Mine gözlerini yavaş yavaş aralarken bedenindeki ağırlığa bir anlam yüklemeye çalıştı.
Karabasan falan mı çökmüştü üstüne? Ancak karabasan için fazla huzurlu bir his değil miydi bu hissettiği?
Kollarına dolanan elleri fark edince aceleci davranmadan başını çevirebildiği kadar arkasına çevirdi.
Ancak manzara değişmemişti. Umut, bariz bir sahiplenme duygusuyla kollarını kızın vücuduna sarmış ve olabildiğince kendine çekmişti.
Mine, adamın kollarını kendinden uzaklaştıracağı sırada kalbinde farklı bir huzurun varlığını hissetti. Neydi bunun adı? Tıpkı yağan yağmurdan sonra etrafa yayılan toprak kokusunu içine çekmek kadar huzur dolu bir histi. Bu huzurun sanırım başka bir tanımı olamazdı.
Umut'u kendinden uzaklaştırmaktan vazgeçip kollarının arasında yüzünü adama döndürdü.
Biçimli kaşları, buğday rengi teni... Kirpikleri öylesine güzel görünüyordu ki, kız bir an için kendine engel olamayıp elini yavaşça havaya kaldırdı. Ürkek bir hamleyle adamın kirpiklerine dokunurken yüzünde yeni yeni çıkmaya yüz tutmuş sakalları kızın bileğine değince bu kez ellerini sakallarının ve elmacık kemiklerinin üzerinde gezdirdi.
İçindeki bu Umut'a dokunma hissine bir türlü engel olamıyordu. Ona karşı kendisini her zaman frenlemişti. Çünkü biliyordu ki, bu adama bir kez kapılırsa üzülürdü.
Ama her zaman onu engelleyen bu duygular şu an Mine'yi Umut'tan uzak tutmaya yetmiyordu. Hele ki böylesine yakınında, nefesini teninde hissederken ondan uzak durmak bir hayli zordu. Gözlerini adamın yüzünden bir an olsun ayırmadan uzunca bir süre izledi. Sonradan bu yaptığına pişman olacak olsa da bu kez kendini frenlememeyi tercih ederek başını Umut'un göğsüne yaslayıp tekrar gözlerini kapattı.
***
Güneş saatler sonra kendini belli etmek istercesine yükselirken Umut, yüzüne yansıyan ışıktan rahatsız olup başını diğer yana çevirdi. Henüz uyanmak için çok erkendi ancak saniyeler sonra öten horoz ona burada günlerin erken başladığını bir kez daha hatırlatmıştı. Gözlerini memnuniyetsiz bir ifadeyle aralarken genzine dolan leylak kokusuyla kalp atışlarının hızlandığını hissetti.
Bu koku nasıl oluyor da bu kadar yakınından gelebiliyordu ki? Aslında bu sorunun cevabı gün gibi ortadaydı. Umut, göğsündeki ağırlığa anlam vermek istercesine başını hafifçe kaldırdığında karşısında gördüğü manzaraya belki de hayatında ilk kez şahit oluyordu. Mine, sadece kollarını adamın beline sarmakla kalmamış aynı zamanda başını da tam kalbinin üzerine yaslamıştı. Yüzündeki huzurlu ifade ise Umut'u iyice şaşırtmıştı. Şu an şaşırması gereken tek şey bununla sınırlı da değildi.
İlk kez güne gözlerini bu şekilde aralamıştı ancak işin ilginç olan yanıysa adamın hissettiği bu garip histi. Sanki kızın yeri kalbinin tam da üstüymüş gibi garip bir aitlik hissi içini sarmıştı. Aslında orası her zaman Mine'yi beklemişti de ona ihanet olmasın diye başka kadınları kabul etmemiş gibiydi. Umut, kollarını kızın bedenine dolamış olduğunu fark edince ise ikinci şoku yaşadı. Bu sabah olanlar ona fazla gelmişti. Gözlerini kızın buğday sarısı saçlarında gezdirirken günlerdir hissettiği karnındaki o dalgalanma yine oluştu.
Neden hâlâ kendisini geri çekmemişti ki? Bu fikri nedense şiddetle reddediyordu. Eğer kıpırdayacak olursa Mine uyanabilirdi. Tabii Mine'nin uyanacak ve uykusunun bölünecek olmasını neden umursadığıysa onun için muammaydı. Zaten Mine'yle tanıştığı günden beri hayatı buyunca hiç tatmadığı hislerle tanışmıştı. Her birinin ne anlama geldiğini çözmeye çalışsa herhâlde bir günün yirmi dört saati yetmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Deli Bir Aşk || Berna Aslıhan [Aşkın Sen Hâli-2]
Romance"Söylüyorum size aşk diye bir şey yok!" Umut masadaki rakı bardağını bir kez daha havaya kaldırmadan kurmuştu bu cümlesini. Kurmaya kurmuştu da birkaç saat sonra başına geleceklerden habersizdi. "Siktir lan! Aşk diye bir şey var! Yoksa bu adam ne...