Gün ışığı usulca içeri süzülürken huzurla uyuyan iki âşık daha da sıkı sarıldı birbirine. Umut, başını kızın boyun girintisine yaslarken leylak kokusunu derince soludu içine. Dün gece son derece huzurlu sonuçlanmasına rağmen Mine, uyurken son derece huzursuzdu. Birkaç kez çığlık atarak uyanmış her defasında da korkudan ağlamıştı.
Aslında Mine, bu evde kalmaya başladığı günden beri neredeyse her gecesi böyle geçiyordu ve Umut adı gibi emindi ki, o adamın elinden kurtulduğundan beri geceleri bu tarz kâbuslar görüyordu. O adamı eline geçirdiği zaman sırf Mine'nin uyurken attığı çığlıkların intikamı için bile yaşatmayacaktı onu.
Mine, uyandığını belli edercesine adamın kolları arasında kıpırdanırken yüzüne sakin bir tebessüm yer edindi. Her sabah onunla uyanmaya öylesine alışmıştı ki, eve dönmeyi hiç istemiyordu. Umut, kızın mavi harelerinin aralandığını görünce derhal aklından geçenleri bir kenara bırakıp gözlerini kapattı. Mine'nin her sabah yapmayı alışkanlık hâline getirdiği küçük aşk oyunlarını seviyordu ve bu sabah da tıpkı diğer sabahlar olduğu gibi onun kendisini uyandırmasına izin verecekti.
Genç kız, yüzünü adama döndükten sonra elini usulca havaya kaldırıp, yeni yeni çıkmaya başlayan sakallarını okşadı.
Umut, yüzündeki ipeksi dokunuşu hissettiğinde gözlerini aralamadan gülümsedi.
"Beni her sabah böyle uyandıracak mısın?"
"Ömrümün sonuna kadar..."
Adam, kızın elini tutup dudaklarına bastırdı. "Seni bir saniye bile gözümün önünden ayırmak istemiyorum."
"Ben buradayım, hiçbir yere gitmeye niyetim yok."
Umut, kızı kolundan kavrayıp göğsüne çektikten sonra saçlarını okşadı. Onunla saatlerce bu şekilde durabilirdi ancak bir yandan da akıp gitmekte olan bir hayat vardı. Kısacası çalışması gerekiyordu.
"Acıkmadın mı?"
"Aslında acıktım ama kalp atışlarını dinlemek çok huzur veriyor. Kalkmak istemiyorum."
Umut, dudaklarını kızın buğday sarısı saçlarına bastırdı.
"Ben de kalkmak istemiyorum ama çalışmam lazım."
Genç kız, yüzünü asarken yavaşça yattığı yerden kalktı.
"Peki, sen duşa gir. Ben de kahvaltı hazırlayayım."
Mine yataktan kalkmak üzereyken Umut, son anda kızı kolundan kavrayıp üstüne çekti. Kızın saçları adamın yüzüne düşerken dudakları birbirinden kısa bir mesafe uzaklıktaydı. "Asma güzel yüzünü, bundan sonra bütün sabahlar bizim." Umut, küçük bir dokunuşla kızı öptü.
"Tamam, surat asmıyorum. Hadi bırak beni, karnım acıktı."
Genç adam, kızı belinden kavrarken, kendisiyle beraber ayağa kalkmasına izin verdi.
Mine, mavi harelerini adama çevirdi.
"Kahve?"
"Tabii ki de..."
"Duştan çıkana kadar hazır olur."
Mine, mutfağa girer girmez ilk iş olarak kahve makinasına yöneldi. Sabah sabah bu zift gibi şeyi nasıl içebildiğini gerçekten anlamıyordu. Kokusu bile genzinin yanmasına yetiyordu.
Espresso bardağını makinadan alıp yüzünü buruşturdu.
"O kadar acı ki, makine bile acıyıp yarıya kadar dolduruyor."
![](https://img.wattpad.com/cover/62810407-288-k137129.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Deli Bir Aşk || Berna Aslıhan [Aşkın Sen Hâli-2]
Romansa"Söylüyorum size aşk diye bir şey yok!" Umut masadaki rakı bardağını bir kez daha havaya kaldırmadan kurmuştu bu cümlesini. Kurmaya kurmuştu da birkaç saat sonra başına geleceklerden habersizdi. "Siktir lan! Aşk diye bir şey var! Yoksa bu adam ne...