Bölüm-10

340 37 2
                                    

Ders bitmişti. Sınıf yavaş yavaş dağılmaya başladı. Devrim ise ders arası yaşadıklarını hala üstünden atamamıştı. Bu sefer yanına gitmemekte kararlıydı. "Ne kadar soğuk birisi, tüm günüm kesin çok sıkıcı geçecek" diye düşünürken, yanına gelen biriyle düşüncelerinden sıyrılıverdi.

-Devrim hanım müsadenizle sizi biraz bekletmek zorundayım. Öğle namazının vakti girdi onu edâ etmem lazım.

Yanına gelen Akif'miş meğer...Tam ne söylediğini anlamasa da bekletilecek olduğunu anlamıştı.

-Sorun değil, ben kafeteryadayım o zaman, dedi.

Akif hızlıca sınıftan çıkıp aşağı bodrum katına doğru inmeye başladı. Aşağı katta,okulun da bilgisi dahilinde küçük bir mescit hazırlamışlardı. Küçüktü ama sayıları az olunca yetiyordu onlara. Yan odayı da hanım kardeşleri için hazırlamışlardı. Akif mescide girdi.

Abdestini aldı ve öğle namazını kıldı. Selam verdikten sonra dua etti. İslam ümmeti için,ailesi için, kendisi için dualar etti.

Sonra aklına Devrim geldi. Bu sefer ağzından daha içten gelen cümleler dökülüverdi. "Rabbim ona hidayet nasip eyle. Onu İslam'dan soğutacak bir davranıştan Sana sığınırım. İslam'ı sevdirecek, gönlünü ısındıracak vesileler nasip eyle Rabbim. Beni de nefsimin şerrinden koru, şeytanın vesveselerinden Sana sığınırım. Amin"

Yukarı kata çıktığında Devrim kafeteryada sandvicini bitirmiş, sigarasını içiyordu. Öğünlerine, beslenmesine hep dikkat ederdi Devrim. Ancak alkol ve sigarayı aşırı tükettiği için sağlıklı beslendiği söylenemezdi.

Akif'i görünce bitmemiş sigarasını yarıda söndürerek ayağa kalktı. Eşyalarını topladı.

-Beklettiğim için özür dilerim, dedi Akif.

- Sorun değil, ben de böylece öğle yemeğimi yemiş oldum. Gidebiliriz artık, diye cevap verdi Devrim. Sesi bu sefer daha sevecen geliyordu. Sigara sinirlerini gevşetmiş olmalıydı.

Okuldan çıktılar. Durağa doğru yürümeye başladılar. Bir gariplik hissediyordu Devrim, sanki beraber aynı yere gitmiyorlarmış gibi özenle yanında yürümüyordu Akif. Yanına geldikçe, biraz hızlandırıyordu adımlarını, hafifçe Devrim'in önüne geçiyordu her seferinde. "Gerçekten bu adam çok garip birisi, yanında gitmeyeyim diye bunu yapıyor, ne saçma bir çaba!" neyse ki bu sefer düşüncelerini kontrol edebilmişti, dışa vurmamış Akif duymamıştı. Ama rahatsız olduğu çok barizdi. Akif'in ise durumu ondan farksız değildi. Gergin olduğu her halinden okunuyordu.

İkisi de bu günün nasıl geçeceğini merak etmekten kendilerini alamıyordu. Sahi ne yapacaklardı bugün? Nereye gidiyorlardı?

- İlk olarak nereye gidiyoruz Akif bey? diye sordu Devrim merakına yenilerek.

- Size de verdiğim gibi listeye birkaç isim ekledim. Adreslerini bulabildiklerimize bakar, fotoğraflarını çektikten sonra ortak bir karara bağlarız.

- Peki ama o listedekiler hep İslami yerler. Neden dini bir yer olacak proje çalışmamız?Daha sosyal bir yardımlaşmayla ilgili bir seçenek yok?

- Elbette böyle düşünmekte haklısınız Devrim hanım. Ancak inanın bu yapacağımız çalışma da burada yaşayan müslümanlar için çok faydalı olacaktır. Hem bu listedeki yerler sosyal proje olarak neden sayılmasın? Hatta sizin istediğiniz gibi seçeneklerle fazlaca liste çıkabilirdi. Biz yapmasak başka bir mimarlık projesinde gündeme gelme ihtimali çok yüksek olurdu. Ancak İslami tarihi yerleri bulmak hem çok güç hem de üzerinde çalışacak birilerini bulmak zor.  Ben buraya yabancı bir ülke göreyim, dilimi , kültürümü geliştireyim gibi basit hedeflerle gelmedim. İslam'a hizmet için, Allah için burada elimdeki imkanları değerlendirerek yorulmaya, koşturmaya geldim. O yüzden önüme çıkan her imkanı bu yolda değerlendirmeliyim.

Yine kendinden çok uzakta olan kelimeleri seçip,onları özenle sıralamıştı sanki. Cümlelerin ağırlığında eziliyordu Devrim.

Nasıl bir aşktı bu? Bu aşk olmalıydı, bir insan bir şeye kendini nasıl bu kadar adayabilirdi. Her attığı adımı inandığı görüşlerle yoğurup ona göre atmak, hayranlık vericiydi. Gerçekten hayranlık mı uyandırıyordu ondaki davasına olan bu bağlılık, azim, sadakat? Evet bu filozof filan olmalıydı, düşüncelerine gönülden inanmış, inandığı değerlere sahip çıkabilen birisiydi.

Tartışmaya girmek istemedi. Ne kadar içinden gelmese de onun bu denli istemesi inadını kırmıştı. Hem Devrim özgürlüğü desteklerdi. Madem İslam'ı kabul etmişler onlara saygı duyup, inanç özgürlüğü için sosyal bir proje olarak görebilirdi bunu. Kabul ederek;

-Tamam Akif bey. Benim için sorun değil. İslami bir proje yapabiliriz. Ben de elimden gelen her desteği vermeye hazırım, diyerek Akif'e ortaklık mesajı amaçlı, boş bulunarak elini uzattı.
Akif sendeledi. Beklemediği bir durumla karşılamıştı. Şimdi tekrar başa dönecekti. Devrim tekrar surat asacak, kırılacaktı. Kırılmasın diye elini mi uzatmalıydı peki? Tabi ki öyle bir şey yapmayacaktı.
Gözlerini yere indirerek;

- Kabul etmenizden dolayı çok teşekkür ederim Devrim hanım. Ancak özürlerimi ileterek elinizi sıkamayacağımı söylemek zorundayım. Bir erkeğin mahremi olmadığı bir hanıma dokunması haramdır İslam'da. O sebeple bu size karşı şahsi bir davranışım değil, kesinlikle öyle algılamayın.

Devrim boş bulunarak yaptığı hareketten utanç duymaya başladı.

"Bilerek yapıyormuşum gibi oluyor, elimi sıkmayacağını çok net bir şekilde tahmin edebilirdim. Yanlış yaptın Devrim. Yine küçüldün gözünde" içindeki sesleri durduramıyordu. Gerçekten pişman olmuştu.

- Ben çok özür dilerim dedi, kendi bile zor duymuştu cümlesini.

- Estağfirullah, sizi bilmediğiniz şeylerden suçlayamam.
Otobüs gelmişti cümlesini bitirirken...devam etti sözlerine.

-Bu arada gideceğimiz yerin otobüsü geldi. Altona'ya gideceğiz ilk olarak. Orada Osmanlının yaptırdığı bir tarihi camii varmış. Onu incelemek istiyorum. Hala yerinde ise hasar durumlarına bakmakta fayda var.

- Olur siz bilirsiniz Akif bey, dedi Devrim.

Beraber otobüse bindiler. Farklı koltuklara oturdular. Bu sefer şaşırmamıştı Devrim. Artık biraz da olsa tahmin etmeye başlamıştı Akif'in davranışlarını. Ona doğru baktı. Yine bir kitap açıp okumaya başlamıştı Akif. Kendisi de romanını eline aldı. Yolda romanını okuyarak zihnini onunla meşgul edebilirdi. Ama bir türlü kitabın içine giremedi. Telefonunu alıp onunla oyalanmaya devam etti. Haberler ne kadar da sıkıcıydı öyle. Hızlıca manşetlerini geçmeye başladı.

Haber okumaktan hoşlandığı söylenemezdi. Bir manşet dikkatini çekmişti.

"Müslüman olduğu düşünülen bir genç canlı bomba olup 20 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu!"

Bu haber de neydi böyle? Hemen açıp içeriğini okumaya başladı. Bir okulun yanındaki parkta özellikle anne ve çocukların yaralandığı bir terördü bu. Sebep olan bir müslüman. Kıyafetlerinden ve sakalından müslüman olduğuna kanıt getirmişlerdi. Tüm bedenini elektrik çarpmış gibi irkildi. Hain teröristler! dedi.

Devrim çok  sinirlenmişti. Nasıl bir din böyle? Ona inananları birer terörist yapıyordu! Aklı almıyordu.
Akif'in ayağa kalktığını gördü. İnecekleri yere gelmişlerdi bile. Hışımla ayağa kalktı. Otobüsten indi.

Akif yine neye kızdığını anlayamaya çalışıyordu. Sorup sormama konusunda tereddütte iken Devrim zaten açmıştı ağzını.

- Hain teröristler!! Pis caniler! Nasıl masumlara kıyabiliyorsunuz? Sizin vicdanınız yok mu? Niçin hep kan istiyorsunuz?

Devrimin bağırışları bitmek bilmiyordu. Elinden gelse Akif'i boğacaktı. Nefretle bakıyordu gözleri.

DEVRİM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin