34

1K 128 6
                                    

Sizlerden rica ediyorum, lütfen oy sayılarını biraz daha arttırın. 😔😔

Kapattığım gözlerimi aralayarak pişirdiğim yemeğin kokusunu çektim içime, enfesti ve ben her geçen gün bu konuda daha başarılı olduğumu hissedebiliyordum. Mutfağın girişinden onu izlediğimde dış kapının önüne koyduğu sandalyeye oturmuş, öğleden sonranın keyfini çıkarıyordu. Elinde kendi için aldığı bir başka çakı ve yontarak şekil verdiği güzel bir tahta parçası tutuyordu. Dudaklarından, eski bir şarkının notaları ıslık halinde dökülürken onun bu haline gülümsedim, bu gerçekten görülmeye değer mucizevi bir tabloydu. Ocağın altını kapatarak yanına yaklaştığımda adım seslerimi duyduğu halde duymazdan gelerek elindeki işi yapmayı sürdürüyordu. Yüzümde büyüyüp kocaman olan gülümsememi belirtircesine kulağının yanında kıkırdayarak yanağına büyük bir öpücük kondurduğumda göz ucuyla bana baktı fakat aldırış etmeden elindeki tahtayı yontmaya devam etti. Bu kaba halinin nedenini bilmesem bile bir şekilde güzel geliyordu işte. Bana dik dik baktığı kısma gelene kadar kıkırdamayı kesmemiştim ve kesmeyecektim de. Eğer bu onu kızdıracaksa, sürdürmekte kararlıydım.

"Çocuklar geri dönüşünün şerefine Efendi Ajax'dan ağaç ev istiyorlar." Kolumu omzuna yaslayarak arkasına yerleşirken göz ucuyla beni izlemeye devam etti, bu garip ruh halinin sebebini bilmiyordum ancak peşine düşmeyecektim de. Bazen gerçekten yorucu bir adama dönebiliyordu ve bununla baş edebilmek neredeyse imkansızdı. Elindeki tahtayı bir kenara bırakıp tam karşıya gözlerini diktiğinde yüzünde oluşan o ifadenin anlamını biliyordum. "Pekala, gidip biraz odun kesmem gerekiyor." Yüzümdeki gülüşe eşlik eden ellerim sevinçle birbirlerine çarparken duyduğu ses ile arkasına dönerek ters bir bakış attı. "Hemen sevinme Hera, her an vazgeçebilirim." Yerinden kalkarak beni somurtkan bir yüz ifadesiyle baş başa bıraktığında gözlerimi kısarak söylenmeye başladım. "Bazen gerçekten sorununun ne olduğunu anlamıyorum." Bu bir çeşit fısıltıydı aslında ancak o anlamıştı. Nasıl olmuştu bilmiyordum, bana dönerek gözlerini benimki gibi kıstığında homurdanarak konuştu. "Aslına bakarsan.. Yeni bir.. Şeyler deniyordum?" Oturduğum yerden kalkarak kollarımı göğsümde birleştirdim. "Yeni bir.. Ne deniyordun?" Onu taklit edercesine konuştuğumda bunu önemsemeyerek kollarını iki yana açtı ve öndeki ayağının üzerine verdi ağırlığını. Yüzündeki ifade küçükken dinlediğim çapkın prens masallarından fırlamış çapkın prensin taa kendisine benziyordu, bu haliyle her an ona gülebilirdim. "Yeni bir duruş, Hera. Yeni bir Ajax belki, bilemiyorum.." Göğsümdeki kollarımı çözmeden kısık gözlerim ve tek bir tanesi havada olan kaşımla yüzünü incelerken kollarımı gevşettim ve hemen yanından geçerek ocağa ilerledim. "Yeni bir Ajax olmak istiyorsan, kendine yeni bir Hera bulmalısın." Omzuna çarpan omzumu önemsemeden bileğine doladığı saç örgümle beni geriye doğru çekiştirdiğinde sendeleyerek kucağına düştüm. Şimdi kollarının arasından, yarı belime kadar doğrulmuş bir şekilde gözlerime bakan gözlerini izliyordum. "Benim sana ihtiyacım var, küçük." Mırıltısı sadece benim duyabileceğim kadar yakındı. "Yeni olan hiçbir şeyi kabul edemem, bir tek şey dışında tabi." Dudaklarıma ıslak ve sesli bir öpücük kondurarak huzurla soludu ve belimi kavrayarak ayağa kalkmama yardımcı oldu. "Küçük ve yeni bir Petrovic dışında hiçbir şeyi kabul edemem." Alnını alnıma dayadığında gözlerimi kapatarak nefesinin yüzüme yayılışını hissettim, ellerim beline dokunurken bile duruşunu bozmamıştı. "Tanrı'dan bizim için küçük bir Petrovic vermesini istiyorum." Gözlerimi açarak beni izleyen gözlerinin içine baktım. "Her gün, her saniye, her aklıma gelişinde."

"O halde istemeye devam et." Parmakları örgümden çıkan birkaç parça teli kulağımın arkasına sıkıştırırken gözleri gülümsüyordu. "İnancını sorgulayamamam ancak onu yapacak olan benim." Yüzündeki gülümseme arsız bir forma bürünürken burnumun ucunu ısırdı. "Senin için bebeği yapacak olan, onu içine yerleştirecek olan benim." Şişirdiğim yanaklarımı gösterircesine yumruğumla göğsüne vurduğumda edepsiz gülüşü yerini apayrı bir dünyaya bıraktı. "Benimle düzgün konuş.." Cümlemin sonunu getirebilmek için gözlerimi odanın içinde farklı yerlerde gezindim, bunun için gerçekten utanıyordum ancak söylemezsem de içimde hep bir yara olarak kalacaktı. Derin bir nefes alarak söylemek istediğim o şeyi titrek nefesimle serbest bıraktım. "Aşkım." Söylediğim şey ile duraksayarak yüzümü avuçlarına aldığında bakışlarımı kaçırmak için gözlerimi yumdum. Gözlerine bakmamı istediği için beni biraz da zorlayarak sarstığında gördüğüm ilk şey yüzündeki tebessüm oldu. "Hera!" Sesinde kızgınlık yoktu, bu bir çeşit şaşkınlık ve belki de biraz neşeydi. "Bir daha söyle." dedi gözlerimin içine bakarak. "Bir daha söyle, lütfen." İstemsizce kıkırdayan dudaklarım onun adını söylemek için aralandıklarında bambaşka bir şey çıktı nefesimden. "Aşkım," dedim, bu sefer gözlerinin içine bakıyordum. "Aşkım."

Bedenimin çevresine sarılan kolları öylesine sıkılardı ki, kulağımın yanında fısıldadığı sevgi sözcüklerini duyamıyordum. "Sevgilim," diye fısıldadı. "Kadınım." Söylediğine gülümseyerek kızaran yanaklarımı omzuna sakladım. "Ajax, beni utandırıyorsun!" Bedenimi kaldırarak birkaç tur çevirdiğinde düşmekten korkarak omuzlarına sıkı sıkıya tutundum. "Kocanım Hera, benden mi utanıyorsun?" Bedenimi bırakıp gözlerimin içine bakarak burnumun ucunu öptü. "İyi ki, senin kocanım." Muzırlık yapma isteğiyle burun kıvırarak sordum. "Ne yani, başka bir kadın olsa ondan nefret mi ederdin?"

"Evet," dedi hiç düşünmeden. "Senden sonra sevebileceğim tek kadın kızım olurdu." Gözlerim aşk dolu bakışlarını gözlerine dokundururken ona yaklaştım, öpücüğümü vermek için yakaladığım en iyi fırsat buydu ancak duyduğum küçük kıkırtılar yüzünden geri çekildiğimde kapının önüne toplanan oğlan çocukları bizi izliyordu. Utanç içinde, kızaran yanaklarımı saklarken Ajax hiçbir şey olmamış gibi kapının arkasına astığı baltayı kaparak Denise'in yanına yürüdü ve bana el sallamak için duraksadı. Ben o esnada bir daha öpüşürken evimizin kapısının kapalı olacağına emin olmak adına kendime söz verirken gözlerimle yavaş yavaş uzaklaşan iki kardeşi izliyordum. Benim gibi onları izleyen bir çift gözün varlığını fark etmek elbette zor değildi ancak bu gözlerin sahibi küçük olana değil büyük olana endişe içinde bakıyordu. Ajax yaralandığında bile deli gibi günlerce evine kapanıp bulduğu her fırsatta ağlayan ancak kimseye belli etmeyen bu kadın, Bayan Ophelia'dan başkası değildi. Oğlu için endişelenmesini anlıyordum elbette, o yanında olduğu halde bir kez olsun Ajax'e sarılamayan talihsiz bir anneydi.

Evimizin kapısını kapatıp adımlarımı sessiz gözyaşlarıyla hala oğullarının arkasından bakan kadının yanına çevirdiğimde beni fark edene kadar bir hayli zaman geçti, sanırım anne olmak böyle bir şeydi, çocuklarının bir arada olması, iyi olmaları onlar için dünyayı durdurabilirdi. Elimi kimsenin bilmediği kayınvalidemin omzuna dokundurarak ilgisini üzerime çektiğimde vakit kaybetmeden kollarıyla beni sarmaladı. Paylaşmamız gereken büyük bir sır, altından kalkmamız gereken büyük bir yükümüz vardı.

the mask | zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin