36. Bölüm Portakallı Kek

19.3K 1.1K 95
                                    

Medya: Ela

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Medya: Ela

Bir insanı en çok mutlu edicek şey eve geldiğinizde kapıyı size açıcak birinin olmasıydı. Hele birde benim gibi taa Azerbeycan'dan geliyorsanız. İnsan birilerinin kapıyı açmasını kucağını açıp sıkı sıkı sana sarılmasını özlüyordu.

"Evim evim güzel evim. " Elimdeki valizi bildiğiniz fırlatıp yüzümü astım . Şu hayatta en nefret ettiğim şey eve anahtarla girmekti. Işıkları karanlık bir eve adımlamak. Duyduğum tek ses kendi nefes sesim olduğunda ürküyorum elimde değildi. Yalnız kalmaya alışkın bir insan değildim.

Bunca zaman yanımda her daim Özgür olmuşdu . Umarım bundan sonrada olurdu. "Televizyon, radyo artık ne varsa ses çıkaran açmam lazım."

Kıyafetlerimi dahi çıkarmadan direk üçlü koltuğa yayıldım. Televizyonda daha önce hiç görmediğim bir dizi  vardı . Entrika tavan heran birileri birilerinin çocuğu çıkabilirdi. Tokatlar uzun uzun bakışmalar bol aldatmalı aşklar. "Bunlara babamın hayat hikayesini verelim. Valla reyting rekorları kırar. Sevgi'dende iyi kötü kadın olur. Ferhunde yanında melek kalır."

Bakın bu haldeyken bile espiri yapıyordum. Özgür mesaide ne zamandır görüşmedik, özlemişdim. Üstelik ona anlatmam gereken çok şey vardı ama ulaşamıyordum. Esin zaten vatan kurtaran silahşördü. Sanırsın kansere tedavi arıyordu. Bu kadar işlolik olunmazki. Anıl ile aramız limoniydi bildiğiniz üzere. Ulaşabildiğim ulaşanileceğim tek kişi Faruk'tu. Onuda ben çağırmak istemiyordum. Çocuğu iyice ofisboy yapmıştım zaten. Onu getir bunu götür

"Böyle giderse keçileri kaçıracağım. " Tavanı izlemek bildiğiniz hobi olmuştu  bende. Daha birkaç gün önce Anıl Azerbeycan'a gittiğinde fark ettim. Bir insan kımıldamadan konuşmadan hareket etmeden ondört onbeş saat durabiliyordu. Bir raddeden sonra kaba etleriniz ağrımaya başlıyordu. Yapıcak birşey yoktu . "Hareket berekettir. "

Yattığım yerden fırlayıp ellerimi birbirine sürtüm. Hadi biraz farklı şeyler deneyelim. Uç noktada çılgınlıklar yapalım. "Mesela kek yapabilirim. "

Kendimden emin miydim? Hayır? Kitle imha silahı olabilir miydi? Evet? Vazgeçecek miydim? Hiç sanmıyorum.

Mutfağa yönelip buzdolabının kapağını açtım. Keke dair bildiğim tek şey Nil karaibrahimgil şarkısında ki ipuçlarından ibaretti. "Üç yumurta az portakal dilimi. Biliyordum  işte ben bu işi."

Ne kadar beceriksiz olursanız olun. İnternet diye birşey vardı. İnsanlar küçücük telefondan ne bilgilere ulaşıyorlardı. Ben bir kek yapamazsam yuhdu bana yahu.

Bulduğum ilk tarifi uygulamaya koyuldum. Bu işler şans meselesiydi. Hangisinin daha iyi olduğunu eleştirecek sorgulayacak seviyede değildim. Şu raddede tariflerin hepsi birer masterpiece birer sanat eseriydi. Şapka çıkarıp ev hanımlarının önünde saygıyla eğiliyordum. Her gün sofraya en az üç çeşit yemek koymayı nasıl beceriyorlardı. Benim aklım almıyordu yani. Eskiden bir ay içerisinde iki kez sofraya aynı şey geldiğinde mızmızlanırdım ben. Şimdi bir bakıyorumda çalışanlar çok çekmişti. Ne kadar farklı şey yapılabilirdi  ki? Doğanın kanunu belliydi, kullanılacak malzemeler kısıtlıydı.

Taş Kalpli Barbie ( Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin