyecanımı ve utancımı herkesin önünde ortaya koyuyordum. Sessizce, kızaran yanaklarımla sandalyeme tekrar otururken Gothel Ana yaklaşarak ellerimi tuttu ve beni yeniden ayağa kaldırdı. "Bu çocuğa ne yaptın bilmiyorum ama, iyi ki yapmışsın." Duraksayarak göz göze gelinceye kadar bekledi. "Ajax'in Tanrı inancı olup olmadığı bile şüpheliyken sen onu kiliseye sokmayı başardın."
Onun gözlerinde gördüğüm yıldızlar Gothel Ana'da da vardı, bu köydeki herkeste olup olmadığını merak etmeye başlamıştım. Bu yıldızların adı var mıydı? Bu bilmediğim yerin insanları da Ajax'de gördüklerime mi sahipti? Eğer öyleyse, beni gerçekten güzel günler bekliyor olmalıydı. Ben onunla sonsuza dek mutlu olacaktım, bunu iyi biliyordum.
Kollarıma giren iki kadınla dışarıya çıktığımda ortalık gün gibi aydınlıktı, güneş gökyüzünü terkedeli saatler olmuştu ancak insanların ellerinde tuttukları meşalelerin alevleri öylesine parlaktı ki, her yer ışıl ışıldı. Gözlerim etrafta kaybımı arıyordu, kalbimin içinde yükselen tek ismi, ancak o görünürlerde yoktu. Derin bir soluk alarak kalbimin sesini bastırmaya çabaladım ancak bu imkansız gibi bir şeydi. Soğuktan üşüyen bedenime bir de kalbimden yükselen ritimler eşlik edince olduğum yerde titredim ancak şanslıydım ki, bunu kimse fark etmemişti.
Kışa rağmen elime tutuşturulan buketimin içerisinde daha önce adını bile duymadığım, mis gibi kokan çiçekler vardı, soğuyan ve titreyen parmaklarımı kamufle edebilmem için bana mükemmel bir şekilde eşlik ederlerken gözlerim kilisenin girişine serilen kadife halıların üstündeydi. Binlerce mumla aydınlatılan kilisenin girişinde ve içinde bulunan insanların arasından geçerken mide krampları yaşıyordum, bu gerçekten oluyor muydu? Ben gerçekten, hayatının devamında yanında istediği insan mı olacaktım onun için?
İçine giydiği beyaz gömleği şimdiye dek gördüğüm en parlak beyazdı, siyah pantolonu, gömlek askıları ve üzerine geçirdiği uzun siyah ceketiyle pederin yanında beklerken gözlerimiz buluştuğunda kalbim ağzımda atmaya başladı, bana daha önce hiç bakmadığı kadar güzel bakıyordu. Ajax, beni gerçekten de beğenmiş olabilir miydi? Bacaklarım titriyordu, bunca insanın arasından geçip ona ulaşana kadar bayılmaktan korkuyordum. Yüzünün iki yanına dağılan saçlarına dokunmak isterken kendimi yanında buldum, bir kolunu sırtında atarak duruşunu almış, diğer kolunu ise elimi üzerine koyabilmek için bana uzatmıştı. Utanç ve heyecandan kızaran yanaklarımı yere indirirken elimi elinin üzerine koydum ve peder İbranice duasına başladığında yanına yerleşerek dizlerimizin üzerinde, minderlerin üstüne oturduk. Titreyen ve buz kesen parmaklara sahip olan tek kişi ben değildim ancak benden daha iyi bir kamuflajcı olduğunu inkar edilemezdi. Tenim tenine yüzlerce kez değmiş olmasına rağmen, bütün o soğuğuna rağmen alev alev yanıyordu. Gözlerimi kapatarak duanın çok çabuk sonlanmasını bekledim, Ajax bunu hissetmiş gibi parmaklarımı özenle kavradı.
Pederin duası bitmeden önce beni kollarımdan tutup kaldıran kadınlar ve Ajax'e üzerinde dumanı tüten bir tütsü veren adamlar iki tarafımıza toplanarak ilahilerine başlarken elindeki kasenin içine attığı adaçayı yapraklarını üzerime tutan müstakbel kocamı izledim, Gothel Ana bana, bunun bir çeşit ritüel olduğundan bahsetmişti. Bunu, evlenecek erkeğin sonsuza dek mutlu olabilmesi için gerçekleştirdiğini biliyordum. Elinde tuttuğu, dumanı hala tüten kasenin içine bahar çiçeklerini karıştırdı ve onu son kez çevremde gezdirerek pedere teslim etti. Gözlerim hala gözleriyle buluşmayı başaramamıştı, yerdeki halıyı izlemeyi sürdürürken omuzlarımı kavrayarak beni kendine yaklaştırdı ve küçük bir erkek çocuğunun elinde tuttuğu, mindere benzer küçük bir yastığın üzerinde duran yüzüklerimize uzandı. Anne ve babamın yüzüklerini çıkarmamıştık ancak o, yeni olanı diğerini çıkarma zahmetine girmeden üstüne geçirdi. Sıra bana geçtiğinde, dikkatle parmağına geçirdiğim yüzüğü babamınkinin önüne kadar ittirdim. Ellerimi tekrar çekeceğimi düşündüğüm andaysa, kolları belime sarılarak bedenimi yakınına çekti.
"Sizler, bu çocuklarımızın birleşmesini onaylıyor musunuz?"
Pederin son sorusuyla gözlerimiz birbirini bulduğunda en az benim kadar heyecanlı oluşu dikkatimden kaçmadı. Bu bana nedense özel ve gerçekten güzel hissettirmişti. Köy halkının diğer tüm insanlarından ses soluk çıkmayınca peder elindeki haç ile bizi kutsayarak baş başa bıraktı.
"Tanrı nikahınızı kabul etsin, çocuklarım."
Peder huzuruna çekilirken galeyana gelip çığlıklar atan ve şarkılar söyleyen kalabalık ortak bir ritimde buluştuğunda Ajax onlara ayak uydurarak beni öpmek için eğildi, ellerimi omuzlarına koyarak bunu yapmasına engel olmak isterken sesimi duyurmaya çalışarak bağırdım. "Herkes bize bakıyor!" Utançtan kızaran yanaklarım patlıcan moruna çalarken dudaklarına kondurduğu şahane gülümsemesiyle beni kendine daha çok çekti. "Dinle, benim küçük Hera'm, eğer seni karım olarak öpmeyeceksem, hiçbir zaman öpmeyeceğim!" Ben daha ona karşılık verecek kadar bile düşünmeye fırsat bulamadan beni kollarıyla sararak dudaklarımı kutsadı, ilk andaki heyecanım yerini yavaş yavaş, sakince mutluluğa bırakırken kollarımı onun boynuna doladım. Elimdeki çiçeğin engel olduğunu fark ettiğinde onu yakalayarak görmediğim bir yere fırlattı ve benden uzaklaştığı an sakince fısıldadı. "En iyi yol, bildiğin yoldur!" Bedenimi kucaklayıp kaldırırken galeyana gelen ne kadar insan varsa hepsi işini bırakıp tek bir noktaya odaklandı, bedenim kucağında olmasına rağmen heyecanla titriyordu. Herkes gözden kaybolmadan önce duyduğum tek şey, beni ömrümün sonuna dek güldürecek olan belki de tek cümleydi.
"Efendi Ajax gelini kaçırıyor!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mask | zm
FanfictionHerkes yüzündeki Maske'ye binlerce efsane uyduruyordu ancak kimse gerçeği bilmiyordu. Benim dışımda.