''Şey, ben...''Yoongi hayal kırıklığına uğramış gibi iç çekip geri çekildiğinde ne diyeceğimi bilememiştim. Onlarla olduğumda güvende olacak mıydım ya da kendim gibi olan insanlarla yaşamaya devama edersem karşımda duran kişileri bir daha görebilecek miydim, bilmiyordum.
Jungkook, ''Şaşırmadım.'' dediğinde Yoongi ona nefretle bakıyordu artık.
Uzun zamandır tanışan iki insanın arasına girmiş olmamın affedilir bir yanı yoktu. Ama Jungkook açısından üzgün de hissetmiyordum şu an. Yaptıklarından kendisi sorumluydu.
''Jimin'i eve bırakırsın, Hoseok.'' dedi yerinden kalkarken Yoongi.
''H-Hyu-''
Duyduğum gürültüyle sözcüğüm yarım kalmıştı. Bu da neydi?
''N-Neler oluyor?''
İkinci bir patlama sesiyle zaten loş olan oda dumana boğulmuştu.
''Hoseok!''
Hoseok Yoongi'nin ona seslenmesiyle Taehyung'u, sanki bir bebekmiş gibi, kucakladı.
''J-Jimin!''
Dumanın artmasıyla artık hiçbir şey göremiyordum. Yoongi'nin soğuk eli kolumu kavradığında sorgulamadan beni odadan dışarı sürüklemesine izin verdim.
''Ne-''
''Daha sonra, Jimin.''
Üstelemedim. Koridor boyunca koşar adım yürümeye başladık. Yoongi üzerindeki hırkayı çıkartıp kafama örtmüştü tavandan dökülen sıva parçalarını temizlemeye çalıştığımı gördüğünde. Beni hala düşünüyor olması içimi rahatlatmıştı.
Koridordan çıkıp buraya gelirken çıktığımız geniş alana geldiğimizde insanları ancak görebilmiştim. Kimisi normal bir insan gibiyken kimisi de iki büklüm ve vücudu yara bere içinde olan insanlar sağa sola koşuşturuyordu.
''Onlarla Namjoon ilgilenecektir.'' dedi tekrar kolumdan kavrayıp beni paslanmış demir bir kapıdan içeri sokarken. Başka bir koridora gelmiştik ve duvarlardaki yanıp sönen lambalar bana tesisi anımsatmıştı.
''H-Hyung!''
Yoongi beni duymamış gibi yürümeye devam etti. Koridorun sonuna geldiğimizde durup bana dönmüştü sonunda.
''Sen iyi misin?''
Başımdaki hırkasını çıkartıp saçlarımı karıştırdı. Bu hareketi bile fazla şefkat dolu gelmişti bana.
''İyiyim ama-''
''Sanırım yerimizi öğrendiler.''
Bu şaşırılacak bir şey değildi. Zaten özel birlikler tarafından aranılıyorlardı.
''Sanırım mı?''
Elini ensesine götürdüğünde ''Yukarıdakilerin ne olduğunu pek çıkaramadım.'' dedi.
''Nasıl-''
''Sizden değiller. Bizden de-''
''Bizden mi? Ne zamandan beri onlardan biriyim?''
Yüksek çıkan sesimle gözleri büyüdü.
''Bizimle olduğunu söy-''
''Olmadığımı da söylemedim...''
''Bir daha sözümü kes-''
''Değil mi?''
Önce gözleri biraz daha açıldı, ardından onaylarcasına başını salladı.
''İnsanlara neler yaptıklarını tamamen gördüğümü söyleyemem ama gördüklerim onlarla aynı tarafta olmamam için yeterliydi. Asla böyle bir katliama ortak olmam.''
''O zaman bizimlesin?''
Yoongi'nin soluk yüzü umutla parıldamıştı loş ışıkta. Ya da ben görmek istediğimi görüyordum yaşadığım anın heyecanıyla.
''Buraya ait değilim. Bunu sen de biliyorsun.''
''Ama bana aitsin.''
Birine ait olmanın ne demek olduğunu anlayamamıştım. Daha önce birine ait olmamıştım çünkü ben bir insandım. Eğer bir eşya olsaydım belki bu geçerli olabilirdi.
''Yoongi.''
Kısılmış gözlerle birkaç saniye yüzümü izledi.
''Öyle söylemek istememiştim.''
Etraf sakinliğe kavuştuğunda yapacağım ilk iş tesiste bulunduğum günlerde defterime not aldığım özel güçlerden hangilerinin Yoongi'de bulunduğunu netleştirmek olacaktı.
''Benim değil, benimle ol.''
Elimi avuçları içine aldığında vücudumla beraber kalbimin de titrediğini hissettim.
Yukarıdaki gürültü artmıştı. İrkilip ona doğru birkaç adım atmıştım farkında olmadan.
''Benimle olacak mısın?''
Bu durumda hala bunu düşünüyor olması üzücü ve şaşırtıcıydı.
''Jimin-''
Sorusunu tekrarlamasına izin vermeden yeterli bir cevap vermiş oldum dudaklarına yapışarak.