''Ben geldim!''Kapıyı ayağımla kapatıp elimdeki poşetleri mutfak tezgahının üzerine bıraktım.
''Geç kaldın.'' diye mırıldandı Taehyung.
Ellerini göğsünde birleştirmiş, duvara yaslanmıştı.
''Sadece birkaç saat.''
''Woo Jin'i uyutma sırası sendeydi.''
İç çekip salona doğru yürümeye başladığında peşinden koşup arkasından sarıldım.
''Aklından çıkmış, üzgünüm.''
''Yoongi saatlerdir onunla oynuyor. Gidip kurtar onu.'' demişti yumuşamaya başladığında.
Yanağından öpüp merdivene yöneldim. Taehyung'un arkamdan küfür ettiğine emindim. Hoseok dışında birinin onu öpmesinden hoşlanmazdı. Ve bunu bildiğim için sık sık onu öperdim. Taehyung'u sinirlendirmek eğlenceli oluyordu. Sonuçta evdeki tek insan oydu, benim dışımda. Diğerlerini sinirlendirmek akıllıca olmazdı. Her ne kadar hepsi olabildiğince insansı özellikler gösteriyor olsa da sinirlendiklerinde işler değişiyordu. Henüz üç yaşında olmasına rağmen Woo Jin bile ağlarken camları kırıyor, duvarları çatlatıyordu.
Woo Jin'i üç sene önce, tesisin patladığı günün sonrasında bulmuştuk. İki 'mutantın' DNA'larından var olmuş bir bebekti. Tesiste bulunanların çoğu öldüğü için de ona bakacak bizden başka kimse yoktu. Biz de onu evlatlık almaya karar vermiştik. Hem benim için, hem de Yoongi için küçük bir canlı iyi olacağını düşünmüştüm. Öyle olmuştu da. Woo Jin diğer çocuklara kıyasla daha kısa sürede yürümeye, konuşmaya başlamıştı. Üç yaşındaki bir çocuğun benden daha düzgün konuşuyor olması bazen sinir bozucu olsa da bu duruma alışmıştım. Yoongi içinse onun gelişimini izlemek eğlenceli ve büyüleyici bir şeydi. Woo Jin'e olabildiğince ilgi göstermeye çalışıyordu.
Koridorun sonundaki çocuk odasına girdiğimde yerde legolarla oynayan Yoongi ve Woo Jin'le karşılaşmıştım. Pek insan çocuklarının oyunları gibi olmuyordu onlarınki. Yoongi ona güçlerini nasıl kullanacağını öğretmeye başlamıştı üç yaşına girdiğinde. Oyuncaklarını eritip farklı şekillere sokabiliyordu. Soğuyan sütünü ısıtabiliyordu. Ya da korktuğunda ışığı kendisi açbiliyordu. Tüm bunlara rağmen uyurken birine sarılması gerekirdi. Diğerlerinden farklı da olsa sonuçta o da bir çocuktu. Şefkate ihtiyacı vardı.
''Jimin!''
Beni ilk fark eden Woo Jin olmuştu. Ya da ilk tepki veren. Çünü Yoongi'nin eve girdiğim an fark ettiğine emindim varlığımı.
Yanlarına, yere oturup kollarını bana uzatmış bekleyen Woo Jin'i kucağıma çektim. Uyumadığı ve ağlayıp durduğu her halinde belliydi.
''Neler yapıyorsunuz?'' dedim halının üzerindeki lego parçalarına bakarken.
''Babam bana yeni şeyler öğretiyor!'' diye bağırdı heyecanla.
''Sadece ev yapmaya çalışıyorduk.''
Yoongi omuz silkti. Woo Jin gibi onun da legolardan ev yapmasını bilmediğine emindim. Bu hallerine gülmeden edememiştim.
''Komik olan ne?''
''Seni tanımasan...'' Uzanıp yanağına ufak bir öpücük bıraktım, memnuniyetle gülümsedi.
''Küçük bir bebek olduğunu düşüneceğim.''
''Ama beni tanıyorsun.'' demişti gülümsemesi daha şeytani bir hal alırken.
''Evet, tanıyorum.''