Anıl'ın Bakış Açısı...
Elindekinin değerini kaybetmeden anlamazmış insan oğlu. Belkide bu yüzden melekler insanlara küçük oyunlar oynar en değer verdiği şeyi kaybetmenin nasıl hissettirdiğini tattırırmış. Tattırırmış ki elindekilerin değerini bilde şükret diye. Acı çektirirmişki içten bir gülümsemenin ne anlama geldiğini unutma diye.
Gülüşler sadece göz yaşlarıyla ıslandığında insanı gerçekten mutlu edermiş. Hergünü huzur dolu güllük gülistanlık geçen biri bilmezmiş üzülmenin ne demek olduğunu. Hiç canı ölesiye yapmadığından yaşadığı mucizeler sıradan gelirmiş.
Cehennem olmalıymışki cennet, cennet olsun. Birileri kızgın ateşte yanmalıymış ki cennette esen rüzgar tenimizi ayrı güzel okşasın. Kötüler cezalanmalı iyiler ödüllendirilmeli bazı aşıklar ayrılmalıymış ki kavuşmaların anlamı olsun .
Peki ben ne olacağım. Bana biçilen test neden hiç bitmek bilmiyor. Göz yaşlarım onca süre yanaklarımı ıslattıktan sonra onca acıdan sonra Ela gün ışığı gibi doğmuştu hayatıma. Şuan benim gökkuşağı altında her saniye ona biraz daha aşık olmam gerekti. Ama ben ne yapıyordum? Elimde günlerdir bakmaktan kırış kırış olmuş dava dosyası karanlık bir bahçenin ortasında yalnız başıma duruyordum. Cennete bu kadar yakınlaşmışken mutluluğu bu kadar yakından görmüşken zorla uzaklaştırılığıma inanamıyordum.
"Çalış, boş durma çalış."
Yerimde doğrulup evrakları kurcalamaya devam ettim. O kadar çok okumuştum ki artık herbir kelime ezberimdeydi. Harfler birbirine girmiş durumdaydı. Beyaz kağıdın üzerinde küçük lekeler vardı sadece. Bakıyorumdum. Eviriyorumdum, çeviriyorumdum ama tık yoktu.
"Bence dinlenmelisin."
Başımı yana çevirip Ela'nın hayaline baktım. Uykusuzluk kontrolden çıkmama neden olmuş haldeydi. Gerçekle hayal birbirine girmişti bile. Öyleki her yerde Ela'yı görmeye başlamışdım.
"Böyle giderse davayı incelemeyi bitiremeden hastanelik olucaksın. Ela'na kavuşamayacaksın."
Zaten okuyamadığım belgeleri incelemeyi bırakıp yanımda oturan kıza döndüm. Üzerinde ona birkaç beden büyük gelen pijamalar vardı. Katladığım kolları gevşemiş elleri içine hapsolmuştu. Son gördüğüm haliyle karşımda dikiliyordu hayali.
"Bu işleri bitirmem gerek." Kısa süre gözlerimi dinlendirmek için arkama yaslandım. Bakışlarım Ela'nın hayaline odaklıydı. "Hem uyursam seni göremem. Uykusuzluk arttıkça bana daha sık görünmeye başladın."
Kağıtların birkaçı elimden düşüyordu. Yerimde doğrulup alıcak gücüm yokdu. Aklımda koridorda bir an gördüğüm Ela ile restoranda gördüğüm Ela vardı. "Ben dünyanın en şanslı Anıl'ıyım. Birden fazla Ela'm var. "
"Ne güzel işte şanslı Anıl. Uyu ve dinlen."
Gözlerim kapanıyordu, üzerimde bir ağırlık vardı. Uykuya teslim olmadan önce "Hiçbiri gerçek Ela'nın yerini alamaz." diye mıldandım.
Rüzgar esiyor, yapraklar üzerime düşüyordu. Herşeyi duyup işitiyorum ama gözlerimi aralayacak gücü bulamıyordum. Yanımdaki koltukta ufak bir hareketlik oldu. Elimdeki kağıtlar tamamen avuçlarımdan kayıp gitti ama benim yerimde doğrulacak gücüm hala yoktu.
Güçlü bir rüzgar daha yüzüme vurdu. Bu sefer bana üşümeme neden olan soğuktan farklı bir şey sunuyordu. Ela'nın kokusunu. Derin bir nefes alıp yavaşça gözlerimi araladım.
"Anıl, uyumuyor muydun?" Endişe dolu gözlerle bana bakıyordu. Üzerinde kırmızı bir elbise vardı. Restoranda gördüğüm haliyle karşımda duruyordu. Yaramazlık yaparken yakalanmış küçük bir çocuk kadar ürkekti. Ellerini havaya kaldırmış ne tepki vereceğimi
bekliyordu . Hayali bile o kadar sevimliydi ki.
![](https://img.wattpad.com/cover/69941798-288-k981466.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taş Kalpli Barbie ( Tamamlandı)
RomanceBabasının inadına üvey kardeşiyle küçük bir iddia uğruna okuldaki garsonu kendine aşık etmeye karar verdiğinde pişman değildi Ela. Yada o kişinin duygularıyla oynayıp işi nikah masasına kadar uzattığında da. Asla aşka inanmamış yaptıklarında kendini...