23

1.2K 131 32
                                    

Bahsettiğim oy sınırlamasını getirmek zorundayım, bölümler 25 oy olmadan yeni bölüm gelmeyecektir.

Tedirginlikle bana gösterdiği, köyün biraz dışındaki kulübenden içeriye girdiğimde başında birkaç kişinin beklediği Herriet, ıslak gözleriyle gözlerimi yakalamıştı. Ansızın ayağa fırlayarak korku içinde bana sarıldığında parmaklarım sarı saçlarını okşamaya koyulmuştu, tir tir titriyor olmalıydı. Tıpkı benim Ajax ile ilk kez gittiğim gün kadar korkuyordu. Buraya nasıl geldiğini bilmiyordum ancak hala silahlarını doğrultan maskeli adamları buradan uzaklaştırmak istiyordum.

"İndirin silahları!" Ajax hemen arkamda durmuş kendi adamlarına emir verirken kollarımın arasına küçülen kız ağlamaya başladı, kendimi bir şekilde kötü hissederek gözlerimi Ajax'ın gözlerine dokundurduğumda kendini suçlu hisseden bakışları karşıladı beni. Şimdi kendimi çok daha kötü hissediyordum, bir yandan kız kardeşim gibi gördüğüm kuzenim ağlarken diğer taraftan parçam olan adamı üzgün görmek dengelerimi alt üst etmişti. Hangisine yetişeceğimi bilememenin verdiği buruklukla boşlukta sallanan elimi Ajax'ın köstekli saatini sıkıştırdığı cebine taktım, ondan bir parçaya tutunmaya ihtiyacım vardı.

"Sadece seni görmeye gelmiştim." Herriet titreyen sesiyle konuştuğunda ondan biraz uzaklaşıp gözlerinden düşen yaşları temizledim, burayı nasıl bulduğunu bilmiyordum ancak üzerine doğrultulacak silahları hesap etmemiş olmalıydı, gerçi hiç kimse, bunu hesap edebilecek kadar öngörüşlü olamazdı. "Korkmana sebep olduğumuz için üzgünüm Herriet, sadece önlem alıyorduk." Gözlerim yüz kasları her an gevşeyip kasılan Ajax'e bakarken başını olumlu anlamda sallayıp kulübenin içinden çıktı ve bizi baş başa bıraktı. Onu yeniden sandalyeye oturtup aldığım bir bardak suyu uzatırken kendi kendime neden burada olduğunu sorguluyordum. Amcam göndermiş olsaydı, Herriet yerine Derrick gelirdi.

"Evden kaçtım Mona." Verdiğim bardaktan birkaç küçük yudum alarak soluklandı. "Seni özlediğimi söyledim ancak babam yanına gelmeme izin vermedi." Endişe dolu izlerin geçtiği gözleri gaz lambasının aydınlattığı loş ışıkta zemini izlerken ellerimi ovuşturarak ay ışığından yansıyan ve pencereden içeriye vuran gölgeleri izledim. "Ajax, sana bir şeyler anlatmıştır." Boğazını temizleyerek bardağı parmaklarında çevirmeyi sürdürürken gözlerimiz buluştu. "Burayı bulmak biraz zor oldu ancak artık buradayım." Sıkıntıyla içimi çekip yaşanan onca şeyi düşündüm, hiçbiri kolay olmamıştı ve bu şekilde devam ederse Ajax ile daha çok tehlike atlayacağımızı hissediyordum. Herriet'in burada olması iyi değildi. Amcam muhakkak peşine düşecekti ve ben ne köydeki insanları ne de hayatımdaki adamı tehlikeye atmak istemiyordum. Herriet bir daha buraya gelmemeliydi. "Buraya geldiğin için mutluyum ancak bu hepimizin başını belaya sokmak demek, Herriet." Beni anlamasını umuyordum, düşündüğüm şey kendi hayatım veya Ajax'in hayatı değildi. Babamın sayesinde kurtulan bu insanları yeniden ölümle burun buruna getirmeye hakkım yoktu. "Anlıyorum, sadece seni görüp geri döneceğim." Emin olamayan bakışlarımla yüzünü incelediğimde yutkunarak gözlerini gözlerimden uzaklaştırdı. "Söz veriyorum, Mona."

"Bu gece burada kal." Gözlerim kapkara gökyüzünün ve onu süsleyen yıldızların üzerinde dolanırken içimdeki endişelerin büyüdüğünü hissediyordum, saatin kaç olduğundan haberi yoktu sanırım. "Sabah erkenden seni bırakırlar." Sandalyenin üzerine astığım şalımı almak için doğrulurken benimle birlikte ayağa kalktı ve son bir kez kucaklaşıp vedalaştık, sabah olduğunda onu yolcu etmek için geri döneceğimi söyledim ancak burnuma pis kokular geliyordu, kalbimi sıkıştıran bir şeyler vardı ancak bunu Ajax'e söylediğimde kuruntu yaptığımı düşüncekti.

Ellerim karanlığın içinden uzanıp gelen adamın elleriyle buluştuğunda gözlerim bir süre yüzünü görebilmek için çırpındı. Bu gece ay yoktu ve yıldızlar onun güzelliğini gösterebilmek için sönük kalıyorlardı. Ellerime konan öpücüklerle onu yakınıma çekerken bir kolu omuzlarını kavradı ve beni yakınında tuttu. Belinin çevresine doladığımda kolumu çekmeden onunla o karanlıkta yürüyerek evimizi bulduk, yanında olmak bir şekilde bana güven veriyordu.

Ajax gündüzden kalan külleri temizlemek için şömineye yaklaşırken ben elimdeki ince çubuğun ucunda büyüyen ateşle odaları dolaşarak mumlarımızı yakıyordum. Aydınlanmaya başlayan küçük yuvamızın sıcaklığı içimi ısıtırken göz göze geldiğimiz bir an ona kısık bir sesle sordum. "Adamlarının ona silah çekmesinin sebebi Robert Petrovic'in kızı olması mı?" Elimdeki çubuğun ucuna üfleyerek ateşin sönmesini sağladım ve mutfağa yöneldim, öğleden bu yana hiçbirimiz bir şey yememiştik ve muhtemelen aç olmalıydı. Ben artık, bunca heyecanın üstüne yemek yiyebileceğimi düşünmüyordum bile. "Köydeki insanların hiçbiri dışarıdan gelecek yeni birini kabul etmek istemez, Hera." Başımın üzerine kondurduğu öpücüğünün ardından kollarımı sarıp sarmalayan kollarının arasında küçüldüm. "Özellikle de yabancı olanları." Yüzümdeki ifade değişip bozularak yerini sert mimiklere bırakırken kollarından kurtulup gözlerimi gözlerine çevirdim. "Ben de yabancıyım, Ajax. O halde neden bana kimse silah çekmedi söyler misin?"

"Hera.." Benim aksime fısıltıyla konuşan sesinin arkasındaki duygular duygularıma işlerken gözlerimi kırpıştırarak kurduğumuz yakınlıktan sıyrılmaya çalıştım, gözlerim dudaklarından başka hiçbir yeri göremiyor gibiydi. "Sen benim küçük Hera'mdın ve onlar bunu biliyorlardı." Dudakları çenemin üzerine konduktan sonra parmaklarıyla yanağımı okşadığında gözlerim gözlerine yetişmişti ancak şimdi de o bana bakmıyordu. "Bütün köy senin Balian Petrovic'in kızı olduğunu biliyordu, küçüğüm." İndirdiği parmakları belimi kavrayıp bedenimi yakınına çektiğinde sakallarını okşayan parmağım dudaklarına dokundu, beni öpeceğini düşündüğüm an boynuma konan dudakları ve çıkardığı mırıltılar bana başka bir şeyin sinyalini gönderdiğinde bedenimi onunkinden uzak tutmaya çabalayarak fısıldadım. "Bu gece olmaz Ajax, hayır." Uyarımı dikkate almayarak dudaklarının yerine dişlerini batırdığında onu iterek adını kısık sesle fısıldadım. "Ajax!" Kolları bedenimi bırakmamıştı ancak gözleri uzaktaydı. "Tanrı aşkına senin bugün neyin var?" Hoşlanmadığını belli eden sesiyle gözlerime baktığında onun aksine gülümseyerek güzel gözlerinin derinlerinde kendi yansımamı aradım. Parmaklarım çenesinin altında toplanırken birleştirdiğim ellerimizi karnımın üstüne koyarak en sıcak gülümsememi sundum.

"Çocuğunuzu taşıyorum, Efendi Ajax."

the mask | zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin