30

1.1K 89 27
                                    

Multimedia'da ki müzik ile okuyabilirsiniz. Sezen Aksu - İki Gözüm.

Gab'e sarıldım. Ağlıyordu. Geri çekilip gözlerine baktım. "Hani New York'a gidecektin?" dedi hıçkırdıktan sonra. Gülümsedim. "Ufak bir karar değişikliği" ofladı. Arkasındaki Liam'a doğru ilerledim. Onada sarıldım. "Ona iyi bak Liam. Ve" duraksadım. Geri çekilip gülümsemeye çalıştı. Hiç kimse gidişimi kabullenemiyordu. "Her ikisinede iyi bakacağım" başımı salladım. Onun adını ağzıma almak, onun ile ilgili bir cümle kurmak zor geliyordu artık. Abime sarıldığımda, ağlamamak için dudağımı ısırdım.

"Kendine çok iyi bak Marie" derken sert sesi titremişti. Kollarımı sıkıp gözlerimi yumdum. "Sende abicim" Ona ilk defa kızgın değilken, abicim demiştim. Derin bir nefes alıp verirken geri çekildim. Louis'e ilerledim. Ellerimden tuttu. İkimizinde elleri soğuktu. Bulutlar, en temiz mücevherlerini yeryüzüne indiriyordu. Yinede bu temiz örtü, insanların kirli yüzlerini temizleyemiyordu.

"O sarı çiyanı yolacağım" dedi huysuz çocuklar gibi. Başını yere eğmiş, alt dudağını dışarı çıkartmış, kaşlarını hafif çatmıştı. Gülümseyerek kollarımı boynuna doladım. "Hamile bir bayan için bu düşüncelerin çok ahlaksız Tommo" omuzlarını silkti. "Kardeşimin canının yanmasıda çok ahlaksız" yutkundum. Beni kısa sürede kardeşleri olarak görmeye başlamışlardı. Onları çok seviyordum fakat gitmek zorundaydım. Herkese sarıldıktan sonra geri geri gittim. O gelmemişti. Zaten gelmemesi en iyisiydi çünkü onunla son konuşmamızı yapmıştık. Arabama bindim. Nefes alıp verirken, geride bırakacaklarımın cam kırıkları kalbime batıyordu. Anahtarı çevirip kontağı çalıştırdım. İlk defa bu kadar kararsızdım. Gaza basıp sokaktan çıktım. Gitmeden önce yapmak istediğim son bir şey vardı. Bunun uğruna, ana caddeye çıktım. Onunla zaman geçirdiğimiz yerlere gidip o anları ölümsüzleştirmek istiyordum.

İlk olarak, toplantıdan sonra gittiğimiz kafeye uğradım. Kafeden içeri girip o gün oturduğumuz masaya ilerledim. Paltomu üzerimden çıkartmadan koltuğa oturdum. Karşımda bana merakla bakan, dikkatle hareketlerimi izleyen, gömleğinin kollarını kıvırıp mürekkepli kollarını sergileyen ve gökyüzündeki tüm yıldızları, bir gülüşüyle yeryüzüne indiren bir adam yoktu. Gözyaşlarımı geri göndermek amacıyla başımı yukarı kaldırdım. Hava o gün yağmurluydu, bugün karlı.

"Hoş geldiniz, ne istersiniz?" Yutkundum. "Filtre kahve" başını salladı ve gülümseyerek yanımdan ayrıldı. İçimdeki yangını bu soğuk hava söndüremiyordu. Öyle bir boşluktaydımki, onsuzluğun her saniyesi daha çok çekilmeme neden oluyordu. O cidden hayatımın merkezine oturmuştu. Onun yörüngesine girmiş zavallı bir kitleydim sadece. Şimdi, bir çocuğu olacaktı. Bir eşi, bir ailesi olacaktı. 23 yaşında olan fakat kalbinde 5 yaşındaki bir çocuğu taşıyan o adam, büyüyordu. Canımı acıtan tek nokta ise, büyürken benimle olmayacağıydı. Onu büyütmeyi, bir şeyler öğretmeyi isterdim. Çok isterdim.

"Abin kıskanç mıdır?" Kahvemden bir yudum aldım. "Ne açıdan?" Dudaklarını yalayıp ayağa kalktı. Gözlerim onu takip etti. Paltomu ve çantamı kenara iterek sandalyeye oturdu. Kollarını, sandalyenin koluna yaslayarak yüzünü bana yaklaştırdı. Nefesini suratımda hissediyordum ve bu sağlığım açısından sorun teşkil ediyordu. Gülümsedi.

"Senden feci derecede etkilendim Marie ve abin kıskanç ise, kıskançlık duygularını ameliyatla aldırmak istiyorum"

***

Gıcırdayan kapıyı aralayıp onun özel yerine girdim. Gözyaşlarım buraya girdiğim anda yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı. Burası bizim için en özel yerdi çünkü. Burada ilk kez birlikte uyumuş, ilk kez yıldızları izlemiştik. Şiir gibi konuşmuştu o akşam. Korunmasız kalbimi, cezbedici sözlerinden kurtaramamıştım. Zaten kurtarmak istememiştim. Koltuğa oturup etrafı süzdüm buğulu gözlerimle.

Heart By Heart || Z.MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin