49

815 89 6
                                    

Saatler geçmişti ve o, hiçbir şey yapmadan oturduğu taşın üzerinden aşağıya inen dev su kütlelerini izlemeyi sürdürüyordu. Özenle yaptığı yatağı bırakarak sırf üşümeyeyim diye dizdiği yumuşak yaprakları pelerinimden silkeledim ve  ayağa kalktım, bütün gece uyumadığını biliyordum. Ben, arada sırada elimde olmadan uykuya dalıyordum çünkü karnımda henüz güçsüz bir çocuk vardı ancak Ajax, gözünü bir an olsun kırpmadan o taşın üzerinde saatlerce oturmuş gibi görünüyordu. Küçük bir nefes vererek adımlarımı ona yönelttim, biraz daha sakinleşmiş gibi görünüyordu ancak ne olacağı belli de olmazdı. Bazen onu çok iyi tanıdığımı düşünürken bazen çok yanıldığıma inanıyordum. Dengesiz hareketleri benim de kafamı karıştırıyordu ancak aşağı yukarı, onu çözmeye başlamıştım. Gözlerime vuran güneş ışığını hiçe sayarak elimi omzuna koyduğumda kısa bir an irkilse de, elindeki işe olan odağını sürdürdü. Bunun doğru bir yol olmadığını fark ettiğimde dizlerimin üzerine çökerek hemen yanına yerleştim ve dudaklarımı kirli sakallarının üzerine dokundurup bir süre öyle bekledim. Dudaklarımın üzerindeki ince deri, onun eşsiz sıcaklığında kavrulurken bunu fark edip etmediğini merak ediyordum, benim sıcaklığımı hissedebiliyor muydu o da? Bilmiyordum, onu nasıl eskiye çevireceğimi ve eve nasıl döneceğimizi de öyle. Yanağından ayrılan dudaklarımı ıslatarak nefesimi yüzüne verdim ve alnımı saçlarının arasına dayadım. Yarı aralık duran gözlerimle onun elindeki işi görmek istediğimde yüzünü bana çevirerek çeneme ufacık bir öpücük kondurdu ve göstermeden bitirdiği çiçek tacını başıma yerleştirdi. Yüzümde ansızın beliren bir tebessümle gözlerinin içine bakarken gözlerini bir an olsun ayırmadan, yüzüne yerleşen o ifadesiz bakışlarla beni izliyordu. "Nereye kadar devam edecek?" diye fısıldadım tenine, bir eliyle sarıp sarmaladığı belimi kavrarken uzanarak dişlerini az önce öpücüğü ile kutsadığı tenime geçirdi. Bu, başta beni güldürse de içinde bulunduğumuz ciddi durumun ağırlığı ile eski halime dönmem çok sürmemiş oldu. "Ne, nereye kadar devam edecek Hera?" Çene kemiğimin uzantısını ısırmaya devam ederek yanağıma tırmandığında omuzlarına tutunarak bedenimi geriye yatırmasına izin verdim. "Ne olduğunu iyi biliyorsun, Efendi Ajax." Üzerime çıkmamaya özen göstererek uzandığında gözlerim doğrudan yukarıya, ela gözlerine dokunuyordu. Hala omuzlarında olan ellerimi boyun girintisine indirerek bir cevap vermesini beklerken o hiçbir şey olmamış gibi, sanki önemli bir durumun eşiğinde değilmişiz gibi beni öpmek için yüzünü eğmişti. "Sadece izin ver, Hera." Fısıltısını iki nefesimin arasına bırakarak uzun, biçimli ve kemikli parmaklarıyla saçlarımı alnımdan çekti. "Bana izin ver ki, kendimi toparlayabileyim." Gözlerini kapatıp sanki daha önce hiç tatmamış gibi dudaklarımın üzerine bir örtü gibi yaydığı dudaklarına karşılık vermek için harekete geçtiğimde parmaklarım benden izinsiz, refleksel bir hareketle saçlarının arasına karışmışlardı. Bu öylesine bir öpücük değildi, o beni daha önce hiç böylesine hassas vuruşlarla öpmemişti. Yanaklarından inerek çenesini kavrayan parmaklarım dokunduğu her yeri yakan bu adamın erkeksi tenini yeniden keşfederken boynumda soluklanışı dinledim gözlerim kapalı. Aldığı her nefes, verdiğim nefeslere karışıyor gibi uyumlu bir ritim içerisindeydi. Kapadığım gözlerimi usul usul aralayarak elbisemin altından bile belirmeye başlayan yuvarlaklığı kavrayışını seyrettim, mavi elbisemin kumaşı, elinin sıcaklığını anında hissetmeme sebep olacak kadar inceydi. Omzundan diğer yanıma düşen elimi kaldırıp onun elinin üzerine koyduğumda huzurla soluyuşunu duydum. "Sana izin veriyorum, Ajax. Hatta verdim de." Küçük, anlamsız bir nefes alıp dudaklarımı ıslattım. "Ancak evimizi özlüyorum, artık gerçek bir yaşama adım atmak istiyorum." Göğsüme yerleştirdiği başını kaldırıp gözlerime diktiğinde kararlı olduğumu anlaması adına göz bebeklerine konuştum. "Sen ve ben, gerçek bir yaşam ve çocuklarımız. Kendi evimiz, anlatabiliyor muyum?" Kısa bir an kararsızlıkla, ifade etmeye çalıştığı şeyler varmış gibi gözlerime baktıktan sonra gözlerini yukarıya dikti. "Lanet olsun." diye fısıldadı ansızın, bunun anlamının kazanmak üzere olduğumu belirtmesi ile zevk duyarken sıkıntıyla yanaklarını şişirerek soludu. "Pekala, sadece karnındaki için gelmeyi kabul ediyorum ancak, hiç kimseyle konuşmam." Tek kaşımı kaldırarak onu inceledim. "Karnımdaki için gelmeyi kabul ediyorsan, benim için de bir şey yapmalısın." Gözlerimi tehditkar bir tavırla gözleri arasında gezdirirken konuştum. "Eğer yalnızca benimle konuşmayı kabul edersen, anlaşmış oluruz." Başını iki yana sallayarak net bir "Ah!" sesi çıkardı. "Sen delisin." Yeniden yanıma uzanarak yan döndüğünde gülümseyen yüzümle gözlerinin içine odaklandım, mutluluğumu görsün istiyordum, görsün ve eğer beni gerçekten seviyorsa, değer veriyorsa bunun için çabalasın istiyordum.

"Deli değilim, sadece hamileyim."

the mask | zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin