Bölüm-30

200 25 5
                                    

Devrim o günden sonra Fatıma teyzeye sık sık ziyarete geldi. Her gelişinde saatlerce süren sohbetleri Devrim'in İslam'a olan bakışını değiştirdi. Aklına takılanları, kafasındaki şüpheleri Fatıma teyze ile paylaşıp ondan yardım aldı.

Akif gibi, artık o da seviyordu kadını. Annesi gibi görmeye başlamıştı. Onunlayken vaktin nasıl geçtiğini bilmiyordu. Ondan ayrıldığında da küçük bir not defterine aklına takılanları yazıp, onunla buluştuğunda teker teker soruyordu.

Bir de kitapçı Salih amcası vardı Devrim'in. Gün aşırı, bazen her gün kitabevine gidip bir sürü kitaplar alırdı. Bazen de merak ettiği bir kitabı orada Salih amcasıyla beraber okur, istişare edip evine tekrar gelirdi.

Devrim'in yaklaşık bir ayı kitaplar arasında, Fatıma teyzesinin dizinin dibinde, Salih amcasının muhabbetleriyle geçmişti.

••••

Melek ise Devrim'le buluştuğu günü ne kadar unutmaya çalışsa da o günün her anını zihninden çıkaramıyordu.

Üstelik Devrim'e zaman geçtikçe hak vermeye başlamıştı. Türkiye'deyken din konusu gündemine bu kadar sık girmiyordu. Orada herkes müslümandı ve herkesin farklı farklı da olsa günahları, hataları oluyordu. Ona göre artık dini kimsenin  tam olarak yaşaması imkansızdı çünkü İslam çok eski zamanlarda kalmıştı. Devir değişmişti, hayat zorlaşmıştı, eskiden günah olan şeyler şimdi çok rahat çiğnenebilir olmuştu. Şu anki zaman bunu gerektiriyordu ona göre..bu yüzden de İslam'ın emirlerinden habersiz sadece Allah'a inandığını söylemekle ömrünü geçiriyordu.

Devrim'in ona yönelttiği soruları da kendisini ters köşe yapmak için sorduğunu sanmıştı. Herkesin basit şeyleri bilip gerisini araştırmaya ihtiyacı olmayacağını düşünüyordu.

"İslam'ın şartı 5tir" diye biliyordu ama içeriğini, mana anlamını pek irdelememişti.
O günden sonra ister istemez bunlar gündemine girivermişti. Müslüman olduğunu diliyle söylediği halde neden başkasına inandıramadığı, ona ağır gelmişti açıkçası. Aslında kimseye bir şey söylemeden hali ve tavrı ile çevresi pekâla onun müslüman olduğunu bilebilirdi. Bu da öyle imkansız birşey olmayıp, birkaç davranışıyla ispatlaması mümkündü.

En başta tesettüre girmesiyle, bu sorun kökten çözülebilirdi. Yani açık saçık giyinmeden dininin emrettiği gibi kapanarak..ama bu nasıl olacaktı? Başını mı kapatacaktı yani Melek? Yıllardır ailesiyle " azıcık kapalı giyin, günah, giyimini değiştir" uyarılarına kulak asmışken; hatta ailesi Almanya'ya gidişine çok endişeli bakmışken karşılarına tesettürlü Melek olarak mı çıkacaktı?

Buna nasıl cesaret edecekti? Ailesi bu duruma şaşıracaktı ama çok sevinecekti. Ya arkadaşları? Onu o haliyle kabullenebilecekler miydi? Hakkında ne diyeceklerdi?

Aklına sayısız sorular gelip bunların arasında kayboluyordu. Melek kapanmayı bu kadar ciddi ciddi düşündüğüne bile şaşırıyordu. Ama madem müslümandı, madem inandığı bir din vardı; o halde şartlarına, kurallarına uyacaktı. Allah'a inanırken, onun emirlerini es geçmek, hatta yapmadığında karşılaşacağı sorunları bile bile umursamamak ahmakçaydı aslında. Bunca seneyi de bu ahmaklık içinde geçirmişti. Artık inanışında net olmalıydı. Dininin kurallarına uyarak yaşayacaktı. Sonucunda arkadaşları onu dışlayacak da olsa, hocaları okulda onunla uğraşacak da olsa inancından ödün vermeyecekti.

Melek bir iki kıyafetle bu kararlılığının ilk adımını attı. Artık tesettürlü bir Melek vardı. Öyle tunik şal yapmayarak, tesettürün özünü bozmayıp örtünmenin hakkını verecekti. Tüm makyaj malzemelerine, ojelerine, parfümlerine de elveda dedi. Artık onlara da ihtiyacı olmayacaktı.

Evet..şuan ki görüntüsüyle kimseye bir şey demesine gerek kalmamıştı. Her haliyle bir müslüman hanım olduğu anlaşılıyordu. Ancak elbette ki başını kapatmasıyla  dinini yaşantısına sokmamıştı. O kuru ezbere bildiği İslam'ın şartlarını tek tek hayatına geçirmeliydi.

Abdest alıp namaza başladı. Her vakte karşı ayrı bir titizlik gösteriyor, namazlarını kaçırmıyordu artık.

Tüm bunları Türkiye'de uygulamak ne kadar kolaydı aslında. Müslüman bir ülkede Allah'a inanan insanların arasında inancını yaşaması elbette daha kolay olacaktı. Ezan sesini dinleyerek kılınan namazın tadı başka olurdu elbet. Kıyafet bulmak daha kolaydı, tesettürlü dışarda gezmek buradaki gibi dikkat da çekmeyecekti tabi.

Ama Melek Türkiye'de olsa bu kadar inançlarına ters hareket ettiğini farketmeyebilirdi. Arkadaşları büyük olasılıkla aklını karıştıracak, eski yaşantısını normal görecekti yine.

O kadar mutluydu ki Almanya'da olduğuna! Türkiye'deyken sahip olduğu nimetleri burada farketmiş oldu. İslam'ın ne kadar güzel bir din olduğunu onu yaşamaya başlayınca farketti.

Aslında tüm bunları yaşamasına vesile olan Devrim'e eski kızgınlığı gitmiş; ona karşı kocaman bir sevgi ve minnet duygusu yer aldı.

DEVRİM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin