2 hafta sonra...
Mine, gözlerini kendi evinde açtıktan sonra sıkıntıyla geri kapattı. Umut olmadan uyandığı hiçbir sabaha gözlerini açmak istemiyordu ki...
Haftalar önce Reşat tutuklandığında Arat, Mine'yi söz verdiği gibi eve geri getirmişti. Umut, her ne kadar bunu istemese de ilerisi için kısa bir süre buna katlanmak zorunda olduğunu biliyordu. Elbet Mine'nin yanından ayrılmayacağı günler de gelecekti ancak kızın gelecekte huzurunun eksik olmaması için şimdilik babasını ikna etmeyi beklemekten başka seçenekleri yoktu. Bunun ne kadar zor olacağındansa bahsetmeye gerek bile yoktu.
Genç kız, tuttuğu nefesini öfkeyle geri bırakıp yatağı terk ettikten sonra ağır adımlarla lavaboya girdi.
Birkaç hafta öncesine kadar başında bir bela olsa da en azından Umut yanındaydı ancak şimdi adamın yüzünü doğru düzgün göremiyordu bile.
Mine, ıslak yüzünü kuruladıktan sonra odaya geri döndüğünde telefonunun çaldığını duyunca adımlarını hızlandırıp komodinin üzerindeki telefona ulaştı.
Arayan elbette Umut'tu. Genç kız yüzüne yansıyan mutlulukla gülümserken telefonu açıp kulağına yasladı.
"Sevgilim!"
Mine, huzurun sesini içini hapsederken gözlerini kapatıp adamın kokusunu içine çekmeyi bekledi ancak bu elbette gerçekleşmedi. Genç kız, yüzündeki hayal kırıklığının sesine yansımasına izin vermeden gözlerini araladı.
"Günaydın, özledim seni."
"Günaydın. Demek beni özledin?" Mine, Umut'un kendisini göremeyeceğini bildiği hâlde başını olumlu yönde salladı. "O zaman hazırlan, seni kaçırıyorum."
"Nasıl?" diye sordu Mine, pencereden dışarıdaki koruma ordusuna bakarak.
"Soru sormak yok, İzmir'e gidiyoruz. Çantanı ona göre hazırla."
Genç kız, ne cevap vereceğini bilemeden etrafına bakınırken Umut, çoktan telefonu kapatmıştı. Mine, kısa bir süre bocalasa da hemen kendini toparlayıp dolabın üzerindeki küçük bavulu yatağın üzerine koydu. Fazla oyalanmamaya çalışarak üzerini giyinip mevsime uygun birkaç kıyafeti ve ihtiyaç duyabileceği diğer eşyaları da bavula yerleştirdiğinde odasının kapısı çalınmaya başlamıştı.
Genç kız, bir an için bavulu saklamayı düşünse de abisini sesini duyunca, "Gelebilirsin." demekle yetindi.
Tayfun, içeri girer girmez ilk iş olarak yatağın üzerindeki bavula kısa bir bakış attı.
"Hayırdı ufaklık, kaçıyor musun yoksa?"
"Şey... Abi ben-"
"Tamam, tamam çırpınma boşuna. Haberim var benim. Umut seni bekliyor, hazırsan çıkalım."
Mine, şaşkın bir ifadeyle abisine bakarken, "Hazırım da babam nasıl izin verdi?" diye sordu.
Bu sorduğu soruya Mine bile şaşkındı aslında. Sadece birkaç ay öncesine kadar istemediği zaman eve gelmeyen kız şimdi babasından izin alma peşindeydi.
"Benimle birlikte kısa bir iş seyahatine çıkacağını sanıyor."
"Sen de bizimle mi geliyorsun?"
"Niye, gelmemi istemez misin?" Mine, sessiz kalırken Tayfun geniş bir kahkaha attı. "İşim gücüm var benim küçük cadı. Senin peşinde dolaşamam."
Genç kız, buna üzüldüğünü pek söyleyemeyecekti, açıkçası abisinin kendi peşinde koşmasından ziyade biraz Sema'yla ilgilenmesini istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Deli Bir Aşk || Berna Aslıhan [Aşkın Sen Hâli-2]
Romance"Söylüyorum size aşk diye bir şey yok!" Umut masadaki rakı bardağını bir kez daha havaya kaldırmadan kurmuştu bu cümlesini. Kurmaya kurmuştu da birkaç saat sonra başına geleceklerden habersizdi. "Siktir lan! Aşk diye bir şey var! Yoksa bu adam ne...