Bölüm-2

725 49 9
                                    

"Hayat; iman ve cihad"

Evet yetmiyordu sadece iman etmek...imanı, cihad ederek taçlandırmak lazımdı. Müslüman olup, namaz kılıp, oruç tutarak hayatı geçirmek yetmezdi. O yüzden bugünün yoğun dersleri bitiminde soluğu yine derneğinde almıştı.

Erbakan hocanın "Müslümanlık namaz kılmak, Kur'an okumak, tespih çekmekten ibaret olsaydı Eyyub El-Ensari'nin İstanbul'da ne işi vardı?" sözüyle memleketinde okumak yerine, Almanya'ya gelmemiş miydi? Ülkesinde nasıl çalıştıysa burada da canla başla çalışacaktı, Hakkın hakimiyeti için. Hatta daha fazla çalışması lazımdı. Burada insanlar İslamiyet'i bile bilmiyordu. Allah'a inanmayıp sapkın bir dine kapılıp gitmişlerdi. Yaratıcılarının da bir çocuğu olabileceğini inanıyordu.(haşa)

Almanya'ya gittiği ilk günler de sandığından daha vahim bir durumun olduğunu görmüştü. Evet..Akif'in burada daha çok çalışması gerekiyordu.İlk olarak küçük bir mekan ayarladı burada tanıştığı Mısırlı Hüseyin ve Afyonlu İbrahim ile beraber.. İslami değerleri tanıma ve koruma amacıyla bir araya gelmiş "sevgi ve kardeşlik" teminatı veren resmi olmayan bir dernekti burası. Zamanla da aralarına birçok yeni kardeşleri katılmıştı. Hatta hidayete ermelerine vesile oldukları da birçok arkadaşları olmuştu bile...
Bölümü çok ağırdı; çizimler, projeler, sunumlar...bu sene daha da çok çalışması lazımdı. Özellikle bugünkü mesleki dersinin projesi onun bu sene baya vaktini alacağına benziyordu. Bir de herkesten daha çok çalışması lazımdı. Grup arkadaşı hanım kardeşinin de hakkına girmemesi gerekirdi. Büyük ihtimalle o da bin bir emekle okuyan, ailesinin büyük ümitlerle mezun olacağı günü bekleyen hanım kardeşiydi.
Zihninde yoğunlaşan bu yükümlülükle evine girdi. Ev arkadaşlarıyla yemeğini yedikten sonra akşam vaktinin girdiğini telefonundaki bir uygulama hatırlattı ve telefonunda ezan okunmaya başladı. Dışarda ezan sesinden son birkaç yıldır mahrumdu. Ancak telefonundan kayıtlı bir sesi namaz vakitlerinde dinleyebiliyordu.

Ezansız topraklarda bir avuç Allah'a inanmış insanlarla birlikteydi sadece. Türkiye'deyken bu kadar farketmemişti ezanın kıymetini.

Oysa ne değerliymiş Allahuekber! sesinin semâlarda dağılması..ne ağırmış telefonlarda hapsolması..
Ülkesinde insanlar namaz kılmayanı bile ezan okunduğunda müziği kısar, sesini alçaltır, ezanı dinlerdi. Burada Allah'ın varlığından ve birliğinden haberdar bile değillerdi.

Akşam namazına nafile ibadet olan evvabin namazını da ekleyerek seccadesini kaldırdı. Farz namazlarına nafile ibadetler eklenmeliydi..eklensin ki müminler hâyırda birbirleriyle yarışmış olsun. Takva derecelerini arttırmış olsunlar.

Biraz olsun günün yorgunluğunu atmış oldu. Artık biraz da ders çalışma vaktiydi.

Resul-u Ekrem (as) in dediği gibi
2 günü birbirine eşit olan ziyandaydı. Biraz siyer ve fıkıh çalıştı. Kısa notlar aldı.

Bilgisayarını açtı. Çizim yapması gerekiyordu. Mail kutusunu açtı, maillerini kontrol etmek için. Genelde erkek kardeşiyle her gün mailleşip ailesi ile ilgili haberdar olurdu. Kendi sıhhatinden ailesine bilgi verirdi. Ancak bu sefer farklı bir mail daha vardı. Açtığında farketti ki, grup arkadaşı olan Devrim'e aitti.
Daha mailin ilk kelimelerini okurken tüm bedeni buz kesti. Grup arkadaşı Türk olduğundan dolayı müslüman olduğunu da sandığı hanım, meğer Müslüman değilmiş. Hatta İslam'dan bihaber, yalan yanlış bilgiler edinip müslümanları çok farklı tanımıştı.

Ne fark eder ki kendisi de ve diğer tüm müslümanlar da kadın düşmanı, diktatör, geçimsiz, kötü insanlardı onun için. Böyle düşünmesine biraz da kendi sebep olmamış mıydı? Bugünkü  tavrı böyle düşünmesine itmiş olamaz mıydı?

Kendini haramdan korumaya çalışırken bir insanı İslam'dan soğutmuştu farkında olmadan!

Kendini grup arkadaşına cevap vermek mecburiyetinde hissetti. Kafasını toparlayamıyordu. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. Tek bildiği bugün yanlış yapmıştı ve onu düzeltmesi lazımdı.
Karmakarışık zihniyle mailini yazmaya başladı.

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
Selam hidayete tabii olanların üzerine olsun...
Mailinizi büyük bir teessürle okumuş bulunmaktayım Devrim hanım. Sizi bu düşüncelere ittiğim için sizden özür dilerim.
Allah Kur'an'da da ifade ettiği gibi insanları bir çift olarak yani dişi ve erkekten yaratmıştır. Üstünlüğün ise ne bir cinsiyetle ne bir ırk ya da din ile gerçekleşemeyeceğini ifade etmiştir. İnsanların birbirine olan üstünlüğü ancak takva ile olur. Yani İslamiyet'te kadınlar cinsiyetlerinden dolayı bir adım geride olmaz. Hatta değişik konumlarından dolayı da (annelik, eşinin kendisinden razı olan hayırlı eş gibi) şimdiden kadınları cennetle müjdelemiştir. Bu yüzden İslam da , İslamiyeti kabul etmiş olan Müslümanlar da kadınları sizin söylediğiniz gibi ikinci sınıf insan olarak görmez.

Benim bugünkü davranışım ise; Ben âcizane olarak yaşamım boyunca haramlardan kaçınmaya çalışan, ömrünü Allah'ın kurallarının yeryüzünde hakimiyet kılması için uğraşan birisiyim. Bugünkü tavrımda bu yüzden sizin gözünüzde yanlış anlaşıldı. Bir erkeğin mahremi olmayan bir kadınla konuşması, görüşmesi caiz değildir yani uygun değildir. Proje kapsamında uzun bir süre beraber çalışıp sizinle iletişimde olacaktık. Dersi geçmek için dinimden taviz vermeyi uygun görmedim. Hocaya itiraz ettiğimde de okulu bitirememe riskini alacaktım. Verdiğim kararla hem sizi mahrum etmeyeceğim hem de inançlarımın kurallarını çiğnememiş olacağım. Size şimdiden söz veriyorum ki Allah'ın izniyle bu sene en özverili olarak çalışacağım proje, sizinle olan ortak proje olacaktır.
İnşaallah  hocanın tatmin olacağı şekilde bitirip, projeden yüksek bir not almanız için çalışacağım. Vesselam."

DEVRİM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin