Havalar ısınmıştı ancak bazı akşamlar soğuk esen rüzgar yüzünden ateş yakmayı sürdürüyorduk. O gece de yakmıştık, kiliseden çıktıktan sonra hiç konuşmadan, dakikalarca yürüdüğümüz için yorgun hissediyordum ancak gözlerim onu izlerken rahatlıyorlardı. Ateşin önüne oturmadan önce üzerindeki kazağı soymak için parmaklarıyla uçlarını kavrayışını izledim, teninden kayıp giden, kendi ellerimle ördüğüm kazağın arkasından parlayan tenini seyrederken bana döndüğünde göğsünü kaplayan bir şey ilgimi çekmişti. Bu bir çeşit yazıydı ve göğsünde küçük kabarcıkların çıkmasına neden olmuştu. Oturduğum yerden kalkarak ona doğru yürüdüğümde loş ışıkta, Yunan harfleriyle yazılmış tek bir isim okudum;
Hera.
Çıplak göğsüne dokunan parmak uçlarım heyecandan buz kesmişti, yüzümdeki gülümsemeyi saklamak imkansızdı zaten bunun için de uğraşmak anlamsız geliyordu. Göğsündeki küçük kabarcıkları hissederek teninde dolanmayı sürdürdüğümde dudaklarım adını fısıldadı. "Ajax.." Başımı hafifçe yukarıya kaldırdığımda burunlarımız çarpışmıştı, gözleri benim gözlerimin aksine gülümsemese bile hala içinde bir yerlerde canlı kalan kalp atışlarını duyabiliyordum. Gözlerim onun gözlerine dokunmak için çabalarken o dudaklarıma bakıyor, bir eliyle belime sarılırken diğeriyle saçlarımı okşuyordu. "Hera," fısıltısı acı çeken bir insanın acısı kadardı, belki de daha fazlası. Bu ayrı kaldığımız her bir gün içindi, uzak durduğumuz her gün, aynı yatakta iki yabancı gibi uyuduğumuz her gün için. "Benim hala zamana ihtiyacım var." dedi kısık sesiyle, kalbim aylardan sonra ilk cümlesini duyduğunda yeniden hızla çarpmaya başlamıştı. "Acele etmemize gerek yok, Ajax." Parmaklarım göğsünü bırakıp omuzlarına tutunurken onların yerini alan dudaklarımla sıcaklığını paylaştım. "Zamana bırakalım, bu hepimize iyi gelecek." Yanağıma dokunan parmakları yüzümü kavradığında titrek bir nefes vererek yakınına sokuldum. Onu öpmeyeli bir hayli zaman geçmişti ancak merak da ediyordum, beni şu anda öpebilecek kadar kendini iyi hissediyor muydu? İstemeden, farkına varmadan üstüne gitmek istemiyordum ancak zamanın bize iyi geleceğinden emindim. Özellikle, bugün olan o şeyden sonra. Sormak isteğiyle doldum, belki yeniden kaçıp gidecekti ancak ben yine de soracaktım, kalbimin sesine engel olmak bir hayli zordu çünkü.
"Kiliseye geldin," dedim, kalbimin sesini duyduğundan neredeyse emindim, kafesimi zorlayışını bile hissederken o muhakkak duyuyordur diye düşünüyordum. "Gothel Ana bana, bunun benim için olabileceğini söyledi." Belimi kavrayan eli sıkılığını kaybetmiş gibi beni yeniden kavradığında diğer eliyle tokamı açmaya çalışıyordu. "Şüphe duyuyormuşsun gibi seziyorum, Hera." Tokamı açmayı başararak saçlarımın belime dökülmesini sağladığında gözlerime bakmıyor, tepeden beni izlemeyi sürdürüyordu. "Duymamalı mıyım?" Başını iki yana sallayarak burnunun ucuyla burnuma dokundu. "Hala burada, sizinleysem bunun sebebi köy halkı değil." Elmacık kemiğim ile burnumun kenarın arasında, küçücük bir yere değen dudaklarının içimde yarattığı devasa volkanla gözlerimi kapattım. "Sensin." diye fısıldadı, kalbimi yerinden sökerek avuçlarıma verdiğinden habersiz gibiydi. "Sensin benim küçük Hera'm." Dişlediğim dudaklarımı saklamak istercesine başımı eğdiğimde dudaklarını saçlarımın arasına kondurarak bir adım geri çekildi ve ellerini elbisemin omuzlarına bıraktı. Gözlerim gözlerine dokunmak için onları ararken parmaklarının geriye sıyırdığı elbisem tenimden kayarak ayak bileklerimde toplandı. Elleri göğsümdeki korseyi açabilmek için sırtımda gezinirken başımı boynuna yaslayarak ona imkan sağladım, bana dokunmasını uzun zamandır beklemek bir hayli yorucu olmuştu. Kollarımdan çekip aldığı sert kumaş da yeri boyladığında bedenimi yatağın üzerine kaldırarak sırtım yumuşak yüzeyle buluşana kadar durmadı. Kırpıştırdığım kirpiklerimin altından ona bakmayı sürdürdüğümde bana bu gece için son cümlesini fısıldadı.
"Bugün için bana izin ver, konuşmak için çok yorgunum küçüğüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mask | zm
FanfictionHerkes yüzündeki Maske'ye binlerce efsane uyduruyordu ancak kimse gerçeği bilmiyordu. Benim dışımda.