Bölüm 37

211 20 5
                                    




" Beyaz hüzün, sessiz duâ, dünde kalıp yarına uzanamamak;

ölüm..yokluğa bürünmek değil, sonsuzluğa uyanmanın sırrı "



Albert yaşlı gözleriyle arkadaşının son yolculuğundaydı. Sonsuzluğa doğru gidişini izliyordu.

Hayat ne kadar kısaydı. O yapacaklarını planlarken hayat da ona planlar hazırlamıştı. Zamansız, hazırlıksız gelmişti.. Yaşasaydı yapmak istediği ne çok şey vardı.İslamiyet'i öğrenmek istediğini biliyordu. Kim bilir kendisinin cesaret edemediği Müslümanlığı o kabul edecekti. Ama ömrü yetememişti.

Hayat 1 kere yaşanacaktı. Herkes bir gün mutlaka ölecekti. Yaşadıklarımız, yaptıklarımız kalacaktı bizimle sadece.

Albert hüzünle cenazeyi izlerken zihni dostuyla yaşadığı son günle meşguldü. Onu çok özleyecekti. Cenazede Alric'in ailesi, akrabaları, tanıdıkları, arkadaşları vardı.

Birisi Albert'ın omzuna dokundu. Albert yavaşça dokunan ele doğru kafasını kaldırdı. Karşısında Akif vardı. Hüzünlüydü, yüzü kederliydi.

- Başın sağ olsun Albert. Başımıza gelen her şeyde sabırlı ve güçlü olmalıyız. Bu zor zamanlarında yanında olmayı isterim.

Albert'ın dolan gözlerinden yaşlar düşmeye başladı. Akif'e minnetle bakıp sarıldı.

-Kimsem kalmadı Akif. kardeşim gibi hissettiğim iki dostum vardı. İkisi de hayatımda yoklar artık. Yalnızım.

-Albert sen yalnız değilsin. Rabbin hep seninle beraber. Alric için dua etmelisin. O yok olmadı sadece buradaki imtihanı bitti.

Albert çaresiz gözlerle baktı;

- O programdan çok etkilenmişti. İslamiyeti merak ediyordu. Araştırıyordu. Ama zamanı yetmedi.

-Albert,  Rabbimiz her birimize  belli bir ömür biçmiş, imtihana tabii tutmuştur. Bizler, bize verilen bu vakti en verimli şekilde kullanmalıyız. Arkadaşına belki verilen süre yetmemiş gibi görülüyor olabilir ama biz Alric'in Rabbi'ne nasıl gittiğini bilemeyiz.


Albert ile Akif dertleşirken cenazeye Devrim geldi. Yanında annesi de vardı. Yorgun, bitkin bir hali vardı ama güçlü duruyordu. Müslüman olmadan önce böyle bir şey yaşasaydı bu kadar güçlü olur muydu bilmiyordu Albert.. İslamiyet gerçekten teslimiyeti öğretiyordu insana. Güçlü olmayı, yaşadıklarıyla nasıl baş edebileceğini öğretiyordu.

Devrim annesiyle birlikte Albert'la Akif'in yanına doğru geldi. Durgun bir sesle;

-Başımız sağ olsun Albert. Alric'e dua etmeliyiz. Zor bir gündeyiz ama  Rabbimize teslim olmalıyız. Güçlü kalmamız gerekiyor.

-Teşekkür ederim dostum.

Devrim'in annesi Albert'a sarılıp;

-Albert sen de Alric de benim oğlum gibisiniz. Çok üzgünüm. Onu çok özleyeceğim. Kendini yalnız hissetme seni seven, seni merak eden bir çok dostun var.

Devrim, annesiyle Albert'ın yanından uzaklaşıp, Alric'in ailesinin yanına gitti.

*

Cenaze töreni bitti. İnsanlar yavaş yavaş dağılmaya başladı. Akif hala Albert'ın yanındaydı. Onu bu haliyle yalnız bırakmak istemiyordu. Devrim de onun Albert'la ilgilenmesini isterdi.

-Albert beraber bize gidelim mi?Kafan dağılır. Biraz konuşur, dertleşiriz.

Albert hafif bir tebessümü hüzünlü suratına yerleştirerek;

-Ben artık o eve gidemem. Evde beraber geçirdiğimiz sayısız anımız var. Onun yokluğunda ben tek başıma kalamam orada.

-Hissettiklerini anlayamıyorum. Sen nasıl istersen ben sana yardımcı olmaya hazırım. Hatta bizimle yaşayabilirsin, istediğin kadar; ev arkadaşımız olabilirsin. Seni aramızda görmek isteriz.

-Uzun süre kalmam sizin de düzeninizi bozar. Sadece yeni bir yer bulana kadar sizinle kalabilirim..

Albert sohbet etmekten çekindiği, kafasını karıştırmasından korktuğu kişiyle beraber mi yaşayacaktı? Nasıl Akif'in teklifini kabul etti kendisi de şaşırıyordu. Akif çok yardımsever, içten davranan sıcak biriydi. Ona ne kadar dostunu kaybetmesine sebep olduğu için kızsa da o da Akif'i sevmeye başlamışı.

Beraber Akif'in kaldığı eve gittiler. Albert, Hüseyin ile ibrahim'le tanışmıştı. Onlar da Akif gibi Müslümandılar. Evlerindeki huzur şimdiye kadar ki yaşamadığı bir yoğunluktaydı.

Farklı dinlerdeki farklı ırklardaki bu insanlarla aynı sofrada, aynı duyguları paylaşıyordu. Albert yalnızdı ama bu güzel insanlar sayesinde yalnızlığını hissetmiyordu.

Devrim'in Akif'le tanışması; İslam'ı öğrenebileceği iyi bir Müslümanla karşılaşmış olması harika bir şanstı. Bu şans Albert için de geçerli miydi bilmiyordu. Akif iyi bir insandı dinini de çok severek yaşıyordu, çok bağlıydı.

Albert kaldığı her gün Akif ve arkadaşlarının ne kadar yoğun bir programla zamanlarını geçirdiklerini gözlemliyordu. Sürekli İslam'ı anlatmakla enerjilerini harcıyordu. Albert'la da her gün özenle ilgileniyordu. İslam'la ilgili ufak da olsa bir konu açıp dine değinmeyi ihmal etmiyorlardı. İslam'ı sevdirmek için çok uğraşıyorlardı.

Yine bir gün akşam sohbetlerinde konu İslam'a geldi. Albert İslam hakkında konuşmaktan artık rahatsız olmuyordu. Hatta merakla onları dinliyordu.. Bu güzel 3 temiz insan İslam'ı çok güzel yaşıyordu. Ama İslamiyet çok fakir ülkelerin diniydi. Madem hak din İslam neden Allah inandığı kullarına zenginlik vermiyordu, neden Müslüman ülkeler sefalet içindeydi? Bunu çözemiyordu.

Kafasını karıştıran soruyu Akif'e sordu. Akif kafasındaki soruları gidermek için;

-Müslüman ülkeler İslam'ı yaşamıyor Albert. O yüzden bu haldeyiz. Allah bizim çalışmamızı, emek sarf etmemizi, dürüst ve ahlaklı olmamızı istiyor. Yani Kur'an ahlakıyla ahlaklanmamızı istiyor. Ama günümüzdeki Müslümanlar İslam'ın şart sunduğu ibadetleri yapmayıp, yasak olan şeyleri çok rahat yapar oldu. Müslüman olduğunu söyleyip İslam'a hiç uymayan şeyler yapıyor. İsimde kaldı Müslümanlığımız. Yaşantımızdan çıkardık. Sen herhangi bir İslam ülkesine gitsen buradan çok da farklı gelmeyecek sana. Müslümanca yaşamayı unuttuk. Rabbimiz de bize insanca yaşamayı nasip etmiyor. Dedi.

Albert boşluğa doğru bakarak Akif'in dediklerini ince ince düşündü. Akif çok haklıydı. Dini ona inanan insanlara göre ölçersen güzelliklerini göremezdin.
Öğrenmek için kutsal kitabını okumak, peygamberinin hayatını öğrenmek lazımdı.
Albert artık Akif'e daha rahat İslam'la ilgili sorular sormaya başlasa da İslam'ı kafasında tarttığını gizlemeye çalışıyordu. Gizlice kitaplıklarındaki kitapları okumaya başladı. Kur'an'ı Kerim'in Almanca mealini karıştırdı. Bir iki kitap daha karıştırdı. Sonra bir rafı bitirdi. Odasına tek tek kitaplıktaki kitapları misafir edip, onları yakından tanımaya başladı gizli gizli. Devrim'e kızarken kendisi İslami kitaplar okur olmuştu.

*
Devrim Alric'in cenazesinden sonra annesini Fatıma teyzeyle tanıştırdı. Biri öz annesiydi fakat Fatıma teyze de artık onun  annesi gibiydi. Hayatında en değer verdiği iki kadını buluşturmaktan çok mutluydu.

Fatıma teyze Devrim'in annesiyle çok içten davrandı. Annesi, Fatıma teyzeyi çok sevdi. Uzun uzun sohbet ettiler. Birbirlerine çabuk ısındılar.

Devrim'in de ısrarıyla annesi bir kaç gün onlarla birlikte kaldı. Birbirlerini de tanımış oldular. Devrim'in annesi içi rahat bir şekilde kızını Fatıma teyzeye emanet edebilmişti. Kızının Müslüman olması Müslüman bir kadınla yaşaması onun için sorun değildi. Hatta Müslümanların güzel insanlar olduğunu Fatıma teyzeyle farketmiş oldu.

DEVRİM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin