O günün üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti ve ne Hoseok'u ne de Yoongi'yi görmüştüm. Ve açıkcası, onu görmeyi isteyip istemediğimden bile emin değildim. Bana zarar vermişti. Elbette durumunu düşündüğümde bunun mümkün olduğunu biliyordum. Ama verdiği sözü tutmamıştı. Üstelik ben de aptal gibi gördüğü rüyanın kirli bir rüya olduğunu düşünmüştüm. Evet, kirliydi ama bu mecazen değildi. Kanla kaplı kirli bir rüyaydı.''İki şekerliydi, değil mi?''
Taehyung çayımı sehpaya bırakıp çaprazımdaki tekli koltuğa oturdu.
''Teşekkürler.''
Hafifçe omuz silkti.
Taehyung'a Hoseok'un ona anlattığından fazlasını anlatamamıştım. Bu yüzden bana alınmış olabilirdi ama sadece canım anlatmak istememişti. Başka bir nedeni yoktu.
''Televizyonu açacağım.'' dedi eline kumandayı alırken.
''Yoksa bu kasvetli halin beni boğacak.''
Taehyung gibi bir arkadaşa sahip olduğum için şanslıydım. Her ne kadar bazen sinir bozucu olup korkağın teki gibi davransa da benim için yaptığı son şey, fazla yürekli bir davranıştı. Yoongi'nin onu öldürmesi saniyeler sürmezdi. Ama Yoongi ona zarar vermemişti ve şimdi sağlıklı bir şekilde yanımda, kanal değiştirip duruyordu.
''Yetkililer üçüncü bölgenin tamamen temizlendiğini ve karantinanın kaldırıldığını bildirmiştir. Üçüncü bölgede yaşayan...''
''İşte bu!''
''...vatandaşların isterlerse evlerine dönebilebilecekleri açıklanmıştır.''
Taehyung sevinçle yerinden sıçradı.
''Evime gidiyorum.''
Bu beni pek etkilememişti. Son birkaç ayda yaşadıklarım sayesinde rahatla uyuyabileceğim bir yatağım olduğu sürece nereye evim diyeceğim umrumda değildi artık.
''Evimize gidiyoruz, Jimin.''
Uzanıp bacağımı hafifçe sıktı. Nedensizce irkilmiştim. Birinin bana dokunmasından rahatsız olacak değildim ve bu biri benim en yakın arkadaşımken hele de.
''Ah.'' dedi elini çekerken.
''Dönmek istemiyor musun yoksa?''
Üçüncü bölge temizlendiyse Yoongi ve diğerleri neredeydi? Yakalanmış olabilirler miydi?
Çalan telefonla Taehyung, ufak bir çocuk gibi zıplayıp telefona uzandı.
''H-Hoseok?''
Duyduğumla sırtımı dikleştirdim. Hoseok'un hala yaşıyor olmasına sevinmiştim elbette ama neden arıyordu ki?
''Ah, evet... Tamam...''
Telefonu bana uzattığında bir anlığına tereddüt etmiştim. Onunla ne konuşacaktım?
''Hey-''
''Jimin-ah, beni özledin mi!''
Sesi fazla neşeli ve yüksek geliyordu. Bu iyiye işaretti sanırım.
''Elbette, peki-''
''Eh, ben de seni özledim. Yanındaki sarışın kadar olmasa da.'' dedi kıkırdayarak.
Taehyung'un bunu duymadığına sevinmiştim. Tam da onun hoşlanacağı tarzda biri olmasına karşın Taehyung, fazla ödlek ve gönülsüzdü bu işler için.
''Nasıl olduğunu merak ettim. Yaran iyileşti mi?''
Elimi karnıma götürdüm. Dikişlerim kapanmaya başlamıştı ama Yoongi'nin bıraktığı izler duruyordu hala.
''İ-İyiyim.''
''Oh, rahatladım.''
''Üçüncü bölgenin temizlendiğini söyledi haberler.''
Bir an telefon kapandığını düşündüm ama kapansaydı sinyal sesi gelirdi, öyle değil mi?
''Boşaltmak zorunda kaldık orayı.''
''Siz iyi misiniz?''
''Sanırım.''
Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı.
''Tanrım, Jimin!''
Taehyung kolumdan çekiştirip televizyona bakmaya zorladığında gördüğümle telefondaki Hoseok'u unutmuştum çoktan.
Yanan evler, sedyelerdeki insanlar, askerler, doktorlar... Bu da neydi? Gerçekten de savaş mı açmışlardı insanlara?
Ancak yayının kesilmesiyle kendime gelebilmiştim.
''B-Bu-''
''Jimin?''
Hoseok hala telefonu kapatmamıştı.
''Üzgünüm, Jimin. Ama bitti.''
Ne bitmişti?
''Neler oluyor?''
''Bunu daha-''
''Hoseok!''
Ofladığını duyar gibi oldum.
''Taehyung'un Jungkook'la ilişkisi olduğunu öğrenmişler. Jungkook'un bizden biri olduğunu çoktandır biliyorlardı zaten.''
''Ne demek istiyorsun?''
''Olabildiğinizce hızlı bir şekilde ortadan kaybolun. Tabi, tesisteki hastaların yerinde siz olmak istemiyorsanız.''
Jimin, sen minicik bir bebeksin.