Multimedia'da dinleyeceğiniz şarkı olan, Sancak - Hoşça Kal bulunuyor. İyi okumalar!
*Zayn Malik*
Sürgülü kapıdan çıkan insanlara göz gezdirirken, onu aradım. Yoktu. Birazdan geleceği düşüncesi ile ellerimi ceplerime soktum. İnsanlar, geri gelişin heyecanı ve mutluluğu ile birbirlerine sarılıyorlardı. Oda bana sarılır mıydı? Sarılırdı. O kollarımda olmayı sevmişti her zaman. Tam o anda, telefonum titremeye başladı. Çıkartıp ekrana baktım ve Liam'ın aramasını cevapladım.
"Zayn neredesin?" dedi telaşla. Neydi bu telaşı? Oda almıştır geleceğinin haberini. Gab söylemiştir. Güldüm. "Hava alanındayım" birkaç saniye sonra sesi geldi. "Neden?" Gülümsedim. "Çünkü o geri geleceğini söyledi" dedim sabırsızca. Gülmeden edemiyordum. Geri gelecekti sonuçta. Onu özlemiştim. Kollarımı etrafına saracak, köprücük kemiğinden öpecektim. Fakat Liam, dünyamı kuran o cümleyi kurmaktan çekinmedi.
"Zayn o iki yıl önce öldü"
Telefon elimden kayıp yere düşerken bende yere çöktüm. O...ölmüştü. Liam haklıydı. Beni aramamıştı ki hiç. Ben öyle düşünüp, inanmıştım. Onu deli gibi özlemem buna neden olmuştu. Bana garip bakışlarını atan insanları umursamadan ayağa kalktım. Telefonu yerden aldım ve yürümeye başladım. Arabama bindim.Bir süre sonra mezarlıkta durdum. Ve aşağı indim. Kapıyı kapattım. Gecenin bu saatinde burasının boş olması işime geliyordu. Yürümeye başladım fakat bacaklarım benden habersiz, refleks olarak hareket ediyordu. Her gün buraya gelmeye alışmıştım.
Mezarının önünde durup kenarına oturdum. Toprağını avcumun içerisine alıp ufalayarak geri bırakırken, taşa bakıyordum.
Marie Russell
"Canımı acıtıyor isminin bu soğuk taşta yazması" kar taneleri, karanlığı umursamadan renklerini özgürlüğe kavuşturuyordu. "Bugün tam 2 yıl oldu sen gideli" burnumu çektim. Eğer burada olsaydı, kar yağarken asla dışarı çıkmama izin vermezdi hasta olurum diye. Yanımda getirdiğim atkıyı boynumdan çıkarttım. Ayağa kalkıp taşın yanına gittim. Yere otururken, atkıyı taşa sarıp bağladım.
"Orada üşüyor musun bilmiyorum, ne olur ne olmaz diye getirdim" hafif gülümsedim ama bu gülümseme hiçbir zaman canlı olmamıştı. Sadece o gülümsememi sevdiği için yapıyordum.
"Çok özlettin kendini küçük hanım" dedim hafif azarlar bir tonda. Buna karşılık bir kuşun çığlığını duymuştum. "Bitmek bilmeyen bir acı var içimde" toprağını okşadım. "Bir gün cehennemde veya cennette, kokunu içime çektiğimde bitecek bu acı" toprağına uzandım. Kar taneleri yüzüme geliyordu ama bunu umursamadım. Toprağına uzanmak, bacaklarına uzanmak gibi hissettiriyordu.
"Keşke gitmeseydin Marie" dedim iç çekerken. "Keşke o gülümsemeni bir kez daha görebilseydim, seni bir kez daha kollarımda hissedebilseydim. Oysa giderken, hayat öpücüğünü vermiştim" evet, bunu yapmıştım. Doktorlar onu kurtarmak için uğraşırken, ben onu öpmüştüm. Garipti, sondu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heart By Heart || Z.M
Fanfiction"Seninle ben, tutsak olan her şeye bağışlanan özgürlük gibiyiz Marie" © Tüm Hakları Saklıdır. | ©All Rights Reserved Bu siteden başka bir sitede yayınlanmamaktadır. Yayınlananlar kesinlikle çalıntıdır. Görürseniz lütfen bana bildirin.