-Taehyung-Aptal Jimin ve Hoseok'un odadan çıkmasıyla Namjoon denen çocukla baş başa kalmıştım.
''Söylesene, hiç bizden birine işkence ettin mi?''
Bunun cevabını biliyor olmalıydı.
''Yoongi dışında.''
Zar zor yutkunabilmiştim söylediğiyle.
''Ben bir doktorum. Sadece-''
''Sadece ne?''
Öksürük sesiyle bakışlarını üzerimden çekebilmişti sonunda.
''Onu sıkıştırmayı kes.''
Hoseok'u gördüğüme bu kadar sevineceğimi düşünmezdim hiç. Namjoon'dan çekinmeseydim gidip onu ölebilirdim.
''Jimin nerede?''
''Yoongi-''
Duyduğum tiz sesle yerimden sıçradım.
''Bu da-''
''Jimin!''
Hoseok hızla odadan çıktığında ne yapacağımı bilemememiştim.
Jimin?
Namjoon'la Yoongi'nin olduğu odaya koştuğumuzda arkadaşımı yerde büzülmüş şekilde bulmuştum.
''J-Jimin?''
Seslenmemle kafasını hafifçe kaldırdı. Elleri boğazına sarılmış, ağlıyordu.
''Tae-''
''Şşh.'' dedim kollarımı ona sararken.
''Neler oluyor?''
Namjoon içeri girip Hoseok ve yatakta, Jimin gibi, büzülmüş şekilde duran Yoongi'ye sorduğunda gözlerim korkuyla açılmıştı. Ellerindeki kanlar Jimin'e ait olamazdı, değil mi?
Hızlıca Jimin'in üzerini kontrol etmeye çalıştım. Bu onu korkutmuş olmalıydı ki ağlaması şiddetlendi. Ona aldırmadım, çünkü şu an bedeni ruhundan daha önemliydi benim için. İncinmiş ruhunu onarabilirdim, ne kadar zaman geçerse geçsin. Ama ölü bedenini diriltemezdim.
''Jimin, bana bak!''
Ufak bir inilti çıkarttı göğsüne elimi bastırdığımda. Yaralanmış mıydı?
''Jimin!''
Ellerini çekmek için ne kadar zorlasam da Jimin'in pozisyonunu bozamamıştım.
''Jimin'e saldırmış.'' dedi Hoseok.
Sanki Jimin'e saldıran yanında oturan arkadaşı değil de vahşi bir hayvanmış gibi bahsetmesi tuhaftı. Yoongi tepki vermedi Hoseok'un söylediğine. Bizi duyduğuna, hatta bizim orada olduğumuzdan haberdar olup olmadığına bile emin değildim. Gözleri kollarımın arasındaki Jimin'e sabitlenmişti. Bu halini camın arkasından, yanımda silahlı askerler varken görmeyi tercih ederdim.
''Jimin'i buradan çıkar.''
Namjoon'un komutuyla Jimin'i kucaklayıp yerden kalktım usulca.
''O bana ait. O, benimle.''
Yoongi'nin Jimin'e olan bağlılığı yüzünden arada kaynamak istemiyordum. Tabi bu arada kaynama, benim Yoongi tarafından değişik bir şekilde öldürülmem anlamına geliyordu.
''Yoongi, bırak.''
''O, benim.'' dedi Yoongi, Hoseok'un elini omzundan çekerken.
''O yüzden mi bu halde?''
Yüksek çıkan sesimle Hoseok'un gözleri hayret ve korkuyla büyüdü.
''Ona asla- asla zarar-''
''Zarardan kastın öldürmekse, evet zarar vermemişsin!''
''İzin verdi.''
Evet, kesinlikle Yoongi'nin bu halini camlar ardından duymayı tercih ederdim.
''Rüyamı gerçekleştirmeme izin verdi.''
Ne rüyasından bahsettiğini bilmiyordum ve şu an umrumda da değildi.
''Jimin'i de alıp eve gidiyorum. Durdur hadi beni, ucube.''
Bu söylediğimle ölüm fermanımı imzalamış olmalıydım. Yoongi'yle aynı ortamda bulunmak bile tüylerimi diken diken ediyorken ona diklenip ucube demem fazla yürekli bir davranıştı. Ve herhalde hayatımda göstereceğim bütün cesareti burada harcamıştım.
Başım dönmeye başladığında geriye doğru sendeledim. Gözlerim kararmaya başlamıştı ve Yoongi'nin bedeni dışında hiçbir şey göremiyordum. Ve tek isteğim, Jimin'i ondan götürebildiğimce uzağa götürmekti.
''İzin ver.''
Jimin'in sesi fısıltı gibi çıkmıştı.
''Gitmemize izin ver, hyung.''
Söylediklerini zar zor duymuştum ama garip özellikleri sayesinde Yoongi'nin bunu çok net duyduğunu düşünüyordum. Birkaç adım attığında da buna emin oldum.
''Gidin!''
Namjoon Hoseok'a başıyla işaret verdiğinde Hoseok, beni ve Jimin'i dışarı çıkardı.
''O iyi mi?''
Smut bekliyordunuz değil mi? ㅋㅋ
Birkaç bölüm sonra final yapmış olmam gerekiyor ama yazarken akışına bıraktığım için bir son yok henüz kafamda.
Ve umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur.