Beni dışarıya çıkardığı o günün üzerinden bir hafta geçmişti ve biz o bir hafta içinde bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar diyalog kurmuştuk. Beni buradan götüreceğini hatırlatıp durmasının dışında konuştuğumuz hiçbir şey yoktu bu yüzden ona bütün bu olanların sebebini sormak istedim. Bana açıklama yapmasına ihtiyacım vardı, böylece ne hissetmem gerektiğini de bilecektim.
Zayıflayan ateşi odunla besleyerek ellerimi sıcaklığında ovuşturdum ve gözlerimi saate diktim, en azından o gelene kadar düşüncelerimi toparlayabilecek ve doğru soruları seçebilecek kadar zamanım vardı ancak iyi biliyordum ki, üzerimde bıraktığı o etki her neyse sorularımı farklı yöne çekecekti. Ya hiç sorulmaması gereken şeyler sorulacaktı ya da kafam daha çok karışacaktı.
Saat altıyı işaret ettiğinde verandadaki adım seslerini duydum, elinde yine her çarşamba yaptığı gibi taze balık dolu bir kese taşıyordu. Benim bunu alışkanlık ettiğimi, hayatım boyunca her haftanın çarşambalarını deniz ürünlerine ayırdığımı biliyor olup olmadığını düşünüyordum. Belki de beni çok iyi tanıyordu ancak belli etme gereği duymuyordu. O halde beni kaçırmasının esas nedeni neydi? Sevgi değilse başka ne olabilirdi? Tecavüz edip öldürme niyetinde olsaydı çoktan diğer tarafta olmuş olurdum ama o bunu yapmıyordu.
Karlı botlarını çıkarmadan elindeki kahverengi keseleri masanın üzerine yığarak kapıyı arkasından kapattı ve birkaç kez kilitledi ardından yüzünü bana bir kez olsun dönmeden paltosunu ve atkısını çıkararak eski askılığa gelişigüzel astı. Botlarını çıkarıp kapının yanına atarken gözleri masanın üzerindeki keselerde dolanıyordu. Benim varlığımı hiçe sayarak, kucağındaki keselerle mutfakta kaybolduğunda başımı dizlerimin üzerinde dinlendirdim, kafamın çok dolu olmasının bir sebebi de kendisiydi ama umursamıyordu. Beni deli ediyordu, yakında çıldırırsam hiç şaşırmayacaktım.
Kucağındaki tepsiyle içeriye girerek şöminenin yanına çöktü ve elimin yanında duran maşayı alarak zayıflayan ateşi gözlemledi. Maşayla son demlerini yaşayan külleri karıştırarak sıcaklığını dağıttı. Daha öncesinden şöminenin içine bıraktığı tuğlaları elinin yanmasını önemsemeden öne çekerek hazırladığı ızgarayı tuğlaların üzerine bıraktı. Ateşin sıcaklığı ile cızırdayan ızgaraya bakarken balıkların yanında karides aldığını fark ettim, onları ne kadar çok sevdiğimi bilmemesi imkansızdı. Her çarşamba günü, aldığı balık çeşidi ne olursa olsun yanına muhakkak karides almasından anlamıştım bunu ancak üstünde durmadım, onunla ilgili en ufak bir harekette umutlandığım an bütün büyü bozuluyordu çünkü. Geriye sadece hayal kırıklarıyla dolu kalbim ve bitmek tükenmek bilmeyen acılarım kalıyordu.
Izgaranın öteki tarafını çevirdiğinde sönmek üzere olan ateşin etkisiyle örtüye biraz daha sarındım, bu esnada aklıma gelen o sorularla olduğum yerde huzursuzca kıpırdanarak derin bir nefes aldım. "Konuşabilir miyiz?" Ansızın irkilerek önüne diktiği bakışlarını karşıya çevirdiğinde algılarının benim için açık olduğu hissini uyandırdı içimde. Boğazıma yapışan yumruyu yok etmeye çalışarak yutkunurken başını aşağı yukarı salladı, sanırım sorularıma da bu şekilde cevap vereceğini sanıyor ama yanılıyordu. "Beni neden.." Duraksayarak herhangi bir tepki vermesini bekledim ancak o hiçbir şey söylemeyerek sorunun devamını bekledi. "Neden kaçırdın?"
Cevap vermeden önce elindeki maşayla közü karıştırarak derin bir nefes aldı, göğsünün hareketine odaklandığımda dudakları aralanmıştı. "Ben seni hiçbir zaman kaçırmadım. Uzattığım elimi tutarak benimle gelmeye gönüllü olan sendin, Hera." Tahmin ettiğim şeyi yapmış, beni ters köşeye yatırmıştı ancak bu beklediğimin aksine çok daha sarsıcı olmuştu benim için, şimdi ne söyleyeceğim hakkında hiçbir fikrim olmasa dahi beynimi zorladım, konuşmalarımızın birkaç kelimeden daha fazlası olmasını istiyordum. "Peki, benimle ne yapmayı planlıyorsun?" Bakışlarını ansızın şaşırarak gözlerimin içine, birkaç saniyeliğine diktiğinde yutkunmamak ve güçlü görünmek için kendimi çok zorladım, onun bakışlarında beni çeken öylesine güçlü bir şey vardı ki, nadir olmasının kıymetini iyi biliyor ve elimden geldiğince değerlendirmeye çalışıyordum.
Izgarayı çekerek ışığa tuttu ve diğer tarafını yeniden çevirmeden önce birkaç dakika bekledi. Bu bana bir cevap vermesi için de yeterli bir süreydi ama onun düşünmeye ihtiyacı olduğunu düşündüm, henüz bir cevap alamamıştım çünkü. "Buradaki tehlikeden haberin yok, seni götüreceğim." Közü son bir kez karıştırıp maşayı eski yerine bırakarak ızgarayı ateşten çekti, elindeki tabağa en iyi görünenleri doldurarak önüme ittiğinde yeni bir soruyla ağzımı açmak üzereydim ama bana engel oldu. "Ve kendini bulana kadar benimle yaşayacaksın." Rengini beğenmediği balıkları birkaç dakika daha ateşte tutarken yemediğimi görerek tabağı işaret etti. "Şimdi yemeğini ye, zamanı geldiğinde sana her şeyi anlatırım." Beni şöminenin önünde, hazırladığı tabakla bırakarak mutfağa girdiğinde ters bir şey duymak istemediğim için tabağımdan birkaç parça aldım, geri dönerek kendi tabağını hazırladı ve böylece konuşmamızı sonlandırmış oldu. Kendi tarafına çekilip önündeki işine yoğunlaştığı her an konuşmalarımızın bittiğinin işaretiydi artık bunu iyi biliyordum.
Yemeğin arta kalanlarını bir tabakta toplayarak buzdolabına yerleştirirken hazırladığım suyun içine kirli tabakları koyuyordum, normal zamanda olsa iş yapmama izin vermezken bugün karışmıyordu. Sadece karşıdaki tezgaha yaslanmış bir şekilde elimdeki işi bitirmemi beklerken bakışlarını sırtımda hissediyordum, gerginliğimi belli etmemeye çalışarak sıkıştığım köşeden düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum ancak işimi bitirip ona döndüğümde onun aklındakinin bu olmadığını anladım. Gözlerimin içine bakmadan üzerindeki kazağı çıkarıp ayaklarının dibine atarak isteğini belirtmiş oldu, bunu yapmak istemesem bile eğer benimle konuşmayı sürdürecekse suyuna gitmenin bir çeşit avantaj olduğu fikri yerleşti zihnime bu yüzden, kendi üzerimdeki kazağı çıkarıp sessizce yere bıraktım ve ortaya çıkan göğüslerimi kapatmamak için olanca gücümle kendimi zorladım. Her gece aynı şeyi tekrarlamak istemiyordum ancak iyi bildiğim tek şey daha sonrasında bunun için ödüllendirileceğimdi, bense bu ödülü konuşmaya çevirmek ve nelerin döndüğünü öğrenmek istiyorum. Bu yüzden bedenimi kucaklayarak tezgahın üzerine bırakırken sesimi çıkarmadım, ya da pantolonumu ve külotumu bedenimden soyutlarken, ya da içime girerken. Sadece elimden geldiğinde, her gecenin aksine onu hissediyormuş gibi davranmaya çalıştım. Sanki bana zevk veriyormuş gibi.
Normal zamanda iki yanıma açtığım ellerimle işinin bitmesini beklerken parmaklarım omuzlarını kavramış, ve bacaklarım bedenini bedenime daha çok bastırmak için harekete geçmişti. Bu onu kullanmak dahi olsa işe yarıyordu, ona karşı verdiğim bu yeni tepkiyi anlamlandırmaya çalışırken ayak uydurması normal değildi ama kendine engel olamıyordu da. Belime batırdığı parmaklarının baskısı arttığında ve o kesik soluklar verdiğinde bacaklarımın arasında hissettiğim sıcaklıkla birlikte imliyormuş gibi yaptım, elbette buna karşı koyamayacaktı.
Üzerime yığılıp devamlı nefeslerle kendini dinlendirdikten sonra beni orada bırakıp gitmek yerine kucağına kaldırdı ve yatağın üzerine yatırarak yanıma devrildi. Örtünün altına girmemi bekleyerek kendi tarafına döndüğünde içim yaptığım şey ile vicdan azabının pençesine düşmüş, kavrulup duruyordu. Böyle olmasını istememiştim, ona gerçekten bu hisleri vermek istemişim şimdiyse onun beni istemiyor oluşunu iliklerime kadar hissedebiliyordum ve bunun bir tedavisi yoktu. Bu sadece benim ve onun çözebileceği bir şey iken yanaşmıyor oluşu beni bitiren, eritip tüketen tek şeydi.
Her şeye rağmen, kendime engel olamayarak bana sırtını dönen adama sarılırken buldum kendimi, bu doğru değildi, benden böyle bir şey beklemiyordu ancak bugün sınırlarımı yeterince zorlamıştım ama onun için değil; kendim için. Çünkü ne kadar bastırsam da içimdeki hisler zamanla daha çok açığa çıkıyordu ve buna engel olamazdım. Bende direnmekten vazgeçtim, sadece karnına sarıldım ve ensesindeki kuş dövmesine dudaklarımı kondurarak uykuya dalmaya hazırlandım. O ise uyumuyor ve beni hissediyordu ancak ölü hislerini gömdüğü kalbini açmayı reddediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mask | zm
FanfictionHerkes yüzündeki Maske'ye binlerce efsane uyduruyordu ancak kimse gerçeği bilmiyordu. Benim dışımda.