2. Bölüm Notre Dame'ın Kamburu

53.1K 2.4K 218
                                    

Medya: Özgür ( Zehra)

"Nefes almayı unutma, bir iki üç, derin derin nefes al." Kaldırımın köşesinde nefes nefese bir şekilde oturmuş kendi kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Aldığım kahve için taksi paramı feda etmiş eve yürüyerek gelmek zorunda kalmıştım. Üstelik kahveden küçük bir yudum almayı bile beceremeden yere dökmüştüm.

Önümden geçen bisikletli gence bakıp kocaman bir yuh çektim.Yürüdüğüm birkaç kilometre yol boyunca zerre yorulmamış olmama rağmen yarısını zar zor tırmandığım yokuş yüzünden kendimden geçmek üzereydim. Öyle çok hantal bir kız değildim ama bu yokuş adamı katil edecek cinstendi. Üstelik eve gitmek için başka bir yolda yoktu. Ben sırf bu yokuşu tırmanmamak adına evimi değiştirmeye karar vermişken insanlar kendi rızalarıyla üstelik bisikletle buradan çıkıyorlardı.

"Hadi bakalım Ela.Ne kaldı ki geriye?" Oturduğum yerden kalkıp ardımda kalan yola baktım. Yarısı sayılmasa da üçte birini geride bırakmıştım. "Afferim be bana."

Attığım her adım bana ter olarak dönerken olabildiğince hızlı bir şekilde evime ulaşmak istiyordum. Gün boyunca işe kabul edilmek için uğraşıp durmuştum. Sabahın köründe kalkmış saçımı başımı herşeyimi hazırlamıştım. Ne için? Bir hiç uğruna. İşi alamadığım yetmiyormuş gibi birde berbat bir süprizle karşılaşmıştım.

Beni hatırlamamıştı. Anıl Bulut beni tanımamıştı. İnanması güç olsa da bir zamanlar imkansız olan şeylerin günün birinde mümkün olabileceğini gözlerimle görmüş oldum. Gerçi bulunduğum durum düşünülürse bir şeylerin imkansız olduğunu düşündüğüm için salak olmalıydım, değil mi? Babasının biricik Barbie'si, bakkala bile özel şöförüyle korumalarla giden Ela Kaya eşek öldüren yokuşunu tırmanırken Notre Dame'ın Kamburu'na dönmüştü. Bundan birkaç sene önce bakkal kelimesini bildiğimi bile sanmıyorum.

Apartmanın önüne geldiğimde mutluluktan gözlerim yaşarmaya başlamıştı. Tamam öyle yüksek gişeli dram içerikli filmlerde ki gibi kaybettiğim çocuğuma yada öldü sandığım sevgilime kavuşmamış olabilirdim. Ama yatağım ve pijamalarım beni bekliyorlardı. Bundan daha güzel bir kavuşma anı olabilir mi? Cennetin fanileştirilmilş hali eve gelmekti.

Gıcırdayan demir kapıyı açıp yavaşça içeriye girdim. Oturduğumuz daire önden birinci kat olsada arkadan bahçe katıydı. Oturduğumuz diyorum çünkü bu kutu gibi evde üç kız birlikte kalıyorduk. Üniversiteden arkadaşım Özgür ve Esin ile birlikte üç yıldır aynı eve sıkışmaya çalışıyorduk.Esin evin sıradan bir Türk ailesi için yeterince büyük olduğunu söylese de benim için kibrit kutusundan farksızdı. Eski evimin kıyafet odasının bile bundan büyük olduğu düşünülürse başta alışmakta ne kadar zorlandığımı tahmin edebilirdiniz.

"Hayır Asiye teyze, o müzik bizden gelmiyordu."

Kulağıma ulaşan tiz sesle gülümsemeye başladım. Özgür yine yan dairede oturan Oklavalı Asiye ile kavga ediyordu. Her ne kadar Asiye cadısı tam bir baş belası olsa da, söz konusu Özgür olunca ona bile acıyordum doğrusu. Bir dokun bin ah işit, bir kelime söyle onuyla karşılaş. Özgür ile kavga edince kazanmak neredeyse imkansızdı. Öyle anlarda öyle kapak sözler söylerdi ki onun karşısında kendinizi kıpkırmızı bir suratla yeri kazarken bulurdunuz.

"Hayır eve gelen misafirimiz de yoktu. Senin ocakta yemeğin fırında böreğin yok mu? Bütün gece oturup bizi mi izliyorsun Asiyem?"

Eve girmek yerine bahçeye Özgür'ün yanına yöneldim. " Ben geldim." Rakibiyle didişen Özgür bana döndü. Baştan aşağıya beni süzdü. Açık kalan ağzı ve şaşkın bakışları durumumun tahmin ettiğimden daha dağınık olduğunun habercisiydi.

Taş Kalpli Barbie ( Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin