On yedi gün, dokuz saat yirmi altı dakika...
Günler acımasızca birbirini kovalıyordu ancak Mine geri dönmüyordu. Ardında bıraktığı enkaza bir kez bile dönüp bakmamıştı. O gittiğinden beriyse Umut sadece onsuz geçen her bir dakikaya lanet ediyordu.
Genç adam, elini merdivenin tırabzanına yaslarken hüzünlü gözlerle yukarı baktı. Kendi odasına girmek istemiyordu. Ne zaman içeri adımını atsa önce olanlar gözlerinde canlanıyor sonra da kalbine derin bir sızı saplanıyordu.
Günler geçtikçe kızın evi saran kokusu da yok olmuştu zaten.
Umut, merdivenin iki basamağını çıktıktan sonra ani bir kararla vazgeçip önündeki basamağa oturdu.
Yine gözleri buğulanmıştı. Son zamanlarda artık sarhoş olmak da kâr etmiyordu. Zira bünyesi alkole fazlaca alışınca bedeni de uyuşmamaya başlamıştı.
Genç adam, başını iki elinin arasına hapsettikten sonra gözlerini sıkıca yumdu. Şu an istediği tek şey Mine'nin kendisine geldiği o geceye geri dönmekti.
Eğer kızın bakışlarındaki hüznü doğru anlamlandırabilmiş olsaydı belki de şu an bu durumda olmazdı. O gece Mine'yi durdurup neden bunu yapmak istediğini sormalıydı. Ya da daha da ileri gidip ilan-ı aşk etmeliydi.
Ben sadece bedenini değil tüm varlığınla seni istiyorum demeliydi. İçinden geçenleri cümlelere dökmüş olsaydı bunca zaman onsuz kalmayacaktı.
Umut, saçlarını yolmak istercesine çekiştirirken derin bir of çekti. Azra da Mine'nin yerini öğrenememişti. Tayfun bir türlü inadından vazgeçmiyordu. Artık yapacak bir şey kalmamıştı. Umut, gerekirse Tayfun'un önünde diz çökecek yine de kızın yerini öğrenecekti.
Son on gündür bakmadığı yer kalmamıştı. Hatta Marmaris'te kaldıkları oteli bile arayıp Mine Arsan adına bir giriş yapılıp yapılmadığını sormuştu ancak hiçbir sonuç elde edememişti.
Çaresiz gözlerle etrafına bakındıktan sonra kenardaki tırabzandan destek alarak tekrar ayağa kalktı. Gün doğumuna sadece birkaç saat kalmıştı ancak son günlerdeki ruh hâli adamın uyumasına izin vermiyordu. Attığı her bir adım sanki geri gitmek iste de Umut bu defa durmadı.
Merdivenleri bitirdikten sonra bitkin bir hâlde odasına girdi. Karşısındaki yatak bakışlarına takılırken yine yutkunamadığını hissetti. Kısa bir süre nefesi boğazında takılı kaldı ancak bu defa vazgeçmedi.
Bu yatakta yatmaktan daha ne kadar kaçacaktı ki? Bir haftadır neredeyse eve bile doğru düzgün uğramamıştı. Her gece Servet'in yerine gidiyor sızana kadar da içiyordu. Sonra zaten ya Arat'ın evinde açıyordu gözlerini ya Buğra'nın ya da Barış'ın evinde...
Şikâyetçi de değildi bu durumdan. Eve gelmeye bir türlü cesaret etmemişti. Ancak uzun zamandan sonra yeniden eve girince sanki Mine'nin varlığını hisseder gibi olmuştu.
Kapıyı araladığı ilk an kızın hayali görüntüsü dolaşmaya başlamıştı evin içinde. Sanki aradan seneler geçmiş, her şey yoluna girmiş hatta Mine ve Umut evlenmişti. Kız, elindeki tabakları masaya dizlikten sonra aşk dolu bir ifadeyle koşup kocasının kollarına sığınmıştı.
Tabii bu görüntüler sadece bir hayalden ve rüyadan ibaretti. Yoksa ne Mine geri dönmüştü ne de Umut'u affetmişti.
Genç adam, gözlerinden akan bir damla yaşı umursamadan başını yastığına koyup gözlerini yumdu. Sanki gözlerini kapattığı an Mine'yle geçirdiği son gece canlandı zihninde. Kızın o masum hâlleri gözlerinin önüne gelirken Umut hızla araladı gözlerini. Bu böyle olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Deli Bir Aşk || Berna Aslıhan [Aşkın Sen Hâli-2]
Romance"Söylüyorum size aşk diye bir şey yok!" Umut masadaki rakı bardağını bir kez daha havaya kaldırmadan kurmuştu bu cümlesini. Kurmaya kurmuştu da birkaç saat sonra başına geleceklerden habersizdi. "Siktir lan! Aşk diye bir şey var! Yoksa bu adam ne...