Uyuyordu, huzur dolu bir uyku olmasa dahi uyuyor olması içimi rahatlatıyordu. Karaborsacı Jackson'dan aldığım hatırı sayılır bir miktar ile gereken tüm ilaçları ve pansuman malzemelerini temin edip vakit kaybetmeden geri dönmüştüm. Ben dönene kadar uyanmamış olması işimi gören yegane şeydi, eğer gittiğimi anlasaydı geri dönmeyeceğimi düşünürdü ve ben bunun olmasını hiç istemiyordum. Bir şekilde ona bağlanmışken uzak durmak imkansız gibi bir şeydi.
Soğuktan pembeleşen ellerimi ateşe tutup ısınmalarını sağlarken çıkardığı ses ile bakışlarım onun olduğu yöne kaydı, birkaç saat önce yaptığım pansumanı sızdırıyor olmalıydı ki göğsünden karnına sızan ince bir kan çizgisi görünüyordu. Yerimden kalkarak yeni pansuman hazırlamak için mutfağa gittiğimde ansızın adımı haykırması dikkatimden kaçmamıştı.
"Hera!"
Adımı bir kez daha bağırdığında yanına yaklaştım ancak bunun sadece kabus benzeri bir şey olduğu aşikardı, kapalı gözleriyle adımı söylemesinin hiçbir gerçekçi yanı yoktu bu yüzden biraz da hayal kırıklığına uğrayarak yeniden mutfağa döndüm ve hazırladığım malzemelerle yatağa yanaştım. Bütün yüzü ocak soğuğuna rağmen ter içinde kalmıştı, moraran dudaklarını elimdeki bez ile ıslattıktan sonra aynı bezle terini sildim ve dikkatlice pansumanını temizlemek üzere kaldırdım. Yaranın olduğu kısım hemen hemen kapanmıştı ancak en alttaki küçük bir parça hala sızdırmaya devam ediyordu. Elimdeki ilacı dikkatlice yarasının çevresine yedirerek sürerken yüz ifadesini buruşturarak yarı baygın haliyle bile acı çektiğini anlatmaya çalıştı, onu teskin edercesine mırıldanarak konuştum. "Endişelenme, iyileşeceksin Maske." Elimdeki yeni ve temiz pansuman bezini yarasına kapatarak yolda gelirken denk geldiğim çınar yaprağını en üste kapattım, bu kesiklerin daha çabuk iyileşmesine yardım edecekti.
Onu bir süreliğine daha kendi haline bırakıp mutfakta kaynayan çorbanın altını kapattım, iyileşmek istiyorsa dediklerime harfi harfine uymak zorundaydı fakat bahsi geçen adam Maske'ydi. Asla beni dinlemezdi bu yüzden, hazır o baygınken fırsatı değerlendirerek bu anın tadını çıkarmaya çalıştım. Yatağın kendime ait kısmına tırmanıp uzandığımda başını hissetmiş gibi olduğum yöne yatırdı. Ona yaklaşmaya korkarak elimi uzattığımda sıcak nefesinin buğusu avuç içimi ısıtmıştı. Güçlükle yutkunarak başımı onun omzuna doğru kaydırdım, sıcaklığına sarılıp uyumak benim şimdiye dek hayalini en çok kurduğum şeyken bunu yapamıyor olmak kötü hissettiriyordu. Onunla çok daha farklı bir şekilde tanışmak ve hayatını değiştiren insan olmak istediğimi düşünmeden edemedim, belki de başka bir hayatta biz ikimiz mükemmel bir çift olabilirdik.
Ya da sadece aptal hayallerimle kendimi kandırıyordum.
Dikkatim yaklaşan at ve insan sesleriyle dağılınca başımı yataktan kaldırıp kapının arkasındaki gölgelere baktım. Bugün havada kar yoktu, açıktı ve gelenler bana yabancılık vermiyordu. En öndeki kasaba şerifi ve yardımcısını saymazsak arkadan gelenler amcam ve onun oğlu, kuzenim Derrick'ti. Kalp atışlarım hızlanırken hızlıca düşünüp çözüm üretme yoluna girmeye çalıştım, beni şu an alıp götürürlerse Maske'ye yardım edemez, onu hayatta tutamazdım. Oysaki ben, sonsuza dek onun yanında kalmak istiyordum. Bu yüzden biraz da yalanımın gerçek olması için boynumda taşıdığım anne ve babamın evlilik yüzüklerini sırasıyla onunkine sonra da kendi parmağıma geçirdim. Bu olayları lehime çevirecek yegane silahımdı ve doğru kullanmam gerekiyordu.
Ahşap verandada onların adımlarını duymak istemediğim için erken davranarak kapıyı açtım ve tanıdığım dört kişinin arkasına takılan bir kısım halktan insanı hızlıca süzdüm, gerginliğimi belli etmemem gerekirken her dakika artıyor olması sinirlerimi bozuyordu. "Hera Ramona?" Şerif Butcher adımı söylediğinde ona başımı sallayarak baktım, arkasında duran amcam bana yaklaşarak ıslak gözleriyle kollarını açtığında onu gerçekten özlemenin de verdiği hisle kucağına sığındım. Sahi, kaç ay olmuştu?
"Seni almaya geldik." Amcam titreyen sesiyle konuşurken yutkunduğumu görmesini istemediğimden ona sarılıyor gibi yaptım ancak düşününce bu daha çok dikkat çekmekten başka bir şeye yaramazdı. Kendime gelmeye çalışıp boğazımı temizledim ve ona anlamamış gibi baktım. "Almaya mı geldiniz? Niçin?" Amcam şaşkınlığa uğrayarak gözlerini kuruladı ve oğluyla kısa bir an bakıştı. Şerif bir kenarda müdahale etmeden olayları izlerken Derrick gözlerimi yakalamak istercesine yüzüme bakıyordu. Amcam duraksayarak kolumu yakaladığında yutkundum, bana soracağı şeyleri düşünmek dahi istemiyordum ancak kaçamazdım da. Beni kulübenin yan tarafındaki boşluğa çekerek fısıldadı. "Hera, bu adam seni burada zorla mı tutuyor kızım?"
Başımı söylediğiyle hızlıca iki yana salladım, elimden geldiğinde göz teması kurmam gerekiyordu ve başarıyordum da. O beni zorla tutsak etmemişti, ben onu sevdiğim için buradaydım. "Hayır amca, beni zorla tutmuyor." Bana inanmıyor gibi başını iki yana sallayarak dudaklarını ıslattı, şimdi gelecek olan sorusu esas utanma sebebim olacaktı ve ben duymak istemiyordum. "Yoksa sana sahip mi oldu?" Gözlerinin içine bakmayı sürdürürken şerifin tok sesi konuşmamızı böldü.
"Bay Petrovic, bırakın soruları ben sorayım." Yanımıza doğru bir adım atarak amcamın bıraktığı boşluğu doldurdu ve herkesin duyabileceği bir sesle sordu. "Bayan Petrovic, sizin bu evde zorla tutulduğunuz doğru mu?" Kollarını göğsünde birleştiren yapılı ve kilolu şerifin yüzünü inceleyerek kendimden emin bir sesle konuştum. "Hayır efendim, ben burada kendi isteğimle kalıyorum." Bunu duymayı beklemeyen Derrick verandadan aşağıya inerek adımlarıyla karın üzerinde ayak izlerini bıraktı, şerif bana bir kez daha dönerek ikinci bir soru yönelttiğinde elinde bana ait bir kimlik tutuyordu. "Kaç yaşındasınız, Bayan Petrovic?" Derin bir nefes alarak bu kabusun sonlanmasını diledim, bir an önce onun yanına dönmek istiyordum. "On yedi, efendim." Başını tatmin olmuşcasına sallayarak kimliğimi bana uzattı ve bir adım geri çekilerek son defa konuştu. "Sizi rahatsız ettiğimiz için üzgünüm, lütfen bütün bunları olmamış sayın." Kibar bir gülümsemeyle onu anladığımı belirtirken amcam şerifin koluna yapışarak bir şeyler söyledi, duyduğum son sözler yine şerif Butcher'a aitti. "Üzgünüm ancak kız reşit, hiçbir şey yapamam efendim."
Amcam ve Derrick sinirli ve istediklerini alamadıkları yüzünden oluşan hayal kırıklıklarıyla enimizden uzaklaştığında derin bir nefes alarak içeriye girdim, sırtımı yarısı kırık olan kapıya yaslayıp ikinci bir nefes aldığımda duyduğum her an kalbimi çarptıran sesiyle konuştu.
"Seni almaya geldiler, öyle değil mi?" Yarasını tutarak doğrulmaya çalışan bedenini tekrar yatırarak yatağın ucuna oturdum. "Evet, ama onlara gelmek istemediğimi söyledim." Ayaklarının dibine ittiği örtüyü üşümemesi için üzerine çekerken ilk defa hiç şaşmadan, direkt olarak gözlerime bakıyordu. Boğazındaki yumrunun hareketiyle yutkunduğunu anladım. "Sana o çakıyı verdiğimde kalbime saplayıp işimi bitirebilirdin, ancak yapmadın. Az önce seni almak için gelen ailenle arkana bile bakmadan gidebilirdin ama sen kalmayı seçtin." Onu dinlemeyip örtüsünü düzelten elimi yakalayarak beni üzerine düşürdüğünde gözlerimiz buluştu, göğsünden kalkmaya çalıştıysam da göz temasını kesmeden beni üzerinde tutmayı sürdürdü. O kadar çok yakındık ki, dudaklarımızın birbirlerine değmesi an meselesiydi ancak bu olmadı, kendime son anda hakim olarak üzerinden kalktığımda bana, "Her şeyi duydum!" dediğinde dudaklarımın arasındaki şeyin çıkmasına engel olamadım.
"Gidebilirdim ancak gitmedim, evet. Çünkü seni seviyorum!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mask | zm
FanfictionHerkes yüzündeki Maske'ye binlerce efsane uyduruyordu ancak kimse gerçeği bilmiyordu. Benim dışımda.