Bölüm-3

560 44 2
                                    

"Boşluğun çıkmazı"

Devrim gün içerisinde yaşadıklarını zihninden atıp rahatlayamamıştı. Çok fazla İslam hakkında bilgisi olmadığı doğruydu. Araştırıp, öğrenmeye de şimdiye kadar hiç ihtiyaç duymamıştı. Aslında diğer dinler hakkında da fazla bir araştırma yaptığı söylenemezdi. Annesi hristiyandı babası ise müslüman...ama ikisinde de yaşamında şimdiye kadar din bakımından bir farklılık görmemişti. Annesinin kiliseye uğradığı yoktu, babasının ise camiye...iki dine ait kutsal kitabın da evde olup olmadığından şüpheliydi. Babasının "eğer dinlerimizin gerektirdiği gibi yaşasaydık annenle evlenmemiz biraz imkansıza dönüşecekti" dediğini hatırlıyordu.

Annesi ve babasının aşklarını Kassel'de bilmeyen yoktu herhalde. Birbirlerine olan sevgileri her yıl daha da katlanan bu aşıklara hayranlık duyardı ve de bu aşka engel olacak şeyin din olması, Devrim'in dinlere olan samimiyetini daha çocuk yaşlardayken bitirmesine yetmişti bile. Birbirini seven insanların kavuşmasına tanrı neden engel olsun ki? Neden insanların istemedikleri şeyleri zorla yaptıracak kurallar koysun? Yapmayınca da cezalandırsın? Bir çocuğu, annesinin herhangi bir isteğini yapması karşılığında, onu ödüllendirmesi gibi birşeydi bu,onun gözünde.

Tabii bunlardan önce tanrının varlığına emin miydi onu da bilmiyordu. Varsa da niçin değişik dinler ve dinlere göre değişen liderleri ve kuralları vardı? Her birinin anlayışına göre o gruptaki insanlar cennete, diğer gruptaki insanlar ise cehenneme, yani cezalandırılmaya gidecekti.

İnsanları gruplayan herşeye karşıydı Devrim. Bir müslümana da bir hristiyana da hatta bir ateiste de aynı mesafedeydi. Tüm insanları seviyordu. Hiç bir şekilde de gruplandırıp, sınıflandırmayı doğru bulmuyordu. Biraz da reenkarnasyona inanıyordu içten içe. Belki bir önceki yaşamında çekik gözlü köpek yiyen bir çinli olarak yaşamış olabilirdi. Belki de bir sonraki yaşamını afrikada zenci bir kabilede yiyecek ve su arayarak geçirecekti. Niçin şu anki durumundan dolayı diğer ırkları küçümsesin veya yüceltsin ki?

Felsefeyle aslında fazla bir ilgisi yoktu. Tarihi sevmez ama edebiyata, şiirlere karşı özel bir zaafı vardı. Dostluğu, aşkı, sevmeyi seviyordu. Yaşadığı günlerin hepsinden de zevk alarak, istediği gibi yaşamak istiyordu.

Akif'in bugünkü davranışı onun bu düşüncelerini tekrar alevlendirse de, telefonun çalmasıyla irkilerek kendine geldi. Çahan arıyordu... Birkaç aydır birlikte olduğu Türk asıllı aynı üniversitede okuyan sevgilisi.
Çahan üniversitenin en tanınan, havalı populer bir genciydi. Annesi Türktü ama şuan annesiyle babası birlikte yaşamıyordu. Birbirlerinden kopuk bir aile hayatları vardı. Fazlasıyla zengindi. Maddi imkanları sebebiyle de çok fazla etrafında insan olan, yakışıklı birisiydi. Devrim onunla olan birlikteliğiyle artık okulda daha çok tanınan biri haline gelmişti. Her gün farklı bir grup arkadaşla değişik, lüks mekanlarda çılgınca eğleniyorlardı.
Yine bir yerlerde eğlenmeye çağırıyor olmalıydı. Tahmini doğru çıkmıştı. Archie diye bir arkadaşının yeni birlikteliğini kutlamak için sahildeki lüks eğlence merkezine davet ediyordu. İşte aradığı buydu. Az önceki zihnini dolduran şeylerden sıyrılıp istediği gibi eğlenebilecek ve gününü mutlu olarak bitirebilecekti.
Geçenlerde aldığı gece mavisi, derin dekolteli, mini elbisesini üzerine geçirdi. Makyajını da tamamlandıktan sonra sevgilisinin bahsettiği yerdeydi.
Yüksek sesli müzikler eşliğinde dilediği gibi dans etmeye başladı, Çahanla birlikte. Sınırsız içki servisinden de faydalanmamak olmazdı. Sabahın ilk ışıklarına kadar geceyi orada geçirdiler. Devrim'in keyfine diyecek yoktu artık. Aklında ne Akif kalmıştı ne de proje. Eve kendini zorla attı.
Gün ortalarında ise güçlükle uyandı. Midesi ve başı onu fena halde zorluyordu.

"Galiba dün çok fazla içmişim. Bugünü zor geçirecek gibiyim. Midem çok kötü."dedi kendi kendine... Bu kadar içecek ne vardı ki? Neyi kutlamıştı? Dün çok mutluydu evet ama ya bugün? Dünün cezasını bugün fazlasıyla çekecekti.
Okula gidecek hali yoktu. Çahan'a baktı, hala uyuyordu. Anlaşılan o da dünün faturasını bugün fazla fazla ödeyecekti.

Bilgisayarını aldı, birkaç film seçip hoşuna giden bir filmi izlemeye karar verdi. Mail kutusundaki yeni mesaj bildirimi dikkatini çekmişti. Bir maili vardı. Kimden geldiğini merak edip açtı.
Mail Akif'ten gelmişti. Hani onu kadın diye istemeyen grup arkadaşı...
Yazdığı cevabı merakla okumaya başladı.
Okuduğu her kelimede tüm hücrelerinin irkildiğini hissetti. Kalbi hızlıca attı. Vicdanınla birşeylerin ters gittiğini, maili okurken sebepsizce huzur bulduğunu hissetti.
Cevaba daha çok sinirleneceğini düşünürken aslında grup arkadaşının yazdıkları onu çok rahatlatmıştı.
Gerçekten İslam, Akif'in dediği gibi bir din miydi? Kadın olduğu için onu küçümsememiş sadece inandığı şeylerden ödün vermek mi istememişti? Ama neydi ödün vermeyeceği şey? Evet... Mailinde birşeyler yazmış, kendini açıklamaya çalışmıştı ama çok da birşey anlamamıştı. Mail Türkçe yazıldığı için değildi bu anlamama sebebi. Hatta Devrim çok iyi Türkçe konuşabiliyordu. Babası edebiyat öğretmenliği yapıyordu ve en hassas olduğu şey ana diliydi. Evde çoğu zaman Türkçe konuşurlardı. Annesi bile Alman olmasına rağmen rahatlıkla bir Türkle derdini anlatacak, onunla akıcı bir şekilde sohbet edecek kadar Türkçe biliyordu. Ama Akif'in mailinde anlamadığı şeyler vardı. Bir din nasıl hoşgörülü olabilirdi? Dinini anlatmaya, yaşamaya bir insan nasıl kendini adayabilirdi? Bu projenin ağır geçeceğini Devrim de biliyordu. Akif 2 kişilik ağır çalışmayı nasıl tek başına üstlenmeyi göze almıştı? Anlamıyordu... Babası da müslümandı ama ağzından Akif'in kullandığı kelimelerden tek bir kelimesi dahi çıkmamıştı şimdiye kadar. İkisinin de aynı İslam'dan bahsettiklerinden emin değildi artık.

DEVRİM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin